Yazılı ve görsel basın geniş halk yığınlarının gelişmelerden haberdar olması, olay ve olguların farklı yorumlarını görüp değerlendirebilmesi açısından önemli bir rol oynar. Bu rol, hem iktidar hemde ezilenler açısından önemlidir.
Medya ve Siyasi İktidar İlişkisi
Büyük medya tekelleri, kitlelere ulaşma konusunda sahip oldukları geniş imkanlar nedeniyle ülkemiz gibi okuma oranının çok düşük olduğu ülkelerde görsel medya aracılığıyla kitleleri manipüle etmenin temel aracı durumundadırlar. Bu nedenlede iktidarlar; kirli işlerinin gizlenmesi, yapay gündemlerle kitlelerin meşgul edilmesi, siyasi ve ekonomik krizlerin üzerinin örtülmesi yada sorumluluğun başkalarının üzerine atılması gibi birçok iş(!) için basını kullanmak isterler.
AKP Dönemiyle birlikte yazılı ve görsel basında daha önce ülkede eşine rastlanmamış bir dönüşüm yaşandı. Siyasal İslam’ın AKP öncesi temsilcisi Refah Partisi, büyük medya tekellerinin siyasi iktidar açısından oynadığı kritik rolü kavrayamadı, işbirlikçi tekelci sermayenin Siyasal İslam’a karşı -veya sıcak bakmayan- kesimlerinin elinde bulunan büyük medya tekellerinin muhalefetine rağmen birçok siyaseti yürütüp kendi kitle tabanına dayanarak ayakta kalacağını düşündü ancak yanıldı.
Medya tekellerinin Refah Partisi ve dönemdeki politikalarına karşı açıktan muhalefeti, Refah Hükümetini yıprattı, içeriden ve dışarıdan müdehalelere açık hale getirdi. Bazı medya tekelleri açıkça TSK’yı darbe yapmaya davet etti. Nihayetinde de TSK müdehalesiyle Refah Partisi dönemi kapandı.
Refah Partisi Hükümeti döneminin sonlan(dırıl)masında Refah Partisi’nin dış politikada ABD ve AB karşıtı çigzisi -bunun yerine İslam Birliği siyasetinin-, iç politikada şeriatçı keskin çıkışları ve ekonomi politikalarında Anadolu’nun küçük yeşil sermayesine dayanarak yürüme çabası gibi etmenler belirleyici olmuşsa da medya tekellerinin yandısınamaz büyük bir rolü vardır.
AKP Döneminde Medya ve Basın-Yayın
Refah Partisi’nden kopan Recep Tayyip Erdoğan, beraberindekilerle birlikte şefliğini yaptığı AKP’yi kurdu. Ancak söylemlerinde ve siyasetinde, Refah Partisi’nin aksine daha ılımlı, liberal ve sözde özgürlükçü bir çizgi izledi. Bu çizgiyi belli bir döneme kadar medyaya ve basın-yayın organlarına karşı da sürdürdü.
Hükümet olmak başkaydı, iktidar olmak başka! AKP ve şefi bunu Refah Partisi pratiğinden öğrenmişti. Onun için iktidar olana kadar ılımlı, muhafazakar demokrat, özgürlükçü liberal bir siyaset izledi.
-Hükümet olmaktan iktidar olmaya giden yolda yaşananlar için ayrıca bir kitap yazmak gerekir, burada sadece şunu belirtip geçelim: AKP’nin iktidarlaşma yolunda kendine engel gördüğü kesimleri alt etmek için; reformistlerden liberallere, cemaatlerden tarikatlara kadar birçok kesimi peşine takarak veya açılım süreçleri gibi süreçlerle o dönem iktidarı uğruna yürttüğü mücadelenin selameti uğruna gerekli ABD ve AB desteğini almak adına yine kendine muhalif yada engel de görse diğer başka kesimlerle geçiçi ittifaklar kurdu. Ve her dönemeçte durup bir müttefiğinin icabına baktı.-
AKP, iktidarı eline geçirmeye başladığı oranda medyayı ve basın-yayını kontrol altına almaya, baskılamaya başladı. Basın-yayın organlarını kendisinin propaganda organı haline dönüşmeye, AKP’nin kısa ve ortada vaadedeki hesapları doğrultusunda PR çalışması yapmaya, AKP’nin istediğini hedef tahtasına koyup kitlelerin önüne atmaya dönük çalışmaya zorladı.
