Her sınıf, sınıfsal çıkarlarını sağlamak için kendi örgütünü inşa eder, her örgütte kendi hukukunu yaratır. Burjuvazinin iktidarda olduğu yerlerde en üst örgütü devlettir ve onun hukuk anlayışını belirleyen de onun örgütüdür(devlettir), yürürlükteki de (burjuva) devletin hukukudur. Yani ‚hukuksuz devlet‘ diye bir tanımlama yada ‚hukuk devleti‘ şeklinde bir tanımla bilimsel olmaz. Çünkü hukukun devleti olmaz, devletin hukuku olur.
Bir devletin bizim için adil olmaması onun hukukunun olmadığı anlamına gelmez, aksine onun hukukunun adil sonuçlar doğurmadığı anlamına gelir. Devlet denilen aygıt, bir sınıfın başka bir sınıfa tahakküm etmesinin aracı olduğuna göre, her halükarda bir zor aracı olmaktan öteye geçemez. Ancak bu tahakkümü nasıl sağlayacağı zor aracının yapısını(devletin yapısını), tahakkümü nasıl uygulayacağı da hukukunu belirler.
Burjuva devlet, tek yapıda mutlaklaşmış değildir. Burjuva demokratik devletlerle, faşizm ile yada totalerizm veyahut otokratizm ile tahakküm eden burjuva devletlerin hukuku bir ve aynı olmaz. Hukuktaki bu farklılaşma devletin örgütleniş biçimiyle ilgilidir.
Faşist, totaliter vb devlet vahşi bir zorbalık aracı olarak dehşet saçarken burjuva demokratik devletlerde sınıflar arası çatışmanın üzeri burjuva demokrasisi ile örtülmeye çalışılarak sömürünün ve burjuva hakimiyetinin devamlılığı sağlanmak istenir. Bundandır ki burjuva demokratik devlet, diğer burjuva devlet modellerine göre görece daha ‚demokratik‘ yada ‚barışçıl‘ görünür. Bu durum yapısındaki burjuva demokratik muhatevanın onun hukukunu dolaysız olarak etkilediğinden kaynaklanır.
-Özde faşist de olsa, totaliter de olsa, burjuva demokratik de olsa burjuvazinin tüm devlet biçimleri esasta burjuvazinin işçi sınıfı ve ezilen kitleler üzerindeki diktatörlüğüdür. Dolayısıyla komünistlerin işi diktatörlüğün biçimini değiştirmek değil, onun varlığına son vermektir.
Buna rağmen sınıf mücadelesinin çıkarları doğrultusunda tali(ikincil) olarak burjuva demokratik hak mücadeleleri ilke olarak reddedilemez. Sınıf mücadelesinin önünü açtığı oranda, esas çalışma ve görevleri aksatmayacak şekilde amaca tabii kılarak burjuva demokratik hak mücadelesine omuz verilebilir. –
ADALET MÜCADELESİ NASIL YÜRÜTÜLÜYOR?
Coğrafyamızda özellikle son yıllarda hali hazırdaki siyasi iktidara karşı muhalefet yürütmek adına liberallerin, düzen partilerinin ve burjuva ideologların başını çektiği demogojik bir tanım olarak ‚hukuk devleti‘ söylemi öne çıkarıldı. Sözkonusu çevreler bu hedefsiz ve içi boş tanımı gündemleştirerek sözde ‚adalet mücadelesi‘ vermiş sayıyorlar kendilerini. Yazının girişinde bunun saçmalığına değindiğimiz için üzerinde durmayacağız.
Basın Açıklamaları
Diğer yandan öteden beri mahkemelerin verdiği adil olmayan kararlar sonrası adliyeler önünde basın açıklamaları yapıldı, yapılıyor. Bu, devletin hukukunu teşhir etmek bakımından önemli ancak başka eylemlerle desteklenip bütünleştirilmediği taktirde kullanışlı olmadığı da aşikar.
Örneğin, Soma Madenci Katliamı davasında katliamdan sorumlu herkesi serbest bırakan kararın -dava müştekilerinin gönüllü avukatlığını üstlenen avukat Selçuk Kozağaçlı hariç- ‚301 işçiyi öldürenler 301 gün yatmadı‘ başlıklı afiş çalışmasıyla işçi semtlerine duyurulması yada cinsiyetçi katillerin, cinsel istismar suçlularının vb serbest bırakıldığı kararların türlü çalışmalarla kitlelere pratik faaliyet içinde günlük yaşama dahil eden faaliyetler, herhangi bir adliyenin önündeki bir basın açıklamasını desteklediği taktirde daha olumlu sonuçlar alınabilir. Zira amaç 20, 30 kişilik bir basın açıklaması yapmak değil, kitleleri o açıklamaya taşımak, devlet hukukunun niteliğini ortaya koymak ve savunulan alternatif hukuku gündemleştirmektir!
Kitle çalışmasıyla bütünleşmeyen ve kitle çalışmasına dönüşmeyen hiçbir eylem biçimi gerçekten istediğimiz devrimci sonuçları yaratamaz. Yapılan iş ne olursa olsun, memur gibi sadece bir görevi yerine getirmek için değil, siyasi iktidar perspektifiyle yapılmalı.
‚Adalet Nöbeti‘
Güncel olarak Urfa Adliyesi önünde Şenşayaşarlar ailesinin adil bulmadıkları duruma karşı sürdürdükleri oturma eylemine, vekilliği düşürülen HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Meclis’te başlattığı ve bu yazı yazılırken HDP Genel Merkezi’nde daha sonra evinde sürdürdüğü eyleme ‚adalet nöbeti‘ deniliyor. Yani kendi hukukunu işleterek kararını uygulayan/açıklayan devlete, bu eylemleriyle aslında ‚bu hukuk bizim için adil bir sonuç vermedi başka bir hukuk uygula ki sonuç adil olsun‘ diyorlar.
