1948 Yılında emperyalistlerin ve Avrupa merkez kapitalist ülkelerin desteğiyle kurulan İsrail’i kuruluşundan yaklaşık 6 ay sonra tanıyan ilk ülkelerden birisi Türkiye’dir.
İsrail’in tanınmasının ardından geçen yıllarda çeşitli ekonomik ilişkiler geliştirilmiş olsa da, stratejik anlamda 1996 yılında ilişkiler derinleşti. New York Times’ın 1999’daki bir raporuna göre, iki ülke arasındaki stratejik ortaklık, Orta Doğu politikalarını değiştirecek potansiyele sahipti. Ticaret ve turizm gelişiyordu, İsrail Hava Kuvvetleri Türkiye hava sınırında manevra egzersizleri yaptı ve İsrailli teknisyenler, Türk savaş uçaklarını modernize etti. Ayrıca ileri teknoloji iş birliği ve su paylaşımı üzerine bir takım planlar da vardı.
AKP’nin hükümete gelmesi ve AKP şefinin siyasal İslamcı kimliği, kimi safdil çevrelerde işgal devleti ile ilişkilerin askıya alanacağına, ekonomik ve askeri anlaşmalardan TC’nin çekileceğine dair beklentiler yarattı. Ancak eşyanın tabiatına uygun biçimde sermaye devleti AKP şefi Erdoğan‘ın, İsrail ile tiyatral bir takım polemiklere girmesine rağmen esasta askeri ve ekonomik işbirliğini her geçen gün pekiştirdi.
2008–2009 Gazze Savaşı ve 2010 Mavi Marmara Katliamı sonrası tek bir ticari ve askeri anlaşmayı iptal etmeyen AKP, kınama üzerine kınama yayınlamakla yetindi. 2016 Yılında İsrail ile anlaşan AKP, anlaşmaya koşul olarak Mavi Marmara Katliamı’ndan dolayı İsrail’den 20 milyon dolar tazminat, özür ve Gazze’ye ambargonun kaldırılması idi. Ne var ki tazminatı alan ve Erdoğan’a iletilen ‚kişisel özür’den sonra İsrail ile politik ilişkilerde ‚normalleşme‘ süreci başlatıldı. Hatta tazminatı aldıktan sonra anlaşmayı eleştiren ve Gazze’ye yardım götürenlerin katledildiği Mavi Marmara projesini organize eden İHH’ya ‚Bana mı sordunuz?‘ dedi Erdoğan.
Ekonomik İşbirliği
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özel ticaret sistemi verilerine göre, AKP iktidarının başladığı 2002 yılında Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 861,4 milyon dolar; İsrail’den ithalatı ise 544,5 milyon dolar idi. 2022’de ihracat 6,74 milyar dolara yükselirken ithalat da 2,17 milyar dolara çıktı. Ticaret hacmi de 1,41 milyar dolardan 8,91 milyar dolara ulaştı. Buna göre ticaret hacmi son 20 senede yüzde 532 artış gösterdi.
2002 yılında 1,41 milyar dolar olan ticaret hacmi AKP’nin hükümet olduğu yıllar boyunca katlanarak arttı ve 2022’de 8,91 milyar dolara kadar çıktı.
Askeri İşbirliği
Tansu Çiller’in Başbakan olduğu, 1994 yılında “Savunma İşbirliği Anlaşması”, Refahyol koalisyonu döneminde ise “Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Ayrıca İsrail, Türkiye’nin tank ve uçak modernizasyonunu yapıyor; Konya’ya eğitim için savaş pilotu gönderiyor. Karşılıklı askeri ihaleleler, açıklandığı kadarıyla bile, milyar dolarları aşıyor.
İsrail’den önce 15 milyon dolara iki İnsansız Hava Aracı (Heron) kiralandı. 2008’de ise Heron ihalesini İsrail’in milli savunma şirketi IMI (İsrail Aerospace Industries) aldı; 10 Heron için Türkiye 183 milyon dolar ödedi. Geçtiğimiz yıl teslim edilen Heronlar Türkiye’nin geçtiğimiz geçtiğimiz yıllarda Kuzey Irak’a yaptığı sınır ötesi operasyonlarda kullanıldı.
*Türkiye’nin M-60 tankları ile F-4 ve F-5 savaş uçaklarının modernizasyonu ise İsrail’de yapılıyor. Türkiye 54 tane F-4 savaş uçağının modernizasyonu için İsrail’le bir milyar doları aşan anlaşma yaptı. 170 tane M- 60 tankının modernizasyonu anlaşması ise 650 milyon dolara imzalandı.
*F-4 uçaklarının hareket eden cisimleri algılamasını sağlayan, Sentetik Açıklıklı Radar (SAR) sistemleri ihalesi 160 milyon dolara İsrail’e verildi.
*F-4 ve F-16 uçaklarından alınan görüntülerin yere indirilmesini sağlayan Datalink 16 projesini de yine İsrail kazandı; Türkiye bunun için 120 milyon dolar ödeyecek.
*Mayına karşı korumalı “Yürüyen Kale” kara araçları ihalesini Türk BMC firması aldı.
*Türkiye, İsrailli savaş pilotlarına Konya Hava Üssü’nde eğitim veriyor.
*İki ülke arasında, askeri istihbarat alanında 167 milyon dolarlık anlaşma imzalandı.
Görüldüğü üzere, sermaye devletinin ve onun hükümeti AKP‘nin Filistin konusunda emperyalistlerin icazet sınırları dışında ve kendi sınıfsal çıkarları ötesinde Filistin halkının çıkarlarına yönelik atacağı tek bir adım yok. Sermaye devletinin ve hükümetlerinin timsah gözyaşları dökmek ve kınamalar yapmaktan öte bir tepkisi de yok! Bunu sermaye devletinin dününe ve bugününe bakarak yukarıda bir kısmını katardığımız somut gerçekler ışığında söylüyoruz.
Siyasal İslamcıların ikiyüzlülüğü, fundamentalist terör çığırtkanlarının karanlığı, Avrupa kapitalist devletleri ve emperyalist haydutlar… Hiçbiri ama hiçbiri Filistin halkının dostu değil!
Filistin halkının gerçek dostu; dünya işçi sınıfı ve halklardır. İşçi sınıfının ve halkların dayanışma ağlarını kurmak ve güçlendirmek devrimcilerin ve Komünistlerin görevidir. Mesele buradan kavrandığında açıktır ki, her bir ülkede sınıf mücadelesini geliştirmek, sınıf dayanışmasını ve halkların dayanışmasını örmek; Filistin gibi, Kürdistan gibi işgal ve ilhak altındaki tüm halkların sesini daha güçlü yükseltmek, kurtuluş mücadelelerini çok yönlü desteklemek olanaklarını da yaratmak demektir.
Elbette bulunduğumuz tüm alanlarda Filistin halkının haklı sesini duyuracağız, gücümüz ne olura olsun emperyalizme, siyonizme, onların işgal ve ilhaklarına, katliamlarına, terörlerine ve soykırımlarına karşı dostlarımızla birlikte sokaklarda bizde haykıracağız. Ancak coğrafyamızda ve Orta Doğu’da esaslı nihai çözüm için, kurtuluş mücadelelerine dengeleri değiştirecek desteği ve perspektifi sunabilmek için siyasi iktidarın kazanılması elzemdir.