Sosyalizm Yalnızca Proleter Kadınla Yenecektir – Clara ZETKİN

featured

Bachofen, Morgan ve başkalarının araştırmaları İle, kadının toplumsal ezilmişliğinin özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla aynı zamana rastladığının kanıtlandığı görülür. Aile içinde mülk sahibi olarak erkekle mülksüz kadın arasındaki karşıtlık, kadın cinsiyetinin iktisadi bağımlılığı ve toplumsal hak yoksunluğunun temeli haline geldi. Engels’e göre, sınıf egemenliğinin ilk ve en eski biçimlerinden biri bu toplumsal hak yoksunluğunda yatar. O şöyle der: ‘Aile içinde o [erkek — ÇN] burjuvazidir, kadın ise proletaryayı temsil eder.’* Buna rağmen, [bu dönemde— ÇN] sözcüğün modern anlamıyla bir kadın sorunu sözkonusu olamazdı. Modem kadın sorununu ortaya çıkartan toplumsal altüst oluşları ilk kez kapitalist üretim tarzı meydana çıkardı; [bu toplumsal altüst oluşlar — ÇN], kapitalizm öncesi dönemde kadın kısmının büyük çoğunluğunun geçimi ve yaşam içeriği olan eski ev iktisadım viraneye çevirdiler. Kadınların eski ev iktisadındaki faaliyetleriyle ilgili olarak elbette ki kadının zamanımızdaki faaliyetiyle ilgili kavramları, değersizlik ve küçüklük kavramlarını kullanamayız.

Eski aile hâlâ varolduğu sürece, kadın onun içinde üretici faaliyet ile yaşam içeriğini buluyordu ve bu nedenle de, her ne kadar kendi bireyselliğinin gelişmesine dar sınırlar çizilmişse de, toplumsal hak yoksunluğunun-bilincine varmıyordu.

Aydınlanma [Rönesans — ÇN] dönemi, modern bireyselliğin enine boyuna tüm yönelimlerde yaşanabileceği gelişmesinin fırtına ve şiddetli arzu dönemidir. Burada karşımıza, iyilikte ve kötülükte dev cüsseli, din ve ahlak düsturlarını ayakları altında çiğneyen, cenneti ve cehennemi aynı şekilde hor gören kişilikler çıkar; toplumsal, sanatsal ve siyasal yaşamın odak noktası olan kadınları görürüz. Ve buna rağmen bir kadın hareketinin izi bile yoktur. Bu sıralar, işbölümünün etkisi altında eski aile iktisadı parçalanmaya başladığından, bu bir o kadar daha karakteristiktir. Binlerce ve binlerce kadın artık geçimini ve yaşam içeriğini aile içinde bulmamaktadır. Ama bir kadın sorunundan o sıralar sözedilebileceği ölçüde, bu sorun mümkün olduğunca manastırlar, vakıflar, tarikatlar tarafından çözüldü.

Ama makinalar, modem üretim tarzı, evde kendi başına üretimin zemininin altını giderek oydu ve o zaman binlerce değil, milyonlarca kadın için şu soru ortaya çıktı: Geçimimizi nereden sağlayacağız, ciddi bir yaşam içeriğini [uğraşını — ÇN], mizacımıza da uygun bir faaliyeti nerede bulacağız? Milyonlar, geçimini ve yaşam içeriğini dışarda toplum içinde bulmaya yöneltildiler. O zaman bilinçlerine çıktı ki, toplumsal hak yoksunluğu, onların kendi çıkarlarını korumasının karşısına çıkmaktadır; ve o andan itibaren modern kadın sorunu ortaya çıktı.