Oysa devletin başka bir hukuk uygulaması için başka bir devlet yapısına -bunun sonucu olarakta- başka bir yönetim ve uygulama biçimine geçmesi gerekiyor. Böylesi eylemlerin bir devletin yapısını ve yönetim biçimini değiştirmeye muktedir olmadığı ise gayet açık.
Bu tür eylemlerle, eğer yürürlükteki (devlet) hukuku(nu)n niteliği ortaya konmak, yarattığı mağduriyetler kitlelere duyurulmak isteniyorsa bu, alternatifi de karşısına koyulduğu ve kitle çalışmasına dönüştürüldüğü an gerçek anlamına kavuşur.
Adalet Talepli Ölüm Orucu
Ölüm orucu eylemi, bedeninden başka bir mücadele aracı bulunmayan tutsaklık koşullarında öne sürülen talep etrafından kitleleri birleştirip belirlenen hedefe yönelterek amaçlanan kazanımları kotarmak için uygulanan bir eylem biçimidir. Kişinin yaşamını ortaya koyarak, bizzat bedenini mücadele aracına dönüştürüğü müthiş bir fedakarlık ve kararlıkla yürüttüğü eylemdir.
Bu türden bir eylem, halihazırdaki devletin adil olmayan kararlarını değiştirmesi için yada değiştirmesine zorlamak üzere yapılıyorsa, bu yine devletin adil olmayan sonuca ulaşan hukukunu değiştirmesini talep etmek anlamına gelir ki bu da yine devletin yapısını, örgütleniş biçimini değiştirmesini talep etmek demektir.
Eğer devletin hukuku ölüm orucu eylemiyle hayatını kaybeden insanlar üzerinden teşhir edilmek isteniyorsa, ödenen bedelin pratik mücadele ve toplumsal alanda bedele değecek bir kazanım elde edilip edilmediğine bakılmalıdır. Eğer ölümler kamuoyu oluşturmuyorsa, kitleler eylemin taleplerine sahip çıkmıyorsa, halihazırdaki hukuk anlayışı ve işleyişi üzerine geniş kesimlerde münazaraya yol açmıyorsa, istenilen sonuçlara bu süreçte ve bu yöntemle ulaşılamıyor demektir.
ADALET MÜCADELESİ VE DEVRİM MÜCADELESİ
Devlet varsa tüm sınıflar için adil olan bir hukuk sözkonusu olamaz! Çünkü devlet, onu elinde tutan sınıfın diğer sınıfa tahakküm aracıdır. Dolayısıyla devletin hukuku kaçınılmaz olarak sınıflardan birini kollayacak, gözetecek, onun iktidarının ve sınıfsal çıkarlarının devamlılığına hizmet edecektir. Bu nedenle burjuva devletin biçimi ne olursa olsun, hukuku özü itibariyle burjuva devletin devamlılığına ve sermaye sınıfının çıkarlarının kollanmasına hizmet eder.
Buradan anlaşılacağı üzere hem sermaye sınıfına hem emekçi sınıfa adil olan sınıflar üstü bir hukuk sözkonusu olamaz! Sınıflar üstü bir devlet, sınıflar üstü bir hukuk olmadığı için emekçi sınıfın adalet mücadelesi, burjuva devleti yıkma ve yerine kendi devletini(sosyalist devleti) kurma mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Emekçi sınıfın siyasi iktidar mücadelesi ile adalet mücadelesi arasındaki bu diyalektik kavrandığında, adalet mücadelesinin temelde basın açıklamaları, türlü tekil eylemler ve halihazırdaki hukukun eleştirisi üzerinden yürütülemeyeceği anlaşılır.
Adalet mücadelesinin bir yanını burjuva devletin hukukunun ve kurumlarının teşhiri, diğer yanını alternatif hukukun yani kendi sosyalist hukuk anlayışımızın propagandası, temelini ise hukuk anlayışımızı uygulama imkanımız olan en geniş alanlarda ve örgütlülüklerde pratik olarak uygulamak oluşturmalıdır.
Görece güçlü olduğu dönemlerde burjuva devletin eğrilerini kurşunlarla düzelterek ‚adalet sağlama‘ anlayışı geliştiren kimi çevreler güç kaybettikleri son yıllarda ise, devletten adalet talep ederek ‚adalet sağlama‘ anlayışı geliştiriyorlar. Birbirinden farklı da görünse her iki anlayışta, sınıf-devlet-hukuk-adalet diyalektiğini doğru temele oturtmayan özden besleniyor.
Gerçek adalet, burjuva devlet varlığını sürdürürken tekil durumlar üzerinden gerçekleştirilen tekil silahlı/silahsız eylemlerle sağlanamaz, çünkü bu eylemler emekçi sınıf ve ezilen kitleler için adil olmayan hukuk kurumlarını ve anlayışını ortadan kaldırmaz. Propaganda amaçlı da yapılsa, kitleleri bir eylemin içine çekmediği, alternatifi gündemleştirmediği ve kitle çalışmasına dönüştürülmediğinde orta ve uzun vaadede kazanımlar sağlamıyor/sağlamaz.
Adalet mücadelesi, siyasi iktidar mücadelesi ile bağı kurulup devrimci çalışmasının bir parçası olarak türlü taktik ve araçlarla kitle çalışmalarına dahil edilerek yürütülmelidir. Devletin modeli ne olursa olsun, burjuvazinin ve (burjuva) devletinin tahakkümü altında işçi sınıfı ve ezilenler için gerçek bir adalet asla mümkün değildir! Bu nedenle adalet mücadelesi, devrim mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.