Kurtuluş Karadag

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Üzerine

Burjuva parlementer düzen, coğrafyamızda kurulduğu günden bu yana hiçbir dönemde burjuva demokrasisini dahi tanımamış olan devletin asıl niteliğini gizlemek üzere kullanılmış bir enstrümandır. Türkiye’de devlet, AKP dönemi öncesi yapısı, kurumsal örgütlenişi ve işleyişiyle de AKP dönemindeki yapısal restorasyonu ve ‚Türk usülü Başkanlık sistemi‘ ile de f.. yapıda bir devlet örgütlenişidir.

AKP öncesi ‚güçler ayrılığı‘ denilerek tabir edilen yasama-yürütme-yargı işleri şematik olarak tek bir organdan yürütülmüyorduysa da, sözkonusu yasama-yürütme-yargı organlarının fiili işleyişi, kurumsal donanımı ve niteliği, çıkarlarını teminat aldığı sınıf(lar) ve her türlü halk muhalefetini vahşice ezdiği sınıf(lar) aynıydı.

Erdoğan, şahsında vucüd bulan ve ‚tek adam diktatörlüğü‘ olarak adlandırılan restorasyon hükümete, tek parti olarak hükümet olmanın verdiği avantajları lehine siyasal ve ekonomik çıkarlar sağlamak, devleti bir tek şahısta ve onun hükümetinde simgeleştirmek, buradan yürüyerekte o şahsa ve hükümete karşı muhalifliği ‚devlete karşı yıkıcı faaliyet olarak‘ yansıtmak ve buna uygun süreçler işletmek gibi çeşitli anti-demokratik olanaklar yaratmıştır.

Bu ve benzeri olanakları yaratmak için gerekli restorasyona giden yolda AKP, burjuva muhalif partilerden, sendikalardan liberallere, reformistlerden STK’lara, PKK’den Kürt siyasi hareketlerine, muhalif geçinen şarkıcı-türkücülerden sinema oyuncularına kadar genişçe bir kesimden  -‚açılımlar ve barış‘ süreçlerinde- faydalanmıştır. AKP, devlet kurumları içinde kadrolaşmaktan burjuva basını neredeyse tamamen ele geçirmek gibi birçok çalışması için bu süreçleri kullanmıştır.

Bir yandan devlet örgütü içindeki muhaliflerine karşı bahsettiğimiz kesimleri kendisi açısından taktik gördüğü siyasetler etrafında toplayarak harekete geçirmiş, diğer yandan da devlet içindeki muhaliflerini bir bir alt etmiştir. AKP özelinde Erdoğan’ın stratejisi en başından beri budur. Bir dönem belirlediği taktik siyasetler etrafında topladığı güçlerle ortak hareket edip koşullarını hazırladığında dönüp onlarında icabına bakmak.

Milli Görüş yıllarında ve oradaki kopuşundan sonra Milli Görüş’e yönelik politikalarında, ‚demokratik açılım’dan ‚Barış sürecine‘ kadar uyguladığı kazanma stratejisi budur. Ve bu strateji ile bugüne kadar gelmeyi başarmıştır. Fakat bu sadece Erdoğan’ın stratejisinin başarısı değil, burjuva muhalefetin basiretsizliğinin, beceriksizliğinin, işbilmezliğinin yanı sıra sol ve sosyalist güçlerin süreçleri doğru okuyamamasının, toplumsal hayata dahil ve müdahil olamamasının, kendi açmazlarının dehlizlerinde dönüp durmasının da çok büyük rolü olmuştur.

Ne var ki, netice itibariyle bugünlere dek coğrafyaya kabus gibi çöken siyasi iktidar, bir yandan dış ve iç politikalarının ve ekonomi politikalarının, diğer yandan yolsuzluk, arsızlık ve yandaş kayırmacı pratiğinin doğrudan sonucu olarak patlayan ekonomik krizi aşamamıştır. Her geçen gün daha da yoksullaşan milyonlarca insan, hayatta kalmak için en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Mahkemelerin hemen her gün verdiği kararlarla yeni bir skandala imza attığı, polis joplarının işçilerin, gençlerin, kadınların kafasına durmadan inip kalktığı, bir tweet yüzünden insanların zindanlara atıldığı, çocuk ve kadın istismarının ayuka çıktığı, tarikat yurtlarının cinsel istismarlarla gündemden hiç düşmediği, iş cinayetlerinde günde ortalama 3 ila 5 işçinin can verdiği, kadın cinayetlerinin önünün arkasının kesilmediği, yandaş sermaye çevrelerine çekilen peşkeşlerin bitmek bilmediği günlerde bir gece 10 şehir, yine 20 yıldır hükümet olan AKP ve onun koltuk deyneği MHP’nin almadığı önlemler yüzünden yerle bir oldu. Deprem öncesine, deprem anına ve sonrasına dair hiçbir planı ve çalışması olmadığı açıkça ortaya çıkan siyasi iktidar yüzünden onbinlerce insan kurtarılmayı beklerken donarak öldü, binlerce insanın cenazesi çıkarılamadı, kurtulan insanlara çadır, yemek, içeçek ve tuvalet gibi en temel gereksinimlerini karşılayacakları ortam dahi hazırlanamadı. STK’lar, DKÖ’ler, sendikalar ve siyasi partilerden geniş bir kesim deprem bölgelerinde imkanları dahilinde dayanışma merkezleri kurdu. Bu merkezlerde barınmada, yemek, su, sağlık gibi hizmetleri karşılıksız verdiler. Ancak onbinlerce insanın hayatı sözkonusuyken dahi muhaliflere tahammülü olamayan siyasi iktidar, Hatay Defne’deki Dayanışma Merkezi’ni ve onların Sevgi Park’ta kurduğu çadırları sökerek depremzedeleri kendi gösterdikleri yerlere gitmeye zorladı.

