Elif Naz Yüksel

Devrimin Zor Yolu

Marksizme göre kapitalizmden proletarya diktatörlüğü yoluyla sosyalizme ve sonunda komünist topluma geçişte zorun, mevcut hâkim sınıfın hukuk sistemini şiddet yoluyla ortadan kaldıran devrimlerin belirleyici bir rolü var. Marksizmde devrimler, Komünist topluma giden yolun köşe taşlarıdır. Marx devrimlerin belirleyici rolünü, ‘Zor, yeni bir topluma gebe olan her eski toplumun ebesidir; zor, bizatihi iktisadî bir güçtür‘ sözleriyle ifade etmiştir.

Marx, kapitalizmin iktisadi ve siyasî koşulları içinde toplumsal sistemin zorunlu ve zorla dönüşümünün tamamen işçi sınıfına bağlı olduğunu ortaya koydu. Çünkü işçi sınıfı kendisini kapitalist sisteme isyan etmeye zorlayan somut hayat koşullarında buluyor. Dolayıslada devrimin ideolojik, sınıfsal ve örgütsel önderliği rolünü işçi sınıfına biçiyordu.

Peki ama işçi sınıfının devrimci zoru nedir?

Silahlı Mücadele

Silahlı mücadele en genel anlamıyla belirli amaçlar ve çıkarlar uğruna hasım güce karşı silah kullanmaktır. Burada silahları kullanma işi bir süreklilik arz ettiği ve örgütlü faaliyetin bir parçası olduğu taktirde adına silahlı mücadele demek mümkün yoksa münferit, tekil silah kullanma eylemleri silahlı mücadele yürütüldüğü anlamına gelmez.

Üzerinde durmak istediğimiz asıl mesele; devrimci silahlı mücadele. Bilindiği üzere devrim; hakim olan sınıfın yada sınıfların iktidarını tüm kurumları ile yıkmak ve yerine devrimin kurumlarını geçirmek eylemidir. Elbetteki siyasi iktidarı elinde bulunduran sınıf, karşı sınıfa (örgütlenmişte olsa, kitleselde olsa) iktidarını (burjuva seçimler yolu da dahil) hiçbir yolla kolayca vermeyecek, siyasi iktidarını korumak ve sınıfsal çıkarlarını gerçekleştirmeye devam etmek için sonuna kadar savaşacaktır. Tamda bu nedenden belirlenen stratejiye göre devrim mücadelesinin belli bir aşamasından (veya en başından) itibaren silahlı mücadele yürütmek kaçınılmaz bir hal almaktadır.

Silahlı mücadeleye ve türlerine yabancı olmayan coğrafyamızda, onlarca yıllık mücadeleler tarihi devrimcilere bu konuyu yeniden irdeleme, bilince çıkarma, tarihsel tecrübelerden yararlanma, köklü bir muhasebe yapma ve strateji-silahlı mücadele diyalektiğini doğru temelde yeniden kurma; coğrafyamızın özgünlüklerine, siyasi ve kültürel koşullarına, sınıfların konumlanışına, hakim sınıfın teknolojik üstünlüğüne, silahlı örgütlü yapısına ve hareket tarzına göre yeni bir strateji yaratma görevlerini yüklemektedir.

Devrimci Silahlı Mücadele(DSM)

DSM; hakim sınıf(lar)a karşı örgütlenmiş işçi sınıfının devrimci partisinin önderliğinde siyasi iktidarı hedef alan silahlı mücadeledir. Devrim açısından silahlı mücadele anlamını siyasi iktidarı alaşağı etmek için kullanılmasından alır. DSM, işçi sınıfının ideolojisinin ve devrimci partinin siyasetinin hükmettiği, çok yönlü mücadele biçimlerini tamamlayan bir mücadele biçimidir.

DSM, tek ve yegane mücadele biçimi değildir! Diğer mücadele alan ve araçlarını tamamlayan  ve bütün bir mücadelenin sonucunu tayin eden/belirleyen mücadele biçimidir.

Marksistler açısından silahlı mücadele, hakim sınıf güçlerine karşı silah kullanmaktan ve bunu süreklileştirmekten daha öte bir anlama gelir. DSM, -o veya bu tarihsel kesitte-  hakim sınıfın zor aracının(devletinin) yıkılmasında belirleyici bir rol oynayacaktır. Devrimci zor olmaksızın herhangi bir ülkede, hakim sınıf iktidarını alaşağı etmek, devrimin kurumlarını inşa etmek ve korumak olanaksızdır. İşte bu bakımdan devrimci zor, Marksistler açısından can alıcı öneme sahiptir.

