Adalet Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın cezaevlerinde e-görüşme ile ilgili yaptıkları toplantıda konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, ‘Bu proje ile artık hükümlüler eş, çocuk, aile ve yakınlarıyla irtibatlarını sağlayabilecek, bağlarını güçlü tutacaklardır. Bu imkanın, aynı zamanda hükümlülerin rehabilitasyonuna da katkı sağlayacağına inanıyoruz. Görüntülü görüşme imkanının, hükümlü yakınları açısından da çok faydalı olacağına inanıyoruz. Yakınları hükümlülerle görüntülü görüşecekler, böylece seyahat etmek, masraf yapmak zorunda kalmayacaklar. Salgın süreci de projenin ne kadar anlamlı olduğunu ortaya koymuştur’ demişti. Ancak gerçek öyle mi?
Suç, Suçlu ve Cezaevleri
Cezaevleri: suç kavramının sınırlarını kendi sınıf karekterine ve sınıf çıkarlarına göre belirleyen devletlerin, suçu kişisel bir olgu, suçluyu hasta ve hapishaneleri de laboratuar veya bir tür -baskı ve şiddet yöntemleri üzerine kurulmuş- rehabilete merkezleri olarak işletilmektedir. Oysa suçun sosyo-ekonomik ve toplumsal yanları olduğu bilimsel gerçeği, cezaevlerinin tarih boyunca suçu önlemedeki etkisizliğinde de gayet net görülmektedir.
Coğrafyamızda devlet; muhalifleri, hak arama mücadelesi veren emekçileri, ulusal hakları için mücadele edenleri ve her türden demokratik hak arama çabasındaki milyonlarca insanı, düzenin varoluş nedenleri ve biçimlerinin yarattığı sonuçlar olduğu gerçeğini kabul etmek yerine ‘terörist’ ilan ettiği için ve bizzat devletin yoksullaştırarak, cahil bırakarak, toplumsal ve bireysel gelişimin önünü tıkayarak, yarattığı kültür ile yozlaştırarak vb suça ittiği on binlerce insanı suçlu görerek zindanlara doldurduğu ve uzun yıllara varan kişisel hapis cezaları verdiği için ülkede sürekli bir cezaevi inşaatı sürmekte ve hatta Adalet Bakanı yeni yapılan cezaevleriyle övünebilmektedir.
Cezaevleri, devletlerin varlıklarını korumak ve sorunların köklerinin kendilerinde olduğu gerçeğinin üzerini örtmek adına suçu kişilere atmak için zaruri bir araç durumundadır. Coğrafyamızda devletin cezaevleri ile ilgili tarihi, basettiğimiz gerçekleri fazlasıyla doğrular niteliktedir.
Cezaevlerindeki sürekli şiddet sarmalı, psikolojik baskı ve işkence, keyfi uygulamalar ve cezalar, tecrit ve katliamlar; her zaman devletin utanç tarihin bir parçası olagelmiştir. Yakın tarihte devletin cezaevlerinde adına ‘Hayata Dönüş’ dediği 30 tutsağın hayatını kaybettiği ve yüzlercesinin yaralandığı ve sakat kaldığı operasyonun amacı: F Tipi tecrit modeline geçmekti. Tek ve çift kişinin kaldığı ağır tecrit uygulamalarının damgasını vurduğu F Tipi tecrit modelini devlet dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in ağzından ‘lüks ve rahat otel odaları’ olarak, onlarca tutsağın öldüğü ve yüzlerce tutsağın sakatlandığı, kimilerinin sakat bırakıldığı operasyonu ise ‘gençlerimizi kurtardık’ diye duyurabiliyordu.
Yakın tarihteki bu örnek bile gözönünde bulundurulduğunda devletin, mahpusların hele de muhalif ve devrimci mahpusların iyiliğini istediğini düşünmek yada onlar için iyi birşey olduğunu savunduğu bir projeyi ortaya attığında buna hemen inanmak hiçte akıllıca olmaz.
E-Görüşmenin Sakıncaları ve Yaratacağı Sorunlar
Pandemi süreciyle birlikte adli ve siyasi farketmeksizin hemen hemen tüm mahpusların tecrit koşullarında tutulduğu bu dönemde ballandıra ballandıra anlatılan e-görüşme uygulamasının yaratacağı sakınca ve sorunlar üzerine düşünmek gerek.
