Elif Naz Yüksel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Emek
  4. Neoliberalizme Kısa Bir Bakış

Neoliberalizme Kısa Bir Bakış

Neoliberalizm, 20. yüzyıl sonlarında serbest piyasa politikalarıyla ekonomik ve toplumsal yapıyı dönüştürdü; bugün ise krizle yüzleşiyor.

Kapitalizmin tarihi, insanlık tarihindeki ekonomik ve toplumsal dönüşümlerle şekillenmiş uzun bir süreçtir. İşte kısa bir özet:

Kökenler (Orta Çağ – 16. Yüzyıl)

Kapitalizm, feodalizmin çöküşüyle Avrupa’da filizlenmeye başladı. 14. ve 15. yüzyıllarda ticaretin canlanması, şehirlerin büyümesi ve Akdeniz ticaret yollarının gelişimi, sermaye birikimini hızlandırdı. Merkantilizmin yükselişi, devletlerin zenginliği artırma politikalarıyla bu süreci destekledi. Özellikle 16. yüzyılda sömürgecilik, Avrupa’nın Amerika, Afrika ve Asya’dan altın, gümüş ve hammaddeler elde etmesiyle kapitalist birikimi güçlendirdi.

Erken Kapitalizm (17. – 18. Yüzyıl)

Sanayi Devrimi’nin (18. yüzyıl sonu) habercisi olan bu dönemde, İngiltere’de tekstil üretimi ve ticaret ağları gelişti. Tüccar sınıfı güçlenirken, emek sömürüsü fabrika sistemleriyle kurumsallaştı. Adam Smith’in 1776’da yayımlanan *Ulusların Zenginliği* adlı eseri, serbest piyasa fikrini temellendirdi ve kapitalizmin teorik altyapısını oluşturdu.

Sanayi Kapitalizmi (19. Yüzyıl)

19. yüzyıl, buhar gücü ve makinelerin yaygınlaşmasıyla sanayi kapitalizminin altın çağı oldu. İngiltere, ABD ve Almanya’da fabrikalar çoğaldı, işçi sınıfı büyüdü. Ancak bu dönem, çocuk emeği, uzun çalışma saatleri ve sefaletle de anılır. Karl Marx ve Friedrich Engels’in *Komünist Manifesto* (1848) ile kapitalizmin çelişkilerini eleştirmesi ve başka bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermesi, işçi hareketlerini ateşledi.

Emperyalist Kapitalizm (20. Yüzyıl Başları)

20. yüzyılın başında kapitalizm, emperyalizmle birleşti. Büyük güçler, Afrika ve Asya’yı sömürerek sermaye birikimini artırdı. 1929 Büyük Buhranı, sistemin ilk büyük krizini getirdi; devlet müdahalesi (Keynesyen ekonomi) bu dönemi şekillendirdi. İkinci Dünya Savaşı(2. Paylaşım Savaşı) sonrası, Bretton Woods sistemiyle küresel kapitalizm düzenlendi.

Neoliberal Kapitalizm (20. Yüzyıl Sonu – Günümüz)

1970’lerden itibaren neoliberalizm, deregülasyon ve özelleştirmeyle kapitalizmi yeniden tanımladı. Reagan ve Thatcher dönemlerinde küreselleşme hızlandı, ancak 2008 finans krizi ve pandemi, sistemin kırılganlığını ortaya koydu. Günümüzde, savaşlar, iklim krizi ve eşitsizlik gibi çok gerçeklik, halklara kapitalizmin geleceğini sorgulatıyor.

(…)

Neoliberalizm, 20. yüzyılın sonlarında kapitalizmin yeni bir yüzü olarak sahneye çıktı. 1970’lerin ekonomik krizleri ve ‘Keynesyen refah devleti’nin yetersizlikleri, bu ideolojinin tohumlarını attı. ABD’de Reagan ve İngiltere’de Thatcher önderliğinde, serbest piyasa, deregülasyon ve özelleştirme politikalarıyla neoliberalizm, devletin ekonomideki rolünü minimize ederek sermayenin sınırsız hareketini savundu. Ancak bu, yalnızca bir ekonomik model değildi; toplumsal yapıyı derinden dönüştüren bir durumdu – tabii ki, burjuva sınıfının lehine.

Çalışma hayatında neoliberalizm, işçilerin haklarını budayarak güvencesizliği norm haline getirdi. Esnek çalışma, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma, emekçileri bireysel kurtuluş arayışına mahkûm etti. Ücretler dondurulurken, zenginlerin serveti katlanarak arttı. 1980’lerden bu yana, küresel çapta gelir eşitsizliği uçurum haline geldi; Forbes’un verilerine göre, dünya nüfusunun %1’i servetin yarısından fazlasını kontrol ediyor.