Modern üretim tarzının kadın sorununu keskinleştirmeye devam etmesine ilişkin olarak bazı rakamlar: 1882’de Almanya’da 23 milyon kadın ve kızdan 5,5 milyonu kazanç sahibiydi, yani kadın nüfusun nerdeyse dörtte biri geçimini artık aile içinde bulamıyordu. 1895 nüfus sayımına göre, geniş anlamıyla tarımda çalışan kadınların sayısı 1882’den beri yüzde 8’den fazla arttı, dar anlamıyla tanmdakilerin sayısı ise yüzde 6; aynı zaman süresi içinde ise kazanç sahibi erkeklerin sayısı sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 11 azaldı. Sanayi alanında ve madencilik alanında çalışan kadınların [sayısı — ÇN] yüzde 35, erkeklerinki ise sadece yüzde 28 arttı; ticarette ise kadınların sayısı hatta yüzde 94’ten fazla, erkeklerinki ise sadece yüzde 38 arttı. Bu kuru sayılar, kadın sorununun çözümünün acilliği hakkında, şaşağalı açıklamalar m yapabileceğinden çok daha canlı konuşmaktadır. Ama kadın sorunu yalnızca, bizzat kendileri kapitalist üretim tarzının ürünü olan toplum sınıfları içinde vardır. İyice kısıtlanmış ve kalbura çevrilmiş de olsa doğal iktisadıyla köylülük arasında kadın sorununun olmaması bu yüzdendir. Ama modern üretim tarzının öz çocukları olan toplum sınıfları içinde kadın sorunuyla bal gibi karşılaşırız. Proletaryanın, orta burjuvazinin ve
aydınların ve tepedeki onbinin kadınları için bir kadın sorunu vardır; bu tabakaların sınıfsal durumuna göre [kadın sorunu — ÇN] başka biçimlere bürünür.

Tepedeki onbinin kadınlarında kadın sorunu hangi biçime bürünmüştür?

Tepedeki onbinin kadını mülkü sayesinde bireyselliğini özgürce geliştirebilir, kendi özlemlerine uygun şekilde yaşayabilir. Ama evli kadın olarak îıâlâ kocasına bağımlıdır. Eski zamanların cinsiyet vesayeti bir kalıntı olarak aile hukukuna kapağı atmıştır; orada hâlâ şu kural geçerlidir: O senin efendindir.

Kadının erkeğe hukuken tabi olduğu tepedeki onbin ailenin durumu nedir?

Daha kurulduğunda, böyle biraile, ahlaki önkoşuldan yoksundur. Onun kurulmasını kişilik değil, para tayin eder. Orada şu geçerlidir: Sermayenin birleştirdiğini, duygusal bir moral ayırmamalıdır. («Yaşa!») Böylece evlilik ahlakında iki orospuluk
bir erdem sayılır. Aile yaşamının biçimi ve tarzı da buna uygundur. Kadının artık yükümlülüklerim yerine getirmeye zorlanmadığı yerde, o eş, anne, ve^ev kadını olarak görevlerini ödenekli kiralık kişilere bırakır. Bu çevrelerden kadınlar yaşamlarına ciddi bir içerik verme isteği güttüklerinde, ilkönce kendi mülkiyetleri üzerinde bağımsız, özgür tasarruf talebini yükseltmek zorundadırlar.

Tepedeki onbinin kadın hareketinin talepleri arasında bu talep işte bu yüzden odak noktasında durur. Bu kadınlar bu talebin gerçekleşmesi uğruna kendi sınıflarının erkek dünyasına karşı; burjuvazinin tüm hak önceliğine sahip zümrelere karşı, servet sahipliği üzerine kurulu tüm toplumsal ayrımların ortadan kaldırılması uğruna verdiği mücadelenin aynısını vermektedir. Bu talebin gerçekleştirilmesinde kişilik haklarının sözkonusu olmadığını, Reichstag’da* bay von Stumm’un bu talepten yana çıkması kanıtlar. Bay von Stumm ne zaman kişilik haklarından yana çıkmıştır ki? Bu adam Almanya’da bir şahsiyetten çok daha başka anlama gelmektedir; o, ete ve kemiğe bürünmüş sermayedir («Çok doğrul!»), ve eğer o ucuz bir kadın hakları dostu maskaralığıyla ortaya çıktıysa, bu, sermayenin yasa sandığı* önünde dans etmeye zorlanmasından olmuştur.

Bu aynı bay yon Stumm, kendi işçilerini parmağına göre oynatamadığı zaman, ücretlerini azaltmaya daima hazırdır; ve işveren olarak devletin, sosyal politika yapmaya çesaret eden profesörlere ve doktorlara daha az ücret vermesi halinde, bunu hayırhah bir gülümsemeyle selamlayacaktır. Bay von Stumm’un amaçladığı, taşınabilir kıymetler için bir tür meşruta** ve kadınların da mirasçı olmasından başka bir şey değildir, çünkü serveti olan ve fakat çocuk seçiminde dikkatli olmayıp, mirasçı olarak sadece kız çocukları olan babalar da vardır. Sermaye aşağı kadınlığı da kutsamakta ve ona kendi serveti üzerinde tasarrufta bulunabilme yeteneği vermektedir. Bu, özel mülkiyetin özgürleşmesinin son basamağıdır.

