Afganistan’da İslami şeriatçı Taliban; devlet yönetimini ele geçirdikten sonra baskı ve yoketme politikasıyla toplumsal hayatın soluğunu kesti. Afgan halkının büyük bir kısmı , “eski” şeriatçı gruptan siyasi iktidarı zor kullanarak devralan “yeni” şeriatçı yönetimin ‘dozu daha artırılan‘ zorbalığı altında en temel haklarından yoksunluğa ve ölüme mahkum kalırken; çok sayıda insan ülkesini terketmek zorunda bırakıldı.
Bu büyük insanlık trajedisini, emperyalist kapitalist dünya, suskun bir kayıtsızlıkla izlerken; Afganistan’dan ve Dünya’nın birçok ülkesinden insan hakları savunucuları, Afganistan halkının, İslami şeriat düzeni içinde çağdışı yönetimler tarafından sürekli siyasi, ideolojik mengene içinde tutularak sefalet içerisinde süründürülmesine tepki sesleri yükseltti. Türkiye’den de çok sayıda insan bu insanlık dramı karşısında susmadı.
Eski şeriatçı yönetimin yerini alarak “Zafer” ilan eden Taliban’ın cihadını onaylayanlar da durmadı, sahneye çıktılar. AKP, Dünya kamuoyunu dikkate alarak Taliban’a üzeri örtülü destek verirken; ‘sinekten yağ çıkarmak’ hesabı yapan “fırsatçı tacir“ karakterini gizleyemedi. RTE, Kabil havaalanının “ işletmeciliğini”üstlenmek için Taliban yöneticileriyle görüşüldüğünü açıkça söyledi.
Kral öldü yaşasın kral diyerek; eski yönetim döneminde elde edilen çıkar ilişkilerinin “yeni” yönetimle sürdürülmesi için sergilenen “kıvrak politika” da maharet olarak sunuldu.
Kuşkusuz iki ucu boklu değneğin bir ucunu bırakıp diğer ucunu tutmak maharet gerektiren iştir. Bu siyaset; kapitalist devletler arası ilişkinin, “din, iman” kardeşliğini dahi bir kenara atan, maddi çıkar bağınının; tek belirleyici ilke olduğuna ilişkin veriydi.
Taliban’ ı örtülü destekleyenlerden daha cevval bir şekilde ; “Taliban Afganistan halkının kurtuluş bayrağını yukarı kaldıran örgüttür” yakıştırması yaparak övgü çıtasını daha yukarı çekenler de oldu. Bu aymazlık güruhunun başına Doğu Perinçek ve şürekası yerleşti.
Önce bir Vatan Partisi yetkilisi; Afganistan’da siyasi iktidarı ele geçiren yeni islami şeriatçı Taliban’ı anti-emperyalist hareket olarak ilan etti.
Afganistan’da siyasi iktidarı ele geçiren ve eski islami şeriatçı yönetimi dahi aratacak baskıcı uygulamalar yapacağını açıkça dile getiren ve hemen ilan ettiği İslami kurallarla toplum hayatını dizayn etmeğe başlayan Taliban yönetimini; Çin Halk Cumhuriyeti devlet yetkililerinin “ulusal kurtuluşçu” ilan etmesinin hemen sonrasında Vatan partisi yöneticilerinin de Taliban hareketini, Anti-emperyalist kurtuluş hareketi ilan etmesi şaşırtıcı olmadı.
Soruna maddi çıkar merkezli yaklaşan kişi ve devletler, iki ucu boklu değneğin bir ucunu tutarken elinin boka battığını söylemiyor; tuttuğu taraftaki boka güzelleme yapıyor.
Perinçekçilerin, adeta AKP yöneticilerinden rol çalarcasına; “Kemalist ulusal kurtuluş hareketi” benzetmesi yapacak denli ileri giderek Taliban’ı destekleyen açıklamalar yapmaları düzen içi politik hareket olma durumlarına uygundur.