Toplumsal kültürde ise neoliberalizm, bireyciliği ve tüketimcilği yücelterek dayanışmayı erozyona uğrattı. Rekabet, insan ilişkilerinin temel dinamiği oldu; komşuluk yerini “herkes kendi başının çaresine baksın” anlayışına bıraktı. Medya ve eğlence endüstrisi, bu ideolojiyi pekiştiren bir araç haline geldi; başarı, yalnızca maddi zenginlikle ölçülür oldu. Oysa devrimci bakış, bu kültürü bir zincir olarak görür: İnsanları birbirinden koparan, kolektif direnişi imkânsız kılan bir sistem.

Savaşlar ve çatışmalarda neoliberalizmin etkisi ise daha karanlık. Küresel sermaye, kaynaklara erişim için vekalet savaşlarını körükledi. Orta Doğu’daki petrol savaşları, Afrika’daki maden çatışmaları, neoliberal politikaların genişleme hırsının birer yansıması. Silah endüstrisi, bu kaostan beslenirken, halklar göçe ve yoksulluğa mahkûm edildi. Devrimci perspektif, bu savaşları emperyalizmin yeni bir maskesi olarak tanımlar: Sermaye birikimini sürdürmek için kanla sulanan bir düzen.

Bugün, neoliberalizm krizde. 2008 finansal çöküşü ve pandemi sonrası eşitsizlik patlaması, sistemin sürdürülemezliğini gözler önüne serdi. Ancak egemenler, bu krizi fırsata çevirerek otoriter politikaları derinleştiriyor. Devrimci mücadele, bu noktada önem kazanıyor: İşçilerin, ezilenlerin birleşik direnişi ve proleter devrimler dalgası neoliberalizmin sonunu getirebilir. Tarih, sömürüye karşı yükselen halk hareketlerinin zaferlerle dolu olduğunu gösteriyor.

Neoliberalizmin krizi, sistemin kendi iç çelişkilerinin ve küresel dinamiklerin bir sonucu olarak 21. yüzyılda derinleşti. 2008 finansal çöküşü, bu krizin en belirgin dönüm noktalarından biriydi. ABD’de mortgage balonunun patlaması, deregüle edilmiş finans sektörünün riskli spekülasyonlarını gün yüzüne çıkardı. Bankalar kurtarılırken, milyonlarca insan evsiz kaldı; bu, neoliberalizmin “piyasa her şeyi çözer” vaadinin çöküşüydü. Dünya Bankası verilerine göre, küresel yoksulluk oranları bu dönemde artış gösterdi.

Pandemiyle birlikte kriz daha da keskinleşti. 2020’den itibaren hükümetler, sermayeyi kurtarmak için devasa teşvik paketleri açıklarken, işsizlik ve gelir eşitsizliği rekor seviyelere ulaştı. Oxfam’ın 2025 raporuna göre, en zengin %1’in serveti, pandemide %54 artarken, en yoksul %50’nin geliri geriledi. Bu, neoliberalizmin adaletsiz kaynak dağılımının bir yansıması oldu.

Ekonomik durgunluk, çevre krizini de tetikledi. Neoliberal büyüme modeli, doğanın sınırsız sömürüsüne dayanıyordu; ancak iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı, bu modelin sürdürülemezliğini kanıtladı. IPCC’nin 2025 raporları, küresel sıcaklık artışının 1.5°C sınırını aşma riskine dikkat çekiyor.

Siyasi alanda ise kriz, otoriter rejimlerin yükselişine zemin hazırladı. Halkın öfkesi, neoliberal politikaların yarattığı güvensizlikle birleşti; bu da popülist liderlerin sahneye çıkmasına yol açtı. Devrimci bakış açısıyla, bu kriz, sistemin sonunun habercisi; ancak egemenler, bu çöküşü kontrol altına almak için baskıyı artırıyor. İşçi hareketleri ve toplumsal direniş, bu kaotik ortamda alternatif bir düzeni inşa etme potansiyeli taşıyor. Dünya halkları olarak bu potansiyeli sınıfsal ve siyasal bağımsızlığı kazanacak bir güce dönüştürebilmemiz için her bakımdan donanımlı komünist partilere ihtiyacımız var.

Kaynakça

– Dumenil, G. ve Levy, D. (2003). *Capital Resurgent: Roots of the Neoliberal Revolution*. Harvard University Press.

– Harvey, D. (2005). *A Brief History of Neoliberalism*. Oxford University Press.

– Forbes (2025). Küresel Servet Raporu. (Güncel veriler için https://www.forbes.com adresine bakılabilir).

– Wallerstein, I. (2011). *The Modern World-System*. University of California Press.

https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.