Küçük ve orta burjuva çevreler içinde ve burjuva aydınları içinde kadın sorunu kendini nasıl gösterir?

Burada aileyi çözen mülk değildir, kapitalist üretimin beraberinde getirdiği görünümlerdir esas olarak. [Kapitalist üretim — ÇN] muzaffer ilerleyişini tamamladığı ölçüde, orta ve küçük burjuvazi gittikçe yıkılır. Burjuva aydınları arasında ise bir başka durum yaşam koşullarının kötüleşmesine yol açar: Sermayenin zeki ve bilimsel eğitimden geçmiş işgücüne ihtiyacı vardır, bu yüzden [sermaye — ÇN] kafa emeği proleterlerinin fazlasıyla üretimini teşvik etmiş ve liberal meslek mensuplarının eski saygın ve yüksek kazançlı toplumsal konumunun giderek ortadan kaybolmasına katkıda bulunmuş­tur. Ama [hu sınıf ve tabakalar içinde — ÇN] evlilik sayısı aynı ölçüde giderek azalmıştır, çünkü bir yandan maddi temeller kötüleşirken, diğer yandan bireylerin yaşamdan beklentileri artmıştır; ve bu çevrelerin adamı evlenmeye karar vermeden önce bu konuda işin ilerisini
gerisini elbette iki kez, üç kez düşünecektir. Kendi ailesini kurmanın yaş sının gittikçe yukarıya çıkartılır, ve zamanımızda yaşı ilerlemiş bekar için, meşru karısı olmaksızın rahat bir yaşamı olanaklı kılan yeterince toplumsal kuruluş olduğundan, erkek bir o kadar az evlenmeye zorlanır. Proleter işgücünün kapitalistlerce sömürüsü, verilen çok az ücretlerle, erkek..dünyasının talebine uygun büyüklükte bir fahişe arzını sağlar. Böylece orta burjuva çevrelerde evlenmemiş kadınların sayısı gittikçe artar.

Bu çevrelerin kadınları ve kızlan, kendilerine yalnızca ekmek sağlayan değil, aynı zamanda ruhlarını da tatmin eden bir iş kurmaları için dışarıya, toplum içine atılırlar. Bu çevrelerde kadın, daha yüksek çevrelerde olduğu gibi özel mülk sahibi olarak erkekle eşit hakka sahip değildir; proletarya çevrelerinde olduğu gibi kadın proleter olarak da hak eşitliğine sahip değildir; bu çevrelerin kadım, erkekle eşit iktisadi konumunu önce mücadeleyle elde etmek zorundadır, ve bunu ancak iki taleple gerçekleştirebilir: meslek eğitiminde eşitlik talebi ve her iki cinsiyet için mesleki çalışmada eşitlik talebi. Bu, iktisadi bakımdan, meslek özgürlüğü ve erkekle kadın arasında özgür rekabetten başka anlama gelmez. Bu talebin gerçekleştirilmesi, orta burjuvazinin ve aydınların kadınlan ile erkekleri arasında bir çıkar karşıtlığı ortaya çıkarır. Liberal mesleklerdeki kadınların rekabeti, burjuva kadın haklan savunucularının taleplerine karşı erkeklerin direnişinin itici gücüdür. Çıplak rekabet korkusudur; kadınların kafa emeğine karşı ileri sürülen tüm diğer nedenler, kadın beyni­nin daha küçük olması, onun anne olarak sözümona doğal mesleği (vs., vb. — ÇN) sadece bahanedir. Bu rekabet mücadelesi, bu katmanlardan kadınları, kendi ekonomik faaliyetlerinin henüz karşısında duran tüm engelleri siyasi mücadele içinde yıkabilmek için, siyasi haklar talep etmeye zorlar.

Ben burada sadece kökene, salt iktisadi etkene işaret ettim. Ama burjuva kadın hareketini salt iktisadi dürtülere indirgemek isteseydik ona haksızlık ederdik. Hayır, onun derinlemesine bir zihinsel ve ahlaki yanı da vardır. Burjuva kadını yalmzca kendi ekmeğini [kazanmayı — ÇN] talep etmiyor, aynı zamanda zihinsel faaliyet gösterme ve kendi kişiliğini geliştirmeyi de talep
ediyor. Şu trajik, psikolojik olarak ilginç Nora tiplerini tam da bu katmanlarda —kadının taş bebek olarak evinde yaşamaktan bıktığı, modern kültürün geliştirilmesine katılmak istediği— buluruz; ve burjuva kadın hakları savunucularının çabaları hem iktisadi bakımdan hem de zihinsel-ahlaki bakımdan tamamıyla haklıdır.