Çin devleti, yıllardır ülkelerin yöneticilerinin vasfına bakmaksızın iktisadi yayılmacı Politikasını sürdürüyor. Çin yönetimi; Afganistan’a “yağma Hasan’ın böreği” örneği göz dikti. ABD emperyalizminin, kar zarar hesabını yaparak, şimdilik askeri gücünü çektiği Afganistan’a Çin devleti, iktisadi yağma için girme (işgal) derdine düştü. iktisadi ve siyasi yayılmacılık hedefi Çin devleti yöneticilerini şeytanla aynı masaya oturma noktasına getirdi.
Çin devleti yöneticileri, düzeneği şeriat malzemesinden yapılı ve içinde afgan halkının oturtulduğu mengeneyi, iktisadi sömürünün güvencesi sayarak sistemin getirisi aşkına Taliban’la aynı yatağa girmek için yanıp tutuşuyor. Afgan halkının nasıl yaşadığı ve kim tarafından ve nasıl yönetildiği Çin devletinin umurunda değil. Afgan halkının üzerine oturtulduğu şeriat mengenesinin getirisine dün ABD çöreklendi ; Şimdi de Çin devleti çöreklenmek istiyor.
Çin devleti yöneticilerinin sadık müridi Doğu Perinçek’te kılavuzunu tavizsiz izliyor. Şeyhinden feyz alan D. Perinçek; siyasi çıkarı için RTE’nin masasına oturdu. Oturduğu yer, Perinçek’in sınıf vasfını belirginleştirdi. Perinçek, izlediği politika ile Burjuva düzen partisi şefi olmasının hakkını veriyor.
Kuşkusuz Doğu Perinçek’in kendini “sosyalist olarak” tanımlaması; bir burjuva sosyal şoven politikacı olma vasfını örtmüyor.
Çok uzun süredir D. Perinçek’in burjuva düzenin koruyuculuğuna soyunmuş olması pratiği, onun sosyalist değil; bir burjuva parti şefi olduğunu doğruluyor.
Aslında Perinçek; “Recep Tayyip Erdoğan’la aynı gemideyiz.” diyerek vasfını ve yerini net olarak açıkladı.
Bu itibarla doğru olan, Perinçek’i burjuva parti şefi olarak hasım saymaktır.
D. Perinçek’i bir sosyalist parti şefi olarak değil, bir burjuva parti şefi olarak eleştirmek gerekir. Yani bir sosyalistten beklenen tavrı gerçekleştirmediğinden bahisle Perinçek’i eleştirmek yanlıştır.
O halde diyebiliriz ki, Perinçek bir burjuva parti şefi gibi, mesela RTE gibi Taliban yöneticilerine kucak açabilir. Bu normaldir. Ama diğer yandan bu kucaklamayı; Perinçek ve şürekasının; burjuva demokrasisi savunmanı değil burjuva gericiliğinin savunmanı olduğunun delili saymak gerekir.
Çıkarları uğruna Perinçek burjuva cephesinde de cumhuriyet masasına değil burjuva gericiliğin masasına oturdu.
Çıkarların baş köşeye oturduğu kapitalist sistem içerisinde bilimsel politik duruş kapı dışında kalır.
Perinçek oturduğu masanın gereği politika izliyor. Burjuva gericileri ile aynı masaya oturmanın bir başka gereği de masadakilere ve yandaşlarına övgü düzmektir ki Perinçek zorundalığına layık pratik gerçekleştirmekte ustalaştı.
TENCERE DİBİN KARA
Şimdi gelelim asıl ve can alıcı soruna. Bugün, Doğu Perinçek ‘e Taliban yaklaşımı nedeniyle ateş püsküren burjuva liberaller ve k. burjuva sosyalistler; dün, Cezayir, Mısır, Libya’da, siyasi iktidara karşı savaş açan ABD destekli şeriatçı partilerin önderlik ettiği harekete “ Arap baharı” nidalarıyla övgüler düzdüler. Biz övgü düzmedik diyen kimi sosyalistler de övgü düzen sosyalist partilere, ideologlara bugün Perinçek’e yaptıkları ölçüde ateş püskürtmediler.