Bu zorlamanın tekellere bakan ayağını siyasi ve esastada ekonomik yaptırım baskısı, birey olarak basın emekçilerine bakan yanını işsizlik tehditi ve hapis cezaları oluşturdu. Direnç gösteren kimi medya tekellerine çeşitli gerekçelerle TMSF tarafından el konularak AKP kalemşörlerine devredildi, -devlet desteğiyle- yeni medya şirketleri kuruldu, devredilen ve kurulan bu şirketlerle yandaş medya denilen niteliksiz, iğrenç bir lağım yaratıldı.
Bitmeyen Baskı, Tutuklamalar ve Cezalar
Basın özgürlüğünün gazetecilere tutuklamalar, hapis cezaları ve yayın organlarına kesinlen para cezalarıyla yok edildiği, tüm muhalif basının iktidara boyun eğdirilmek istendiği AKP iktidarı döneminde en az 721 gazeteci tutuklandı!
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında Türkiye 50.02 puanla 154. sırada yer aldı.
10 Binin üzerinde gazeteci işten atıldı. Çalışan gazeteciler içinde de yandaş olmayanların büyük bir kısmının sarı basın kartları iptal edildi.
2020’nin İlk 6 Ayındaki Veriler*
En az 19 gazeteci, yazar, yayıncı hapis cezasına mahkum edildi. Onlarca gazeteci hakkında soruşturma ve dava açıldı.
En az 16 gazeteci tutuklandı. En az 52 gazeteci gözaltına alındı.
RTÜK, Basın İlan Kurumu ve BTK, en az 158 basın yayın kuruluşu ve internet sitesi hakkında erişim yasağı, ilan kesme, yayın/program durdurma ve para cezaları verdi.
İfade Özgürlüğü Derneğinin Mayıs 2020 verilerine göre 415 bin Alan Adı, 140 bin Link, 42 bin Tweet, 12 bin 450 YouTube Sayfası, 7 bin 200 Twitter Hesabı, 6 bin 500 Facebook Hesabı engellenmiş durumda.
En az 5 gazeteci fiili/silahlı saldırıya uğramış, çok sayıda gazeteci politikacılar, yerel yöneticiler, kolluk güçleri tarafından tehdit edilmiştir.
Sosyal Medya Düzenlemesi
‘Sosyal Medya Düzenlemesi’ adı altında AKP tarafından hazırlanan yasa taslağı, internet ortamında dahi kişilerin ifade özgürlüğüne karşı atılmış bir adımdır. Yasa taslağı ile ilgili yaptığı açıklamada AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin: “Kanunda ‘sosyal ağ sağlayıcı’ tanımı yapıyoruz. Bu sağlayıcıların Türkiye’de bir merkez oluşturmalarını istiyoruz. Soruşturma ve kovuşturmaya imkan veren düzenleme yapacağız’ diyor ve ekliyordu:’Muhataplık oluşturmaya çalışıyoruz.’
İlk cümlesinde ifade etmek istediği şey, internet ortamında kişi ve kurumların ifade özgürlüğü yada habercilik kapsamındaki yazılarından ötürü ‘soruşturma ve kovuşturmaya imkan sağlamak’tır. Zaten halihazırda yüzlerce insanın sosyal ağlardaki beğeni ve paylaşımlardan dolayı tutuklu olduğu gözönünde bulundurulursa sözkonusu düzenleme ile kapsamlı bir sürek avı hedeflendiği anlaşılır.
Devamla belirtilen ‘muhataplık’ konusuyla ilgili düzenlemeye göre: sosyal medya sağlayıcılarına temsilci şartı getiriyor. Buna göre, günlük erişimi 1 milyondan fazla olan sosyal ağ sağlayıcıları, en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirleyecek. Temsilci, ilgili sosyal ağa dair tebligat, bildirim ve tebliğleri yerine getirecek. Sosyal ağ sağlayıcı, içerik şikayetlerine 24 ya da en geç 48 saat içerisinde yanıt vermek zorunda olacak. Aksi halde para cezası uygulanacak. Teklifle, sosyal ağ sağlayıcıları yayınladıkları içerik konusunda sorumlu hale gelecek. Katalog suçlarla ilgili paylaşımlarda, bu hesapları kullanan kişilerin tespiti için ofislerden mahkeme yoluyla IP numaraları istenecek.