– Görüşmeler Kayıt Altına Alınacak
Cumhurbaşkanı’ndan milletvekillerine, istihbaratçılardan askerlere, devrimcilerden sendikacılara kadar dışarıdaki birçok insanın dinlendiği ve yer yer politik amaçlar uğruna kullanıldığı düşünüldüğünde mahpusların tüm görüşmelerinin dinleneceği ve kayıt altında alınacağı kesindir. Kayıt altına aldığı düşüncesi varken mahpuslar ile aileleri arasında samimi ve istedikleri gibi içten bir konuşmanın geçmesi mümkün olmayacaktır. Bu yönüyle aslında devletin öne sürdüğü gibi ‘eş, çocuk, aile ve yakınlarıyla irtibatlarını sağlayabilecek, bağlarını güçlü’ tutmalarına hizmet etmeyecektir.
Diğer bir yanıyla da mahpusların esas olan ve temel hakkı olan yüz yüze görüşme hakları ellerinden alınmış oluyor!
– Muayene Yerini Doktorla E-Görüşme Alacak, Mahpuslar Kayıt Kaygısıyla Sorunlarını Anlatamayacak
Ağır hastalıkları olan tutukların dahi doktora götürülmediğiyle ilgili yıllık raporlarda onlarca örnek olduğu bilindiğine göre, doktor muayenesinin e-görüşme uygulaması ile ‘e-doktor’ a dönüşeceği açıktır. Böylece e-görüşme gerekçe gösterilerek muayene taleplerinin reddi veya ihmali durumu katbekat artacaktır.
En başta mahpus olsun olmasın hasta ile doktor arasındaki ilişkinin mahremiyeti ilkesi açıkça çiğnenir olacak. Kayıt kaygısıyla sağlık sorunlarını olduğu gibi veya belki de bazı mahpuslar hiç anlatamayacak.
– İçerideki Şiddet Sarmalı Büyüyecek
İçeride memurlardan şiddet veya işkence gören yada diğer tutuklu-hükümlülerden şiddet gören veya özel bir sorununu doktora aktaracak olan kişiler, ilgili görüşmenin kayıt altına alınacağından kuşku duyduğu için sorunlarından bahsedemeyecekler.
Bu durum cezaevlerindeki devlet memurları ve diğer-mahpuslar kaynaklı şiddet olaylarının artmasına da neden olacaktır.
– Mahpusların Verilerinin Gizliliği Ciddi Sorun Olacak
E-görüşme dahil neredeyse tüm işlerin online yapılması, giderek artan bir kişisel veriler yığını oluşturacak. Mahpusların bu kişisel verilerinin gizliliğinin korunacağı yada ne zamana kadar korunacağı veya bazı verilerin mahpuslara karşı kullanılıp kullanılmayacağı konusunda sürekli şüphe mahpuslar açısından durumu ağırlaştıracaktır.
– Kayıtlar Tehdit veya Suç Unsuru Olabilecek
Öte yandan geçtiğimiz günlerdeki siyasi operasyonlar düşünüldüğünde 6-7 yıl önceki olaylar gerekçe gösterilerek gözaltı ve tutuklamalar yapılabildiğine göre, mahpusların kayıt altına alınan görüşmeleri tüm hayatları boyunca devlet tarafından türlü gerekçeler uydurularak kullanılabilecek tehdit unsuru haline gelecek.
Daha birçok sorun ve sakıncayı da beraberinde getirecek olan e-görüşme uygulaması hakkında üzerine düşünülmesi gereken en önemli nokta ise, pandemi süreci bahane edilerek gündeme getirilen ve kalıcılığı için test edilen bir uygulama olup olmadığı. Kalıcı olması planlanan bir test uygulama olabilme ihtimali, bugünlerden bu konuyu çok ciddiye almamızı gerektirir.
Sınıf mücadelesi alanlarından biri olarak cezaevleri, egemenler tarafından hep önemsenmiş, üzerine çalışılmış ve geliştirilmiştir. Eğer yarınlarda mahpusların görüş hakkının tamamen e-görüşmeye indirgendiği, ‘e-doktor’ uygulaması bahanesiyle yüzlerce ve binlerce mahpusun doktorla aylardır, yıllardır yüz yüze gelmediği, içerideki şiddet olaylarının sadece içeride kaldığı vb konulardan yakınmak istemiyorsak; bu konuyu bugün daha iyi düşünmek zorundayız.