Proleter kadın için ise kadın sorununu yaratan, sermayenin sürekli olarak en ucuz işgücü için ufku gözlemesi, sömürme gereksinimidir… Bu şekilde proletaryanın kadını da zamanımızın iktisadi yaşamının mekanizması içine çekilmiştir, atölyelere, makina başlarına sürülmüştür. [Proletaryanın kadını — ÇN], kocasının kazancına yardım etmek üzere [evinden — ÇN] dışarıya
çıkıp iktisadi yaşamın içine girmiştir, ve kapitalist üretim tarzı onu çirkef bir rakibe dönüştürmüştür; aileye refah getirmek istemiş, sonuç olarak ise proleter aile daha büyük bir sıkıntı içine düşmüştür; proletaryanın kadını, çocuklarının yaşamını daha güneşli ve daha hoş hale getirmek istediğinden bağımsız kazanç sahibi olmuş, oysa çoğunlukla çocuklarının elinden zorla alınmıştır.

İşgücü olarak erkekle tamamen eşit hale gelmiştir: Makina kas gücünü gereksiz hale getirmiş, ve her yerde kadın emeği, aynı erkek emeği gibi, üretim açısından aynı sonuçlarla istihdam edilmiştir. Ve o ucuz bir işgücü ve herşeyden önce uysal bir işgücü olduğundan, kapitalist sömürünün dikenine karşı ancak ender durumlarda karşı koymaya cesaret ettiğinden, kapitalistler smai kadın emeğini en yüksek derecede kullanabilmek için olanakları çoğalttılar. Proleterin karısı bunun sonucunda iktisadi bağımsızlığını kazandı. Ama hakikaten! O bu bağımsızlığı çok pahalıya elde etti ve pratik olarak o an için bundan hiçbir şey kazanmadı. Eğer aile devrinde erkeğin kadını arasıra ılımlı bir şekilde kamçıyla cezalandırma hakkı vardıysa —Bavyera rejimi hukukunu bir düşününüz—, şimdi kapitalizm onu akreplerle cezalandırmaktadır. O devirde erkeğin kadın üzerindeki egemenliği kişisel ilişkilerle ılımlılaştırılmıştı, işçi ile girişimci arasında ise sadece bir meta ilişkisi vardır. Proletaryanın kadını iktisadi bağımsızlığını kazanmıştır, ama ne insan olarak, ne kadın olarak ve ne de eş olarak kendi kişiliğini tamamıyla yaşayabilme olanağına sahip değildir. Eş olarak, anne olarak görevleri için ona sadece kapitalist üretimin masada artık bıraktığı
ekmek kırıntıları kalmaktadır.

Bu nedenle proleter kadının kurtuluş mücadelesi, burjuva kadının kendi sınıfının erkeklerine karşı mücadelesi gibi bir mücadele olamaz; tam tersine, [onun mücadelesi — ÇN], kendi sınıfının erkeğiyle birlikte kapitalistler sınıfına karşı mücadeledir. Onun, serbest rekabet açısından etrafına çekilmiş olan, şuurları yıkmak için kendi sınıfının erkeklerine karşı mücadele etmesine gerek yoktur. Sermayenin sömürme gereksinimi ve modern üretim tarzının gelişmesi bu mücadeleyi onun namına tamamıyla vermiştir. Tam tersine — proleter kadının sömürülmesine karşı yeni sınırlar dikmek gerekmektedir; ona, eş olarak, anne olarak haklarını geri vermek ve onları sağlama almak gerekmektedir. Onun mücadelesinin nihai hedefi erkekle özgür rekabet değil,
tam tersine proletaryanın siyasi egemenliğinin kurulmasıdır. Kendi sınıfının erkeğiyle elele proleter kadın kapitalist düzene karşı mücadele etmektedir. Buna rağmen, burjuva kadın hareketinin taleplerini de onaylamaktadır. Ama o bu taleplerin yerine getirilmesini, amaca giden yolda sadece bir araç, mücadeleye erkek proleterlerle silah bakımından eşit donatımla girebilmek için bir araç olarak görür.

