Bir örgütün yeraltı örgütü olması ve hiyerarşik bir yapıya mecbur olması onun kendi içinde bir demokrasi işletemeyeceği anlamına gelmez! Elbette düzen-içi ‘tatlı su solcuları’ gibi geniş imkan ve araçlara sahip olamaz bir illegal yapı, ancak buna rağmen demokratik merkeziyetçiliği kollektifizm anlayışına uygun bir biçimde uygulayabilir.
Tekçi ve yekpare bir örgüt anlayışı, en baştan komünist bir anlayış olamaz. Dolayısı ile örgüt içinde farklı fikirler hep olacaktır. Mesele, bu farklı fikirlerin ifade edilebileceği olanakları, organları yaratmak, içeride tartıştırmak(hatta gizlilik politikalarına tekabül etmeyen meseleleri kitleleri dahil ederek tartıştırmak), ortak aklın gücünü kullanmak, fikir mücadelesinin ilerletici rolünü oynamasını sağlamaktır.
Örgüt içindeki farklı siyasal eğilimleri, o eğilimleri savunanları tasfiye ederek yok etmeye çalışmak yerine; tartıştırıp eğilimlerin köküne inmek, bilimsel ve ilerletici olmayan eğilimleri açığa çıkarıp yine bilimsel temelde çürütmek doğru olanıdır. Burada önemli nokta; bir eğilim ne kadar yanlış olursa olsun eğilimin temsilcileri değil, eğilimin kendisi üzerine gidilmesi gerektiğidir.
Farklı düşünenleri, tasfiye etmek, etkisizleştirmeye yada susturmaya çalışmak, çeşitli yaftalarla teşhir etmek gibi gerici yöntemler devrimcilerin değil, esasta karşı-devrimcilerin yöntemidir.
Komünistler, fikir mücadelesinden kaçınmazlar, bunu zararlı görmezler ve dahi gerekli görürler. Yanlış eğilimlerin açığa çıkarılması ve ideolojik köklerinin ortaya konulup yoldaşların bilimsel olana ikna edilmesi; komünistlerin her dönem uygulaması gereken yöntemdir.
Bugün illegal koşulların ve hiyerarşik zorunlulukların arkasına sığınarak örgüt içinde bir demokrasi işletemeyenler, yarın devrime önderlik etmiş olsalar dahi o günde emperyalist tehdit ve ekonomik kalkınma gibi nedenlerin arkasına sığınarak partideki şef ve/veya yönetenler sultasını ülkede parti sultasına/diktatörlüğüne dönüştürecektir. Bunu anlamak için sadece tarihe bakmak yeterli.
Her örgüt, yaratmak istediği toplumun protatibidir yada başka bir ifadeyle yaratmak istediği toplumun bir örneğidir. Bir KP, ülkenin (ve dahi çağın) en ilerici örgütü olduğuna göre onun demokrasiyi askıya alması, o veya bu dönemin sonuna ertelemesi yada demokratik merkeziyetçiliği yönetenlerin(yada şefin) lehine hantallaşmış bürokratik bir baskı aracına dönüştürmesi kabul edilebilir mi? Elbette ki kabul edilemez!
Her örgüt yapısı ve işleyişi bir anlayışın ürünüdür. Faşist ve gerici fundamentalist anlayışlar, kendi tekçi anlayışlarının ürünü olarak tek şef(veya tek şeyh) yaratırlar, örgütleniş tarzları da böyledir. Bu tür örgütler; şefe koşulsuz itaat ve biat ile yukarıdan gelecek yönelimi sorgulamadan kabule, verilen emir ve talimatları düşünmeksizin uygulamaya dayalı bir yapıya-işleyişe sahiptirler.
Bu örgütlerin bazıları(fundamentalist olanlar) açıktan ademi merkeziyetçiliği savunup uygularken bazıları(demokrat maskesi takmış milliyetçi örgütler) görünüşte demokratik merkeziyetçi bir tiyatro sergilerken özünde yine ademi merkeziyetçidir.
Komünist ve devrimci örgütler, tekçi bir anlayışa sahip olamazlar-olmamalılar! Örgütte de tekçi, şefçi bir anlayışı hiçbir koşulda kabul etmezler! Komünistler yalnızca KP’de değil, tüm örgütlülüklerde kollektif esaslarına dayanan önderlik kurumunu savunurlar. Komünistler yarınlardaki devrimde iktidarı nasıl mümkün olan en geniş yığınlara kadar indirmeyi, en geniş yığınları iktidar yönetimine dahil etmeyi hedefliyorsa, örgüt içinde de iktidarı tüm örgüte yaymayı hedeflemelidir.
Tekçi, şefçi bir örgüt adı ne olursa olsun nitelik olarak komünist olamaz, gerçek manasıyla demokratik dahi olamaz! Komünistler, örgüt içindeki iktidarı tüm örgüte yaymak için kollektif önderliği savunur!
Kollektif önderliği bir MK’nın tesisi ve en üst organ olarak MK’nın diğer organları çekip çevirmesi olarak algılayan anlayışta eksiktir. Kollektif önderlik, önderlik kurumunun(MK’nın) -örgütü ve faaliyeti tehliye sokan aciletiyetli durumlar hariç- politikalar belirlerken, taktik siyasetler üretirken, dönemsel yönelimi belirlerken sürece -örgütü ve faaliyeti riske sokmayacak şekilde- hem bütün bir örgütü, çeperini ve mümkün olan geniş kitleleri meseleleri tartıştırarak dahil etmeli, oralardan çıkarılan sonuçlara göre hareket etmelidir.
Komünist örgüt, sınıf ve kitleler adına kararlar alan değil, mümkün olan tüm koşulları zorlayarak yarattığı açık örgütler aracılığıyla sınıf ve halklarla birlikte karar alan bir örgüt olmalıdır. Bu devrim öncesi süreçte de böyle olmalıdır. Birileri adına başka birilerinin karar alması, birileri adına başka birilerinin yönetmesi; işte bu bürokratizmin doğduğu ve güçlendiği temeldir. Bu temel en başından örgütün üzerine oturduğu yapısal zemin olmaktan çıkarılmalıdır.
Örgütün taktik güncel politikalar belirlenirken mümkün olduğu oranda, meseleleri hem örgüt içinde hemde kitleler nezdinde tartıştırıp çıkan sonuçlar dikkate alınarak poltika üretilmelidir-belirlenmelidir. Öncelik sınıfın ve kitlelerin aciliyetli taleplerine, yakıcı sorunlara verilmelidir.
Eğer sınıf-kitleler, devrim ve örgüt arasında çıkarlar esasında bir öncelik sözkonusu olacak olursa; öncelik sınıfın ve kitlelerin çıkarı daha sonra devrimin çıkarları ve ondan sonra örgütün çıkarlarıdır.
Örgüt; devrim için, devrim sınıf ve halklar içindir! Örgüt devrimin; devrim, sınıf ve kitlelerin ihtiyacı olarak vardır. Araç, amaca hizmet ettiği oranda değer kazanır ve güçlenir.
Aynı zamanda araç, amaca ulaşmak için vazgeçilemez tarihsel bir öneme sahiptir. Bu üçlemede(örgüt, sınıf-kitleler, devrim) diyalektik bağ kavrandığı gibi uygulanmalı, her türlü pragmatizmin bu bağı zedeleyeceği bilinmelidir.