Kaldı ki; D.Perinçek burjuva düzen solcusudur ve onun Taliban’a alkışı bu yönüyle değerlendirildiğinde, tutarlı bir tavırdır. Ancak tereddüt etmeden vurguluyorum; Sosyalist cephede olduğunu ilan eden siyasilerin ideologların şeriatçı hareketleri anti-emperyalist ve hatta “devrimci” hareket diye adlandırmaları; tutarsızlığın dik alasıdır.
Doğu Perinçek ve şürekası nasıl yergiyi hak ediyorsa islami cihat hareketine, dün, “devrimci” forma giydiren “sosyalist” siyasetçiler de ideologlar da aynı düzeyde yergiyi hak ediyor.
İslami cihatçı/ şeriatçı örgütlerin öncülüğündeki hareketi “devrim” olarak adlandıran ideologların ve siyasi örgütlerin eleştirisi, zamanında ve gecikmeden birkaç sosyalist insan, grup tarafından yapıldı, ama çoğu sosyalist siyasetçi, ideolog bu noktada ikircikli tutum takınarak suskun kaldı.
Aslında bu durum; İslami cihatçı hareketin analizinde yetersizliğin ve kafa karışıklığının göstergesiydi.
Çok geçmeden, birkaç yıl sonra “Arap baharı” yakıştırması yapılan “kalkışmanın” gerçek anlamda tam bir karakış olduğu ortaya çıktı.
Ancak “halk kalkışmasına” sırtını dayayarak devlet yönetimini ele geçiren islami grubun vasfının ne olduğunun anlaşılmasına rağmen, “Arap baharı” şakşakçıları; yine sosyalistler tarafından hak ettikleri düzeyde eleştirilmedi.
Hep yapılan ve yapıldıkça da olağan durum sayılan absürtlük yine gerçekleşti; Arap kışını, bahar ilan edenleri alkışlayan ve liberallerin dümen suyuna giren sosyalist siyasiler ve ünlü teorisyenler de söz konusu ülkelerde gerçekleşen somut durum karşısında “ biz yanlış değerlendirdik; yanıldık” demediler.
Tam da bu nedenle; islamcı hareketlerin pratiğine bilimsel yaklaşmayan sosyalist partilerin ve teorisyenlerin ( dikkat edin aydın demiyorum) bugün Perinçek’i topa tutarak eleştirmesinin “kıymeti harbiyesi” yoktur ve bugün, bu siyasilerin / ideologların, birbirleriyle yarışır biçimde Perinçek’ i yermeleri de; “kendi kabahatlerini örtme” sayrısıdır.
Öte yandan dün; “yetmez ama evet” haykırışlarıyla RTE’ nin dümen suyuna kapılan ve AKP’nin varoluş amacını kavramayan ya da görmezden gelen; burjuva liberallerin dümen suyuna giren K.burjuva sosyalistlerin; bugün AKP hükümetini topa tutmaları dikkate değer, yön verici bir tavır değildir. Çünkü bir sosyalist; burjuva iktidarın bir kanadına yaslanıp diğer burjuva kanadın yanında saf tutmaz. Bu temel bir ilkedir. Burjuva düzen içersinde süren politik oyunlar içine girerek bu ilkeden uzaklaşan insan, grup, parti, sosyalizmden uzaklaşır. Dolayısıyla bugün bu bayların güya sosyalist tutumla AKP iktidarını “topa tutmalarının”, sosyalist hareket açısından dikkate alınası önemi yoktur.
Ayrıca bu baylar bugün “tukaka” dedikleri iktidarı dün can kurtaran kabul ettiklerinden hiç söz etmiyorlar. Dün komünistlerin AKP hükümetinin gerçek vasfı konusunda yaptığı uyarılara kulak kapattıklarını unutturmak istiyorlar. Bu ideologların, bugün yüksek perdeden konuşmalarının gerçekliği budur.
