‘İktisadî Siyasa’ Görünümünün Ardında Bu Sınıf Savaşıdır – Richard D. Wolff

Enflasyon, fiyatları ücretlerden daha hızlı ya da daha fazla yükseltiyorsa, bu, gelir ve servetin çalışanlardan işverenlere doğru yeniden dağılımını temsil eder. Basitçe söylemek gerekirse, kârları artırmak ya da korumak, işverenlerin fiyat belirleme kararlarını motive eder. Dolaylı olarak, enflasyon, acı çeken toplumları derinden etkiler ama hiçbir demokratik süreç, işverenlerin fiyatları şişirme kararlarının bu etkilere nerede, ne zaman ya da nasıl yol açacağını belirleyemez. Modern kapitalizmde enflasyon, ekonomideki sınıf mücadelesini ortaya koymaktadır. Orada formel demokrasinin (oy verme) siyasete dayattığı kısıtlamalar olmadan çalışır.

featured

Temmuz ayının sonunda Bank of America için çalışan bir ekonomi danışmanı, kamuya sızdırılan bir not yazdı. Not, bilgili yatırım danışmanları arasında uzun süredir var olan ortak bilgiyi açıkça ortaya koydu: Siyasetçiler, iktisatçılar ve görev bilincine sahip gazeteciler arasında tartışılan bu “iktisadî siyasalar” iki farklı düzeyde işler. Kamusal düzeyde, tartışmacılar “ekonomimizin sorunlarını” çözmek için “bizim” ne yapmamız gerektiğini tartışıyor. Ticari tebrik kartı şiirlerini hatırlatan “hepimiz bu işte beraberiz” dili kötü kokular salıyor. Öte yandan, özel düzeyde, içeriden kişiler, hükümetin iktisadî sorunlara, çalışanların ya da kamunun pahasına olsa bile, işverenlerin kârlarını artıracak şekilde nasıl yanıt vermesi gerektiğini tartışıyor. İçeridekiler, tercih ettikleri çözümleri şu güzel kısırlaştırılmış terimle ifade ediyorlar: “siyasalar”.

Bugünlerde kapitalist ekonomilere eziyet eden “sorun” olan enflasyon, bu tür siyasaların ilk örneğini bize sunuyor. Enflasyon, fiyatlardaki genel bir artıştır. Çalışanlarının emeğinin ürettiği mal ve hizmetler için uygulanacak fiyatları çalışanlar değil işverenler belirler. İşverenler nüfusun en fazla yüzde 1’ini oluştururken, çalışanlar ve aileleri diğer yüzde 99’un çoğunu oluşturur. Bu yüzde 1, nüfusun diğer yüzde 99’una karşı sorumlu değildir. Enflasyonlar, yüzde 99’un yaşam standartlarını doğrudan etkiler -düşürür. Tek istisna, ücretlerini ya da maaşlarını en azından enflasyon fiyatları yükselttiği kadar hızlı yükseltebilen çalışanlardır. Bu, genel olarak ve şuanda 2022 ABD enflasyonu sırasında çalışanların küçük bir azınlığıdır. Enflasyon, fiyatları ücretlerden daha hızlı ya da daha fazla yükseltiyorsa, bu, gelir ve servetin çalışanlardan işverenlere doğru yeniden dağılımını temsil eder. Basitçe söylemek gerekirse, kârları artırmak ya da korumak, işverenlerin fiyat belirleme kararlarını motive eder. Dolaylı olarak, enflasyon, acı çeken toplumları derinden etkiler ama hiçbir demokratik süreç, işverenlerin fiyatları şişirme kararlarının bu etkilere nerede, ne zaman ya da nasıl yol açacağını belirleyemez. Modern kapitalizmde enflasyon, ekonomideki sınıf mücadelesini ortaya koymaktadır. Orada formel demokrasinin (oy verme) siyasete dayattığı kısıtlamalar olmadan çalışır.