Burjuva toplumu, burjuva kadın hareketinin taleplerine karşı bunları ilkesel olarak reddeden bir konumda durmaz, çeşitli devletlerde daha bugünden hem özel hukuk hem de kamu hukuku alanında kadın lehine uygulamaya sokulan reformlar bunun kanıtıdır. Almanya’da bu reformlar özellikle yavaş gerçekleşiyorsa, bunun nedenlerinden biri, liberal mesleklerdeki erkeklerin
korktuğu iktisadi rekabet mücadelesidir, İkincisi ise proletaryadan sınıfsal korku sihiriyle tarihsel görevlerini yerine getiremeyen burjuva demokrasisinin Almanya’daki çok yavaş ve zayıf gelişmesidir. O, böyle reformların yapılmasının yalnızca sosyal demokrasiye avantaj sağlayacağından korkmaktadır. Bir burjuva demokrasisi bu korkudan ne kadar az hipnotize olursa, reformlara bir o kadar hazırdır. Bunu İngiltere’de görüyoruz. Hâlâ gerçekten güçlü bir burjuvazisi olan biricik ülke İngiltere’dir, oysa Alman burjuvazisi proletaryadan korkusundan tir tir titreyerek, siyasi ve toplumsal alanda reform yapmaktan kaçınmaktadır, üstelik Almanya’da darkafalı anlayışlar hâlâ çok yaygındır; önyargının darkafalı saç topuzu Alman burjuvazisinin ensesinde ağır bir yüktür.

Burjuva demokrasisinin korkusu elbette ki çok basiretsizdir. Kadınlara siyasi hak eşitliği tanınacak olsa, gerçek iktidar ilişkilerinde değişen hiçbir şey olmayacaktır. Proleter kadın proletaryanın kampına gidecektir, burjuva kadın ise burjuvazinin kampına. Burjuva kadın hareketi içinde —sadece, burjuva kadınları kendilerini ezilenler olarak hissettikleri sürece ortaya çıkan— sosyalist hamlelere kanmayalım.

Burjuva demokrasisi kendi görevlerini ne kadar az kavrıyorsa, kadınların siyasi hak eşitliğinden yana çıkmak bir o kadar daha sosyal-demokrasinin görevidir. Kendimizi olduğumuzdan daha iyi göstermek istemiyoruz. Biz bu talebi bir ilkenin güzel hatırı için değil, tam tersine proletaryanın sınıfsal çıkarı için yükseltiyoruz.

Kadın emeği, erkeklerin geçimi üzerindeki felaketli etkisini artırdıkça, kadınları iktisadi mücadeleye katma zorunluluğu o denli yakıcılaşacaktır. Siyasi mücadele her bireyin yaşamına müdahaleyi artırdıkça, siyasi mücadeleye kadının da katılması o denli zorunlulaşacaktır. Sosyalistler Yasası, binlerce kadına, sınıf hukuku, sınıf devleti ve sınıf egemenliğinin ne demek olduğunu yeni
kavratmıştır, binlerce kadına, aile yaşamına öyle vahşice müdahale eden iktidar hakkında açıklığa kavuşma gereksinimini yeni öğretmiştir. Sosyalistler Yasası, yüzlerce kadın ajitatörün yapamayacağı işi yapmıştır, ve Sosyalistler Yasası’mn babasına ve onun uygulanmasına katılan Bakan’dan polis memuruna kadar bütün devlet organlarına bu gayri-ihtiyari ajitatif faaliyetlerinden
dolayı içten müteşekkiriz. Bir de biz sosyal-demokratlan nankörlükle suçluyorlar! (Kahkahalar.)

Bir başka olay daha gözönünde bulundurulmalıdır. August Bebel’in «Kadın ve Sosyalizm» kitabının yayınlanmasını kastediyorum. Bu kitap üstün yanları ya da zaafları ile değerlendirilmemelidir, yayınlanmış olduğu zaman itibariyle değerlendirilmelidir. O sıra bu sadece kitaptan öte bir şeydi, bir olaydı, eylemdi. («Çok doğru!») Kadın sorununun tarihsel gelişme ile hangi bağıntı içinde durduğu yoldaşlara ilk kez bu kitapta açıklanıyordu, şu çağrı ilk kez bu kitaptan yükseldi: Geleceği ancak, kadınları ortak savaşçılar olarak kazanırsak elimize alabileceğiz. Ben bunu takdir ederken bir kadın
olarak değil, tam tersine Partili bir yoldaş olarak konuşuyorum.