Bütün bu koşullarda AKP-MHP karşısında kitlelere umut olarak 6’lı masa diye adlandırılan burjuva muhalefetin bir araya geldiği cephe gösterildi. 6’lı masadan Meral Akşener’in şaşırtmayan çıkışı ve masadan kalkışı ile kalanların sol bloğa göz kırpıyor oluşu, seçimi kim kazanırsa kazansın işçi sınıfı ve halkın kaybedeceği gerçeğini değiştirmez.

-(Kişisel fikrim olmakla birlikte)Buna rağmen halihazırdaki ‚Türk usulü Başkanlık‘ rejiminin lağvedilmesi, sermaye devletinin hakim sınıf kliklerinin birkaç kanadını temsil eden figüranlarca yönetilmesinin şu an neredeyse tamamen tıkanmış olan demokratik alanlara dair kısmi de olsa kullanılabilme olanakları sağlayacağından, sadece Erdoğan’a hakaret gibi ipe sapa gelmez binlerce davalarla cezaevlerinde bulunanların dışarıya çıkabilme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olmasından ve bunlara benzer çok kısmi de olsa kimi geçici olanaklar sağlaması bakımından AKP-MHP’nin karşısındakilere oy verilebilir.-

Ancak AKP dönemi devlet yaspısındaki restorasyonla birlikle diktanın daha organize, hızlı ve tek elden yönetilmesi durumunu kaldırma ve eski ‚parlementer düzene‘ dönme iddiaları nedeniyle burjuva muhalefet -6’lı 5’li yada 16’lı farketmez- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde toplumun muhalif tüm kesimlerinden destek alacaktır.

Alacaktır çünkü mevcud siyasi iktidardan hoşnut olmayan, mağdur olan, haksızlıklara maruz kalan, yoksulluğa mahkum edilen milyonlarca insanın somut olarak inandırıcılığı olan bir devrimci alternatifi yok! AKP-MHP iktidarından ve Erdoğan ile Bahçeli şahıslarından yaka silkmiş milyonlarca insana fiili rejimi değiştirme sözü söyleyen, söylediğininde inandırıcılığı olan, elinde yeni toplum projesi ve pratiği ile çıkan, sözünün ve eyleminin hayatın içinde karşılığı olan bir hareket yaratamadığımız, güven veren bir yerden halklara yoksulların, emekçilerin ve tüm ezilenlerin safı burasıdır diye işaret edeceğimiz bir alan açamadığımız için bugün burjuva seçimlerde burjuva muhalefeti destekleyip desteklemeyeceğimizi konuşmak zorunda kalıyoruz. Elbette bahsettiğimiz alan açmak meselesi, burjuva siyaset arenasında yeni bir figüran yaratmakla ilgili değil. Tüm yaşamak için çalışmak zorunda olanlar arasında örgütlenme gayretini ete kemiğe büründürmekten, somut mücadele araçlarını yaratmaktan, emek ve meslek örgütlerinde yer edinmekten bahsediyorum.

Milyonlarca emekçinin ve halkların gerçek manasıyla tek umudu, devrimci alternatifi yaşamın ve mücadelenin içinde yaratmaktan, siyasi iktidarı alma persfektifini gündemleştirip geliştirmekten, somut toplumsal ve siyasal projelerle akan hayata dahil-müdehail olmaktan geçiyor. Küçük burjuva kaygılardan arınmış, ben-merkezciliğin çukuruna düşmeyen, kibirden ve yaptım-oldu’dan uzak, emekçi yığınları ve düzenden hoşnutsuz tüm geniş kitleleri kucaklayacak bir mevzi yaratmak zorundayız. Somut, gözle görülür, gerçekçi, kitleleri süreçlere dahil eden, onlardan öğrenen ve işçi sınıfının kendisi için sınıf olması bilincini geliştirecek mücadele yöntemleri ile her düzedeydeki örgütlülüklerde sınıfımızı ve kitleleri atılan adımların ve alınan kararların asıl sahibi haline getirecek bir çizgiyi hayata geçirmek zorundayız.

Eğer daha uzunca yıllar burjuva siyaset arenasının çekişmelerinde taraf olup olmamayı tartışmak istemiyorsak, sermaye devletinin ve figüranlarının belirlediği yapay gündemlerden kitleleri kurtarmak, siyasi iktidar hedefiyle milyonlarla birlikte yol yürümek istiyorsak attığımız ilk adımı, gözle gözle görülür ikinci bir adımla sürdürmeli, sermaye devletinin yaşayacağı siyasi ve ekonomik krizlerden doğan fırsatları kullanarak kotaracağımız kazanımları biriktireceğimiz bir alan açmalıyız. Kitlelerin dinamizminin ve muhalefetinin hapsedilği barajda(düzen sınırlarında) çatlaklar açmak, çatlaklardan sızan suları güvenli kanallardan denizle buluşturmak zorundayız.

Bu nedenle sesimizin ulaştığı tüm sınıf kardeşlerime, halk gençliğine, kadınlara ve tüm ezilenlere diyorum ki, sermaye devletinin parlemento oyunundaki figüranları arasında taraf seçmek zorunda değiliz! Bir başka seçim, bir başka yol daha var; sosyalizm!

 

https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!