Anlaşılacağı üzere sosyal ağ sağlayıcıları, devletin emir ve talimatlar doğrultusunda çalışan, insanların bilgilerini hazırlayıp devlete sunacak, polis bürosu gibi çalışacak bir şekle sokulmak isteniyor.
Sol ve Sosyalist Basın
Sosyalistler, basının görevini ve faaliyet sınırlarını haber yapmakla kısıtlamazlar; gerçekleri ve doğruları olduğu gibi kitlelere aktarmanın yanısıra bunların devrimci yorumunu yapmak, kitlelere yeni düşün kapıları açmak ve güne ve geleceğe dair perspektif sunmak gibi görevleri olduğunu da kabul ederler. Sosyalistler ayrıca basın-yayını kitlelerle iletişimin önemli bir aracı olarak görürler.
Sosyalist basının gerçekleri olduğu gibi tarafsız aktarmak, emekçilerin, ezilenlerin ve tüm ötekileştirilenlerin gerçek gündemini manşette tutmak-canlı tutmak, gelişmelerin yöneldiği siyasi ve iktisadi gerçekleri işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin penceresinden yorumlamak, yorum doğrultusunda bir yönelim sunmak, geniş yığınların anaakım medya ve basın-yayın kurumlarınca manüpile edilmesini engellemek gibi asli görevleri vardır.
İfade özgürlüğünün uzun yıllara varan hapis cezalarıyla engellenmeye çalışıldığı, sol ve sosyalist basının üzerindeki sistematik baskının dayanılmaz şekilde arttığı, gazete ve dergi dağıtımının büyük dağıtım tekellerinin elinde bulunduğu bu tekellerin dağıtım maaliyetini sosyalist basının hiçbir dönem karşılayamadığı, yayınını kendi emekçileriyle dar çevreye ulaştırdığı, özellikle son yılllarda birçok sol-sosyalist yayının basım işini tamamen bırakıp internet yayıncılığına geçtiği bir dönemdeyiz.
Yandaş medya denilen lağım çukurunun, gerçekleri manipüle etmesine, kitlelerin bilincini bulandırmasına karşın sosyalist basının üzerine düşen rolü öznel ve nesnel nedenlerden dolayı yeterince yerine getiremediği açıktır. Sol ve sosyalist gazetelerin, dergilerin imtiyaz sahiplerine müebbet hapis cezalarının kesildiği, muhabirlerin ‘örgüt üyeliği’ gerekçesiyle zindanlara yollandığı, okurların dahi türlü bahane ve suçlamalarla mahkemelerde süründürüldüğü bir ülkede sosyalist bir yayıncı, yazar yada basın emekçisi olmak büyük zorlukları göğüslemeyi gerektiriyor.
İnternet üzerinden yapılan yayınların dahi engellendiği, site adreslerine erişim engellerinin geldiği, bir sosyalist yayının birkaç yıl içinde ortalama 50 60 kez alanı adı almak yada alan adı yönlendirme yapmak zorunda kaldığı böylesi bir süreçte; sosyalist basını uzun vaadede ayakta tutabilecek şey; Sosyalist çizgide ısrar ve kitlelerle kurulan bağ olacaktır.
Halkın Geleceği ve Haber Alma Hakkı için Basın Özgürlüğü
Gerçeklerin karartılıp saklandığı, toplumun pislik kusan yandaş medya tekellerince zehirlendiği bir ülke yerine; gerçeklerin açıkça söylenip yazılabildiği, halkın haber alma hakkının engellen(e)mediği, yazarların düşüncelerini tutuklanma kaygısı taşımadan ifade edebildiği bir ülke için basın özgürlüğü şart!
Basın Özgürlüğünün varolabileceği koşullar için demokrasi olmazsa olmazdır! İşte bu nedenle basın özgürlüğü ile demokrasi mücadelesi arasında kopmaz bağlar vardır. Ve bundandır ki basın özgürlüğünü gerçekten savunan her kurum ve kişi, demokrasi mücadelesinin bir parçası olmak sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü vesilesiyle halkın haber alma hakkını savunan ve gerçeklerin peşinde koşan tüm basın-yayın emekçilerine selam olsun.
*Veriler Sezgin Tanrıkulu’nun Meclis’e sunduğu Basın Raporu’ndan alınmıştır.