Kadınlar arasındaki ajitasyonumuz için çıkaracağımız pratik sonuçlar nelerdir? Ayrıntıya kadar inen pratik öneriler yapmak Parti kongresinin görevi olamaz; sadece, poleter kadın hareketinin genel doğrultusunu saptamak olabilir.

Ve burada kılavuz düşünce şu olmalıdır: Görevimiz özel kadın ajitasyonu yapmak değil, tersine kadınlar arasında sosyalist ajitasyon yapmaktır. Kadın dünyasının yararsız anlık çıkarlarım Ön plana koymamalıyız, görevimiz, modern proleter kadını sınıf mücadelesinin saflarına katmak olmalıdır. («Çok doğru!») Kadınlar arasındaki ajitasyon için hiçbir özel görevimiz yoktur. Bugünkü toplum içinde kadınlar yararına reformlar kabul ettirilebileceği ölçüde, bunlar zaten Partimizin asgari programında talep edilmektedir.

Kadın ajitasyonu, proletaryanın genel hareketi için ivedi önemde olan tüm sorularla bağlantı kurmalıdır.
Kadında sınıf bilincini uyandırmak ve onu smıf mücadelesine katmak kesin esas görevdir. Kadın işçilerin sendikal örgütlenmesi son derece zorlaştırılmıştır.(…) Bu çalışma, pek çok kadının ev sanayiinde çalışıyor olması ve bu yüzden çekilmelerinin zor olmasıyla bizim için daha da zorlaşmaktadır, üstelik bir de genç kızlar arasında çok yaygın olan, sanayide çalışmalarının geçici olduğu ve evlilikle birlikte sona ereceği görüşüyle mücadele etmek zorundayız. Pek çok kadının boynunda ikili bir yükümlülük vardır, hem fabrikada hem ailede çalışmak zorundadırlar. İşçi kadınlar için iş gününün yasayla saptanması bir o kadar zorunludur. İngiltere’de herkes, işçi kadım sendikal olarak örgütlemek için ev sanayisinin ortadan kaldırılması, iş gününün yasayla saptanması ve daha yüksek ücret sağlanmasının son derece önemli olduğu konusunda fikirbirliği içindeyken, Almanya’da, anlattığım engellere ek olarak bir de dernek ve toplantı yasalarının uygulanması eklenmektedir. Bir yandan imparatorluk kanunları kadın işçilere tam koalisyon özgürlüğünü tanırken, öte yandan tek tek federal eyaletlerin eyalet yasalarının maddeleri [bu özgürlüğü —■ ÇN] hayali kılmaktadır. Hukuktan sözedilebildiği ölçüde Saksonya’da demek hukukunun nasıl uygulandığına işaret etmeyeceğim, ama en büyük iki federal eyalette, Bavyera’da ve Prusya’da dernek yasaları, kadınların gittikçe sendikal örgütlere katılmasını imkansız kılacak şekilde uygulanmaktadır. Prusya’da çok yakın geçmişte özellikle «liberal» ebedi bakan adayı Bay von Bennigsen’in ili, dernek ve toplantı hakkının yorumlanmasında bir insan
tarafından yapılması mümkün olan herşeyi yapmıştır.

Bavyera’da kadınlara kamuya açık tüm toplantılar yasaklanmıştır. Bay von Feilitzsch parlamentoda gayet açık bir şekilde, dernek yasasının uygulanmasında yalnızca [yasanın — ÇN] metninin değil, ama aynı zamanda yasa koyucunun niyetinin de hesaba katıldığım açıklamıştır. Ban von Feilitzsch, günün birinde Bavyera Bay von Freilitzsch’i polis bakam atama sevincini rüyasında görmeden önce ölüp gitmiş olan yasa koyucuların niyetinin ne olduğunu tam olarak bilme şanslı durumundadır. Bu beni şaşırtmıyor, günkü tanrı kime bir mevki verdiyse ona aklı da vermiştir, ve bugünkü ruhçuluk devrinde tam da Bay von Feilitzsch mevki akimı elde etmiştir ve dördüncü boyutun yolu üzerinde çoktan ölmüş olan yasa koyucuların niyetini bilmiştir. (Kahkahalar.)