Hazine Bakanı Janet Yellen, ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell’ın durgunluğa bir siyasa çözümü sunarken söylediklerini tekrarlayarak, monoton bir sesle “niceliksel genişleme” (QE) dedi. Teknik olarak kulağa hoş gelen ifade, FED’in 2020’de başlayan ve COVID-19 salgınıyla daha da kötüleşen keskin iktisadî gerilemeyi yavaşlatmaya ya da durdurmaya yönelik özel ekonomi siyasasına atıfta bulundu. Bu Fed siyasası çok büyük miktarda yeni para yarattı; bunu büyük bankalara ve diğer büyük finans kurumlarına krediler ve güvenlik satın almaları yoluyla sağladı. Burada açık olmak gerekirse, Fed, en büyük ve en zengin finansal işverenlerin bazılarına çok büyük yeni parasal kaynaklar sağladı. Belirtilen amaç “ekonomi”yi canlandırmaktı. FED, zenginleştirdiği finansal işverenlerin bu parayı daha sonra işsiz işçileri istihdam edecek finansal olmayan işverenlere daha fazla borç vermek için kullanmayı kârlı bulacağını umuyordu. QE’nin işveren sınıfını desteklediğini unutmayın. Her şeyden önce en tepedeki yüzde 1’i zenginleştirmek için çalışır ve ardından ikincinin kazanımlarının diğer yüzde 99’a damlayacağını [trickle down] “umar”. Ayrıca, taze yeni paranın, işçi kitlesine, onu harcamaları ve böylece işverenler için satış ve kâr yaratması ümidiyle sağlanmadığına dikkat edin. “Ekonomiyi canlandırmak” için böyle bir “yukarıya damlama” [“trickle up”] yaklaşımı işçilerin lehine olacaktır. Bu nedenle, bu, “genişletici para siyasası”nın nadiren ve neredeyse hiçbir zaman birincil odak noktası değildir.

Kapitalizmin istikrarsızlığının diğer belası olan enflasyona karşı, FED’in tercih ettiği siyasa tersine çevrilerek “nicel sıkılaştırma” (QT) haline geldi. Bu siyasa dolaşımdaki para miktarını azaltır ve faiz oranlarını yükseltir. Bu amaçla, FED, menkul kıymetleri esas olarak büyük finansal kuruluşlara satar (bu menkul kıymetler için cazip bir şekilde düşük fiyatlar talep ederek onları satın almaya teşvik eder). Bu büyük finans kurumları daha sonra müşterilerine (bireyler ve işletmeler) daha yüksek oranları (artı kendi kârları için bir marj) aktarır. Kısacası, büyük finansal oyuncular, maliyetlerini kredilerle hizmet ettikleri daha küçük iktisadî oyunculara yüklerken FED siyasasından yararlanır. Siyasanın en büyük finansal oyuncuları desteklediğini ve yalnızca daha pahalı kredilerin, daha sonra daha az mal ve hizmet talep edecek olan borçluları caydıracağını ve böylece satıcıları fiyatlarını daha az şişirmeye “teşvik edeceğini” “umduğunu” unutmayın. Tüm “eğer”ler ve “umutlar” bu tür siyasaların nihaî sonuçlarını ilgilendirmektedir. Özellikle finansal işletmelerde, büyük işverenlere anında nakit avantajları sağlarlar. QT siyasaları da aynı şekilde tüm bireyler ve işletmeler arasında daha zengin olanı tercih eder. Bunun nedeni, daha yüksek faiz maliyetlerinin, bir işletmenin ya da bireyin servetinin boyutu ne kadar küçükse, o kadar ağır bir yük ve o kadar büyük bir risk oluşturmasıdır.

