Devrimci Öncü Grubu ve Proletarya – RAF Kollektifi

featured

Sanayi işçilerinin örgütlü olarak devrimci mücadeleye katılmalarını beklemek, elbetteki bugün hareketsiz tabakaları devrimci süreç çekmek için en elverişsiz yoldur. Öğrencilerin anti-kapitalist harekete aktif olarak ve şimdiki durumda hâlâ belirleyici şekilde katılmalarına bakarak, yoldaşların sosyalist teorinin geliştiril mesi konusunda öğrencilerin «yetkili» olmadıklarını iddia etmeleri saçma ve yanlış yansıtılmış bir sınıf kavramının ifadesidir.

Proletaryanın her şeyde önder olması gerektiği sloganı, burada proletaryaya kapitalizmin mezar kazıcısı olarak tarihi rolünü yerine getirme, kendi devrimci pratiğini devrimde önderlik mevkiini sağlayacak seviyeye yükseltme çağrısı yerine eğer herhangi devrimci gruplara yöneltilen bir zorunluluk olarak görülürse pratikte bir karikatüre dönüşür. Eğer proletarya kavramı bir de sanayi işçileri kesimi ile sınırlandırılırsa, bu slogan, karakterinin tam tersi bir şekle dönüşmesi tehlikesiyle karşılaşır.

Proletaryanın önderliği zorunluluğu, sadece bu sınıfın nesnel sınıfsal konumu nedeniyle proletaryanın üretim araçlarındaki özel mülkiyetin, daha doğrusu kapitalist sistemin ortadan kaldırılmasından kesinlikle çıkarı olması olgusunu kendisiyle birlikte tarih sahnesine getirdiğindendir. Fakat bu anlamda proletarya, sadece geçici olarak her türlü sermaye sahipliğinden kopmuş olmayan ve neslini emeğini satarak devam ettiren tüm tabakaları kapsar. Sanayi proletaryası bu sınıfın yalnız bir kesimidir. Proletaryanın unsurları nerede ve ne zaman devrimci kavgaya katılırlarsa proletaryanın devrimci hareketinin bir parçası olurlar.

Kim somut bir sınıf şemacılığı adına anti kapitalist cephenin harekete geçmiş ve mücadeleye atılmış kesimlerini engelliyor, geriye çekiyor, çamur atıyor veya sanayi proletaryası henüz daha harekete geçmediği ve bu kesimden oluşacak öncü grubun mevcut olmadığı nedeniyle bunların olsa olsa anarşistler, blanquist maceracılar ve gözü dönmüş küçük -burjuvalar olabileceklerini ileri sürerek sadece basit bir şekilde görmemezlikten geliyorsa, sınıf düşmanlarının hesabına çalışıyor demektir.

Bu tutumda önderlik sorunu konusunda yanlış bir görüş ifade olunmaktadır. Bu görüş, önemli devrimci güçleri kapsamak yerine onları kapı dışı etmektedir. Önderlik belli bir zümrenin ayrıcalığına, seçkinler fonksiyonuna dönüşüyor. Fakat proletarya önderliği sadece öncülük işlevinde gerçekleşebilir. Öncü kesim kitlelerin
atılımını engellemez, tersine geliştirir. Önderlik, örnek eylem genelleştirilmesi ile öncü grubu üst düzeye yükselten örnek eylemde bulunmaktır. Bu genelleştirme ne olumlu ne de olumsuz diye açıklanamaz, kitle mücadelelerinde devamlı bir gözden geçirmenin ürünüdür.

Fakat buna göre öncü grubu kendini öyle adlandıran veya öyle yorumlayan bir grup değil, tutum ve eylemlerinin devrimci kitlelere ışık tuttuğu, yön verdiği gruplardır. Devrimci süreçte öncü-grubunun önderliği önemli devrimci bir etkendir.

Bu görevin verilmesi durgun olmayan, miras yoluyla geçmeyen ve geçmiş hizmetlerle ve ya proleter atalara sahip olmak dolayısıyla edinilen yer ile ilgili olmayan bir şeydir. Bu devamlı değişebilir. Bugün öncü-grubu görevini gören bir grup yarın hareketin arkasından tırısa kalkabilir. Buna göre öncü-grubun belirlenmesi, belli bir örgüt ve eylem şemasının geleneksel proleter zümre tarafından geliştirilmesi ve harekete geçirilmesine göre yapılmaz. Bu konuda soru şekli ancak şöyle olabilir: Politik bir grubun eylemi devrimci-sosyalist midir? Bu eylem devrimci kitleler için örnek olacak etkiyi taşır mı ve hareketi ileri götürür mü?