Ama şeylerin bu durumu, proleter kadınların erkeklerle birlikte örgütlenmesini mümkün kılmamaktadır. Bugüne değin [proleter kadınlar — ÇN] polis iktidarına ve hukukçu akıldaneliğine karşı mücadele etmek zorundaydılar, ve onlar bu mücadelede biçimsel olarak yenilmişlerdir. Ama gerçekte onlar yenen taraf olarak kalmışlardır; çünkü proleter kadınların örgütünü yıkmak için uygulanan tüm önlemler sadece onların sınıf bilincini gittikçe daha fazla uyandırma etkisini göstermişlerdir. İktisadi ve siyasi alanda güçlü bir kadın örgütü elde etmek için çabalıyorsak, o zaman ilkönce ev sanayiine karşı mücadele ederek, daha kısa çalışma zamanından yana olarak ve herşeyden önce hakim sınıfların dernek hukuku diye adlandırdıkları şeye karşı çıkarak,
dolaşım özgürlüğü olanağını sağlamalıyız.

Kadın ajitasyonunun hangi biçimlerde yapılacağını bu Parti kongresinde saptayamayız; ilkönce kadınlar arasında nasıl ajitasyon yapmamız gerektiğini öğrenmek zorundayız. Sîzlere sunulan kararda, kadınlar arasından, kadınlar arasında sendikal ve iktisadi örgütlenmeyi teşvik etme, her yerde aynı ve planlı bir şekilde biçimlendirme görevine sahip güvenilir kişiler seçilmesi önerilmektedir. öneri yeni değildir; ilke olarak Frankfurt’taki Parti kongresinde kabul edilmiştir ve tek tek yörelerde daha şimdiden çok iyi bir başarıyla uygulanmıştır; aynı şeyin daha büyük çapta uygulanmasının, proleter kadını daha kapsamlı olarak proleter harekete çekmek için uygun olduğu görülecektir.

Ama ajitasyon salt sözle yapılmamalıdır. Çok sayıda ilgisiz bizim toplantılarımıza gelmemekte, sayısız eş
ve anne bizim toplantılarımıza gelememektedir bile —proleter kadını anne ve eş olarak yükümlülüklerine yabancılaştırmanın sosyalist kadın ajitasyonunun görevi olması mümkün de olamaz; tam tersine, [proleter kadın —ÇN] bu görevi bugüne kadar yaptığından daha iyi yerine getirmeye çalışmalıdır, ve bunu proletaryanın kurtuluşunun çıkarı uğruna [yapmalıdır. —; ÇN]. [Proleterkadın — ÇN] aile içindeki ilişkiler, evindeki etkinliği ne kadar iyi olursa, mücadeleye bir o kadar yetenekli olacaktır. Ne kadar çocuklarının eğiticisi ve yetiştiricisi olabilirse, onları o denli aydınlatabilecek, onların tıpkı bizim gibi saflarda proletaryanın kurtuluşu için aynı coşku ve özveriyle mücadeleye devam etmelerini sağlayabilecektir. Proleter o zaman «Benim karım!» dediğinde, zihninden şunları ekleyecektir: «benim ülkülerimin yoldaşı, benim mücadelelerimin arkadaşı, çocuklarımın gelecek mücadeleler için yetiştiricisi!» Kocasını ve çocuklarını sınıf bilinciyle dolduran bu anneler, bu eşler, toplantılarımızda gördüğümüz kadın yoldaşlar kadar çok şey yapacaklardır. (Canlı alkışlar.)

Dolayısıyla, ‘Dağ yürümezse abdal yürümelidir’: Kadınlara sosyalizmi planlı yazılı bir ajitasyonla götürmeliyiz. Ve bunun için sizlere bildiri dağıtımını öneriyorum: çeyrek forma boyu sayfaya tüm sosyalist programı sıkıştıran, yüzyılımızın tüm bilimini veren geleneksel bildiriler değil — hayır, bir tek pratik soruyu bir tek bakış açısından, sınıf mücadelesi bakış açısından
açıklayan küçük bildiriler, esas mesele budur. Ve bildirilerin teknik yapımı sorunu da bizim kayıtsız kalacağımız bir şey olamaz.