Enflasyonun, emeği ve yoksulları karşısına alan yöntemlerden farklı olarak, sermayeye ve zenginlere daha az elverişli başka yöntemlerle de azaltılabileceğine göz önünde bulundurun. Ağustos 1971’de Başkan Richard M. Nixon’ın dayattığı gibi ücret-fiyat dondurmaları, alternatif anti-enflasyonist siyasalar sağlar. Benzer şekilde karneye bağlama, enflasyonu durdurmanın bir yolu olarak piyasaların yerini alabilir. Eski ABD Başkanı Frankin D. Roosevelt, 1940’ların başında karneyi kullandı. Ama tam da bu tür siyasalar işveren sınıfı için daha az elverişli olduğu için nadiren kullanılır. Başkan Joe Biden yönetiminin (ve suç ortağı Cumhuriyetçi Parti’nin) kuşkulu başarısı, nicel sıkılaştırmanın enflasyonla mücadele için, sanki var olan tek siyasaymış gibi konuşması ve edimde bulunması olmuştur. Yellen ve Biden’ın geçmişteki ABD gelir ve servet eşitsizlikleriyle ilgili “endişeli” laf kalabalığı, fiyatların dondurulması ve ücret artışlarının bir araya gelmesiyle bu eşitsizlikleri fiilen azaltabilseydi, güç kazanabilirdi. Bu, mevcut eşitsizlikleri şiddetlendirmek yerine tersine çevirerek çifte görev yapan bir anti-enflasyonist siyasa olurdu.

Mali siyasalar, içlerine inşa edilmiş sınıf kayırmacılığı açısından para siyasalarına oldukça benzerdir. Sorun durgunluk olduğunda, genişletici mali siyasa -örneğin artan kamu harcamaları- genellikle altyapı, savunma ve kurumsallaşmış, büyük kapitalist işletmelerin hâkim olduğu diğer nesnelere yapılan harcamaları kayırır. Bir durgunluğu yumuşatmak için yapılan kamu harcamaları öncelikle büyük işverenlerin eline geçer. Onlar parayı, tüm sermayeleri ve gelirleri gibi kullanacaklardır: sermaye birikimi için kâr ve fon olarak olabildiğince büyük bir kısmını korumak için emek ve diğer maliyetleri en aza indirirler. Kamu harcamaları, sadece siyasi olarak kaçınılmaz hale geldiğinde, işverenleri atlayacak ve doğrudan işçi sınıfının eline geçecektir. “Transfer ödemeleri” ya da “haklar”, işveren sınıfının baskısından kaynaklanan en fazla direnç, gecikme, geri alma ya da indirimlerle karşılaşır. Bu nedenle, örneğin, 2020 ve 2021’de işsizlik sigortasını ve COVID-19 kapatmaları sırasında toplu yardımı tamamlayan devlet dışı harcamalar, devasa altyapı harcamaları ve işverenlere yönelik “yonga sübvansiyonları” için müzakereler devam ederken bile durdu.

Benzer şekilde, durgunluk karşıtı mali siyasalar vergileri düşürmeyi gerektirdiğinde, tarih, şirketler ve zenginler üzerindeki vergilerin orantısız bir şekilde kesildiğini gösterir. Kuşkusuz, 2017’nin sonlarında eski Başkan Donald Trump yönetimindeki büyük vergi indirimi bu modeli izledi.

Pek çok siyasetçinin, gazetecinin ve akademisyenin, siyasalarının sunduğu çözümleri gerektiren iktisadî sorunları açıklamalarının arkasında sınıf savaşı yatar. Örneğin, ABD’de ve ötesinde hararetli bir kamusal sorun haline gelen 2022 enflasyonu sırasındaki tipik analizleri düşünün. Talep arttığından (COVID tarafından ertelenen harcamalar nedeniyle) ve arz düştüğünden (tedarik zincirlerinin bozulması nedeniyle) fiyatların yükseldiği söylendi. Muhafazakârlar talep tarafını vurguladı: COVID-19’a (devlet çekleri ve ek işsizlik nakdi) yanıt veren ve bütçe açıklarıyla finanse edilecek devasa mali teşvikler. Liberaller bunun yerine, Çin’in COVID-19 kapanma siyasalarına ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline atfedilen tedarik zinciri aksaklıklarına vurgu yaptı. Her iki tarafın da işverenlerin kâr odaklı fiyat artışlarını, ilgili analizlerinden nasıl düzgün bir şekilde çıkardığına dikkat edin.