Eğer son yılların mücadelelerinde öncü-grup olarak öğrenci kadroların oynadığı rolü kabul ediyorsak bu, öğrencilere olması gerekenden fazla değer vermek değildir. Öğrenciler arasında zararlı (küçük) burjuva etkilerin görüldüğü gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Fakat bu bile öğrenciler hakkında bir hüküm olamaz. Küçük burjuva etkiler devrimci hareket için her zaman
dikkat edilmesi gereken bir tehlikeyi oluştururlar. Küçük-burjuva davranışlar görülmeye başladıkları yerde eleştiri ve özeleştiri konusu olmalıdırlar.. Fakat burada da Mao’nun «Hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmeli» sözü ge çerlidir.

Lenin ve Mao Tse-tung aydınlara karşı olan güvensizliklerini tam bu anlamda kullandılar. İkisi için de mesele aydın tabakanın yerin dibine batırılması değildi. Herzaman devrimci aydınlar ile küçük-burjuva radikal aydınlar arasında bir ayırım yapmışlardır. İkisi de devrimci aydınların hareket için son derece gerekli olduğunu kavramışlardır. Bugünkü tartışmalar için Bolşeviklerin kendilerini «aydın aydın» diye tutturma eleştirilerine karşı savunmaları ve kabul ettirmeleri hiç de rastlantı eseri ve önemsiz değildir. Lenin «saf işçi hareketi» teorisinin reformist köklerini açığa sermiştir.

«Ekonomizmin daha yazılı ilk ifadesinde oldukça acaip ve günümüzün sosyal demokratları arasındaki görüş ayrılıklarının kavranması açısından son derece tipik bir görüntüyü tesbit edebiliriz: şöyle ki saf işçi hareketinin» taraftarları, proletaryanın mücadelesiyle en sıkı ve ‘organik’ bağın kurulması hayranları, her türlü proleter kökenli olmayan aydınlara (bunlar sosyalist aydınlar olsalar bile) karşı olanlar tutumlarını savunmak için burjuva ‘sırf sendikalist’lerin kanıtlarına sığınmak zorundadırlar.»

Halihazırda kesin olarak yeni-ekonomist bir eğilim teşhis edebilmek için örgütsel oluşumlar henüz çok az gelişmiş durumda, pratik henüz çok dağınık ve yazılı açıklamalar çok kıttır. Fakat tehlike, zamanında teşhis edilmelidir.(reformizm, oluşumunun her döneminde daima radikal lafların sis perdesi arkasında gelişmiştir.)

Küçük burjuva koşullardan gelen sosyalist aydınlar ideolojik yeniden doğuşlarında oldukça zorlanırlar. Fakat birçokları görünüşe göre bu miraslarını, doğuştan proleter bazılarınca, düşman ideolojinin etkilerinin üstesinden gelindiğinden daha iyi şekilde altetmişlerdir. Buradan proletaryaya bir suçlama yöneltildiği çıkarılmamalıdır. Fakat «proletarya» hakkındaki az olmayan romantik görüşler düzeltilmelidir.

Görevleri devrim yapmak olan devrimciler «billur saflığında» potada üretilmezler. Proleter beşiği de bu pota değildir. Onlar burjuva toplumuna uyma süreci içinde zorunlu olarak binbir şekilde deforme olmuş, burjuva ideolojisinin etkileriyle karşı karşıya olan bir kuşaktan oluşurlar.