Devrimde silahlı mücadelenin rolü konusunda Otorite Üzerine başlıklı yazısında Engels:

‘Bu beyler ömrü hayatlarında hiç devrim gördüler mi acaba? Devrim hiç kuşkusuz olup olabilecek en otoriter şeydir; nüfusun bir kesiminin diğer kesimine topla, tüfekle, süngüyle, kısacası hepsi de fevkalade otoriter olan araçlarla kendi iradesini zorla kabul ettirmesidir. Zafer kazanan taraf, egemenliğini, silahlarının gericilerde uyandırdığı korkuyla sürdürmek zorundadır. Eğer Paris Komünü burjuvaziye karşı silahlı halkın otoritesini kullanmamış olsaydı, tek bir gün bile ayakta kalabilir miydi? Bizim soruna tam tersinden yaklaşarak, Paris Komünü’nü otoriteden yeterince serbest bir şekilde yararlanmadığı için suçlamamız gerekmez mi?

Dolayısıyla iki ihtimal var: Ya otorite karşıtları neden bahsettiklerini bilmiyorlar, ki bu durumda kafa karışıklığı yaratmaktan başka bir şey yapmıyorlar, ya da proletaryanın davasına ihanet ediyorlar. Ama her iki durumda da yalnızca gericiliğe hizmet ediyorlar.‘

diyordu.

Yine devrimler ve toplumsal formasyonların değişimi üzerine K. Marks: ‘..zor her yeni toplumun ebesidir‘ diyordu.

Paris Komünü’ünden Moskova sokaklarına, Sierra dağlarından Maocu gerillalara kadar hakim sınıf iktidarının alaşağı edildiği her yerde silahlı mücadele, farklı strateji ve taktiklerle de olsa hakim sınıf iktidarının yıkılmasında oynadığı berlirleyici rolle tarihe geçti.

Siyasi iktidarı elinde bulunduran sınıf, kurumsal olarak örgütlü olduğu, ordulaştığı  ve tarihin en vahşi zor aracına(devlete) sahip olduğu için ezilen sınıfların silahlı mücadelesinin  ta en başından itibaren gögüs göğüse cephe savaşları şeklinde yürütülemeyeceği de açıktır.

DSM Ve Strateji

Bundandır ki, burada strateji devreye giriyor. Yani nicel(sayısal) olarak, askeri donanım(tecrübe, araç-gereç, teknoloji vb)bakımından hakim sınıfın katbekat gerisinde olan işçi sınıfı, siyasi iktidarı alabilmek için güçler dengesine göre aşamalı bir yol haritası çizmek zorundadır. Bu yol haritası, stratejidir!

Strateji; askeri alanı kapsadığı gibi, siyasal ve örgütsel alanları da kapsar. Askeri strateji; mücadele yürütülen coğrafyadaki devlet yapısından, sosyo-ekonomik yapıdan, coğrafi koşullardan, sınıfların konumlanışından, ülkenin kendine has tüm özgünlerinden dünyadaki dengeler bakımından durduğu yere kadar onlarca nesnel durum tahlil edilerek belirlenen o ülkeye özel olarak geliştirilmesi gereken bir olgudur.

Hazır Reçeteler Değil, Somut Tahliler Gerekir

Dünyanın her yerinde, devrim mücadelesini başarıya ulaştırmış ülkelerin stratejilerini birebir hazır reçeteler yada kutsal ayetler gibi uygulamaya çalışanlar  var. Bu herşeyden önce marksizmin canlı bilimsel özünü-diyalektiğini kavramamak, hem sürekli başarısızlıklar elde etmek ve daha kötüsü de kendi yetersiz kavrayışı yüzünden mücadeleye bağlı bir çok insanın ölümüne neden olmak anlamına gelmektedir.

Siyasi iktidarı alaşağı etmeye ve tarihin gidişatını değiştirmeye aday olanların sorumlulukları da çok ağırdır. Bu ağır sorumluluklar, hesap verme zorunluluğunu da içermektedir.

Yeterli sosyal, askeri, bilimsel araştırmalar yapmadan, nesnel koşulların yerine kendi niyetlerini koyarak hareket etmek; öznelci ve anti-bilimsel olduğu kadar intihardır da!

https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!