AKP hükümetinden; yapması fıtratına ters şeyler yapacağını umarak RTE ile yan yana fotoğraf çektirmeği övünç vesilesi sayan; RTE’yi Kürt sorunun çözebilecek tek siyasi lider ilan eden ve RTE ve şürekasının “ askeri vesayeti kaldırıyoruz” tantanasının kendi vesayet rejimini kurma amacının aracı olduğunu anlamaktan uzak olan siyasilerin, ideologların, ‘güvendikleri dağa kar yağınca’, bugün, feryat etmeleri, “gök kubbede hoş bir sedadır”. Bu grupların, parti önderlerinin, dinci partilere sempatinin esir aldığı akılla sözde “demokrasi mücadelesinde” canhıraş yer tutarken kavramadıkları gerçek; düzenin aygıtlarından birine sırtını yaslayarak; öteki aygıtı geriletmenin, düzen aygıtlarını güçlü kılacağı ve güç kazanan aygıtın da mızrağını sırtını sıvazlayana batıracağıdır.
Özgürlüğün kötü bir huyu vardır. Özgürlük, başkasına sırtını dayayan, başkasının gücüyle delinen dağdan geçerek ona ulaşana yar olmaz. Özgürlük ancak kendi gücüyle dağı devirerek ona ulaşana yar olur.
Dün AKP iktidarına umut bağlayan siyasi aktörler ve ideologlar; bugün, kendi politik çıkarı için RTE ve şürekasını anti-emperyalist ilan eden D. Perinçek ‘e hakaret yağdırması kendi tenceresinin de kara olduğunu örtme çabasıdır.
Kuşkusuz Perinçek yergiyi hak ediyor ve bu yergi gerekli olduğu ölçüde olumlu sayılabilir; ama eski söylem ve girişimlerin üzerine kalın bir örtü kapatarak, “biz de genelde İslami hareketin, özelde AKP iktidarının yapısını analiz/ değerlendirme noktasında hata yaptık” demekten kaçınan insanların; Perinçek ve şürekasını yerme noktasında yüksek ses çıkarmaları, onların da en az Perinçek kadar tutarsız olduklarını saptamamızı engelleyemez.
Sosyalist olduklarını iddia eden bu baylar; hala öz eleştiri yapmadılar; aksine bazıları, “bugün de olsa aynı politik duruşu gerçekleştirirdim”suskunluğu içerisindeler.
Bu “sosyalistlerin” kimileri; bazı İslami şeriatçı partilere “ılımlı” yaftası yapıştırıp, öteki şeriatçı/ cihatçı örgütlerden farklı ve bu nedenle siyasi ve ideolojik alanda tercih edilebilir, yanılsamasından hala kurtulamadılar. Kimileri de özeleştiri yapmayı gurur kırıcı sayıp kibirlilik batağından çıkamayacak denli aciz haldeler.
Her iki gerekçeyle gerçekleştirilen davranış da; politik/ ideolojik tutarsızlığa düşmektir.
İdeolojik, politik tutarsızlık bilimsel duruşa ve “aydın tavrına” yakın durmanın önüne kurulan barikattır.
Tutarlılık öz eleştiri gerektirir.
Hayat acımasız eleştiricidir. İnsanların eleştirisine muhatap olmadan, arkanda bıraktığın pisliği hayat; yürürken önüne koyar.
Yanılsamalı bilinçle ürettikleri teoriyi hayat çürüttüğü halde; savunularında ısrar eden bu bayların/bayanların; Perinçek’e, RTE ‘nin şövalyesi oldu diye söz söylemeleri kelimenin tam anlamıyla abestir.
Denilebilir ki, birbirlerini kıyasıya eleştiriyor olsalar da; ulusalcı burjuva solcularla burjuva liberaller içi dışına çevrili ruh ikizleridir. Bu iki burjuva akımın dümen suyuna girerek birbirlerini eleştiren K. burjuva sosyalist siyasilerin karekterleri ve konumu da kılavuzlarından farklı değildir.