Eskiden olduğu gibi en kötü kalite kağıt ve en kötü kalite baskı değil —basılı söze erkek proleter gibi bir saygı duymayan proleter kadın, böyle kötü biçimli bir bildiriyi buruşturup atar—, tam tersine, Amerikan ve İngiliz yeşilaycıların yaptığı gibi, 4 ile 6 sayfa içerikli, sayfa düzenlemesi iyi küçük kitapçıklar. Çünkü proleter kadın da: Alıp, bu şeycik ne güzelmiş, bunu saklayayım diyecek kadar kadındır! (Kahkahalar ve alkışlar.) Ve önemli olan cümleleri büyük, kalın harflerle basmalıyız; o zaman [proleter kadın — ÇN] okumaktan korkmayacak, tüm zihinsel dikkati deyim yerindeyse ona takılacaktır.

Ayrı bir kadın gazetesi kurma planını onaylayamayacağım, çünkü benim, «Eşitlik»in kadın redaktörü olarak değil ama —bu gazete kadın kitleleri için değildir, ileri kadınlar içindir—, kadın işçiler arasında yazın dağıtıcısı olarak kişisel deneyimlerim oldu. Bayan GnauckKühne’nin davranışından ilham alarak, belirli bir fabrikanın kadın işçileri arasında haftalar boyu gazete dağıttım ve onların gazetelerin içeriğinden aydınlatıcı olanı değil, tam tersine sadece ve yalnızca eğlendirici ve gülünç olanı edindiklerine kanaat getirdim. Bu yüzden, ucuz bir gazetenin gerektirdiği büyük özverilere değmeyecektir.

Ama kadın proleter, eş, anne olma sıfatıyla kadına sosyalizmi açıklayan bir dizi broşür yaratmak zorundayız. Bayan Popp’un güçlü broşürleri dışında, istenilen düzeyde bir tek broşürümüz yok. Günlük basınımız da bugüne kadarkinden daha çok şey yapmalıdır. Bazı günlük gazeteler ayrı bir kadın postası çıkararak kadınları aydınlatma girişiminde bulundular; «Magdeburger
Volksstimme» iyi bir örnek oluşturdu, Zwickau’daki Goldstein yoldaş da bu yolda beceriyle ve başarıyla ilerledi. Ama bugüne değin günlük basın herşeyden önce proleter kadını abone olarak kazanmakla yetindi, onu aydınlatmak yerine, onun aydmlanmamışlığmı, onun kötü, eğitimsiz zevkini okşadı.

Yineliyorum, bunlar sîzlerin oyunuza sunduğum esinlenmelerdir yalnızca. Kadın ajitasyonu zordur, yorucudur, büyük fedakarlık ve büyük kurban gerektirir, ama bu fedakarlıklar mükafatlandırılaeaktır ve bu fedakarlıklar yapılmak zorundadır. Çünkü nasıl proletarya kurtuluşunu ancak, milliyet farkı gözetmeksizin, meslek farkı gözetmeksizin birlikte mücadele ederek elde edebilirse, tıpkı onun gibi kurtuluşunu ancak, cinsiyet farkı gözetmeksizin birlik olduğu zaman, elde edebilecektir. Proleter kadınların büyük kitlesini proletaryanın kurtuluş mücadelesine katmak, sosyalizm fikrinin zaferinin, sosyalist toplumun inşasının önkoşullarından biridir.

Bugün kadının mesleki çalışmasının doğurduğu çelişmeyi ancak sosyalist toplum çözecektir. İktisadi birim olarak aile ortadan kalkıp ahlaki birim olarak aile onun yerine geçtiğinde, aynı haklara, aynı çabaya ve aynı hedefe sahip, erkekle birlikte ilerleyen yoldaş olarak kadın kendi kişiliğini geliştirebilecek, ama aynı zamanda eş ve anne olarak kendi görevlerini de en iyi şekilde yerine getirebilecektir.

Clara Zetkin’in 16 ekim 1986 tarihinde Alman Sosyal-Demokrat Partisi Gotha Parti Kongresi’nde yaptığı konuşma

DİPNOTLAR / ÇN

*Marx/Engels, Seçme Yazılar, c. II, s. 216.

Reichstag: İmparatorluk parlamentosu — ÇN.

Bundeslade: O dönemde yasa kitaplarının konduğu sandığa verilen ad. ÇN.

Meşruta: Satılmamak koşulu ile bir kimseye, kalıtçılara ya da bir kuruluşa verilmiş mülk. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük.


0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!