Yine de işveren kararları, modern kapitalizmin enflasyonlarında hayati bir rol oynamaktadır. Talep arttığında (herhangi bir nedenle), çoğu işveren bir karar vermeleri gerektiğini bilir. Artan talebi karşılamak için ya daha fazla mal ve hizmet üretilip satılmak üzere sipariş verebilirler ya da hâlihazırda sahip oldukları mal ve hizmetlerin fiyatlarını yükseltebilirler. Daha yüksek fiyat ve daha fazla ürünün bulunabilirliği karışımı ne olursa olsun, daha kârlı hareket tarzı olarak gördükleri şey tarafından belirlenecektir. 2022’deki seçimleri ABD’de ve ötesinde büyük enflasyon yarattı. Yine de ana akım medya, siyasetçiler ve akademisyenler tarafından enflasyonla ilgili tartışmaların büyük çoğunluğu, bırakın analiz etmek şöyle dursun, işverenlerin kâr odaklı tercihlerinin enflasyona nasıl yol açtığından bahsetmeyi bile ihmal etti. Kapitalist rekabet, işletmelerin önemli bir pazar payı elde etmeleri için teşvikler sağlar. Böyle bir paya ve bunun sıklıkla gerektirdiği fiyatlandırma gücüne sahip şirketler, en kârlı hareket tarzı olarak fiyat artışlarını seçebilir. Ve durum buysa, o zaman enflasyona kısmen işverenlerin kâr odaklı tercihleri ​​neden olur. Bu sonuca varmaktan kaçınmanın, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, 2022 boyunca enflasyon karşıtı siyasa tartışmalarının hayati bir bileşeni olduğuna dikkat edin. Bu nedenle, tartışmalar, işverenlerin kararlarını, sanki başka seçenekleri ve dolayısıyla enflasyon konusunda hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi tuhaf bir şekilde dışarıda bıraktı.

Bitmek bilmeyen siyasa tartışmaları, durgunluk ya da enflasyonla mücadele yolları olarak vergileri ya da hükümet harcamalarını artırmaya ya da azaltmaya odaklanıyor. Nadiren tartışma, bunun yerine kimin vergilerinin yükseltilmesi ya da düşürülmesi gerektiği ve hangi kamu harcamalarının alıcısının daha fazla ya da daha az alması gerektiği üzerine odaklanmaktadır. Yine de, orta gelirli ve yoksul bireylere ve ailelerine uygulanan vergilerin düşürülmesinin, şirketler ya da zenginler üzerindeki vergileri kesmekten genellikle daha teşvik edici olduğu iyi bilinmektedir. Aynı şekilde, orta gelirli ve yoksul insanlara yapılan kamu harcamaları, şirketlere ve zenginlere yapılan harcamalardan daha teşvik edicidir. Vergilerin toplanması ya da harcamaların hesabı açısından mali siyasaların tartışılması ve oylanması, tam olarak bu siyasaların sınıf boyutlarından soyutlanır.

Ekonomi siyasasının sınıf analizi, hedeflerinin acil bir iktisadî sorunu çözmekten çok daha fazlasını içerdiğini ortaya koymaktadır. Siyasalar, işletmelerin işveren-çalışan yapısını ve dolayısıyla temel iktisadî sistemi bozulmadan bırakacak şekilde özenle seçilir ve budanır. Bu önyargıyı açığa çıkarmak, tüm siyasa tartışmalarını şuanda toplumsal gündemin dışında tutulan siyasa seçeneklerine açarak zenginleştirebilir. Sistem değişikliği daha sonra ortaya çıkabilir ve iktisadî sistemi rahatsız eden sorunları çözmenin başka bir yolu olarak odaklanabilir. Bugün küresel kapitalizmin karşı karşıya olduğu sorunların birikimi göz önüne alındığında, sistem değişikliğini tartışmaya sokmak uzun süredir ve umutsuzca gecikmiş durumda.

Kaynak metin: https://braveneweurope.com/richard-d-wolff-behind-the-economic-policy-facade-its-class-war

Çeviren: S. Erdem Türközü / Dünyadan Çeviri

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!