Kim genç aydın zümrenin hangi sebeplerden dolayı, işçiler tarafından yere bırakılan kızıl bayrağı kaldırıp bugün onu en önde taşıdığını nihayet kavramak yerine öğrencilerin hiç de devrimci olmadığını kanıtlamak için sınıf tahliline başvuruyorsa; kim tembelliğini veya korkaklığını haklı çıkarmak ve ilerleyen devrime bakarak devrimci hareket ve devrimcilerin varolmadığını iddia etmek için sınıf analizine başvuruyorsa marksizm ile alay ediyor demektir. Sınıf tahlili devrimcilerin elinde tarafsız bir araç değildir. Devrimcilerin sınıf konumunun somut bir incelemesi ile bugün veya muhtemelen gelecekte hangi tabakaların devrimci mücadeleye kazanılabileceğini ve katkıları ile güçler dağılımını devrim yararına değiştirebileceğini, aynı şekilde hangi tabakaların nasıl bir politika ile tarafsızlaştırılabileceğini ortaya çıkarmaları gerekir. Sınıf tahlili devrimci teorinin önemli bir bölümünü oluşturur. Günden güne gelişen sosyalist dünya devrimi çağında bu teorinin konusu acaba «devrim olacak mı?» değil sadece ve sadece «devrim nasıl olmalıdır?» şeklindedir.

ABD’nde devrim azınlık ırkların ve milliyetlerin gettolarında başladı. Devrim sosyalist kuramcıların tahlillerinden doğmadı, gettolardaki kitlelerin devrimci şiddet eylemlerinden doğdu. Afro-amerikalılar ve müttefikleri önce sınıfların güçler dengesini gözden geçirip karşı-devrimin alaylarını saymadılar. Ne gibi bir şansa sahip olduklarını oturup hesap etmediler. Sadece bir an kendi kendileriyle uğraşmaktan vazgeçip şiddet eylemlerini kendilerini ezenlere karşı çevirdiler. Watts sokaklarında nihai zaferlerine kadar sönmeyecek olan devrim ateşini yaktılar. Böylece ilk kez şimdi «azınlık başkaldırışı»nın umutsuzluğu vs. gibi sosyolog saçmalıklarıyla ortak bir yanı bulunmayan devrimci teorinin somutlaştırılması için yollar açılmış oldu.

Devrimci durum oluşmak için sosyologlar tarafından farkedilmeyi beklemez. Şiddet eyleminin yön değiştirmesinde kendini belli eder. Eğer ezilenlerde ezilmenin yarattığı şiddete başvurma, yani sömürücü sisteme karşı kaba direnç iktidardakilerin şiddetine karşı kişisel boşalmanın bağlarını atıp kollektif özellik alırsa devrimci durum mevcuttur. Kollektif direnç devrimin ilk sürgünüdür. Devrimci teorinin görevi onu geliştirmek ve biçim vermektir. Her devrimcinin görevi zafer umudu olmasa bile kitlelerdeki kollektif direnç başlangıcını ele almak, daha da geliştirmek, örgütlemek ve yönetmekdir.

Devrimci davranışa zıt tutum ise pasifize etme, korkakça yatıştırma, direnci kitle örgütünün kurulması ve eğitimden sonraya ertelemek olacaktır. En küçük kıvılcımdan koca bir yangın çıkabilir, bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir. Mao Tse-tung köylü ayaklanmasının nasıl bir yeni bakış açısı getirdiğini Çin köylerinde inceleyene ve ÇKP’yi bu bulgu temelinde örgütleyene kadar devrimi erteleme yoluna gitmedi. Bu yolla çizgisini herhalde dünyada kabul ettiremezdi.

O zamana kadarki tüm teorik reçetelerin tersine devrimci köylülerin tarafını tutup, önderliği haydut yığınlarının elinden alarak devlet gücüne ve toprak ağalarına karşı toplu direnci örgütledi. Bu savaşa katılan birisi olarak bir an bile devrimden, olabilirliğinden şüphe etmeksizin, incelemeleriyle devrimin yollarını ortaya çıkardı ve bilimsel bir eylem kılavuzu hazırladı. Görünüşe göre umutsuz bir durumda parti yönetimine karşı geldi ve sonunda tek olarak haklı çıktı.

Her şeyin başında devrimciyi devrimci yapan devrim yapma kararlılığıdır. Bu kararlılığın olmadığı yerlerde, ezilenlerin düşmanlarına karşı zaferinin kafalardaki görüntüsünün mevcut olmadığı yerlerde, marksizm-leninizm ile uğraşı daima revizyonizm ve oportunizme gö türdü ve «sistemli inançsızlıkla», yani kitlelere karşı güvensizlikle son buldu.

«Marksizm iki ana unsur taşır. Tahlil, eleştiri unsurunu ve devrimci etken olarak işçi sınıfının eylemci irade unsurunu. Ve kim sadece tahlili, eleştiriyi tatbikata koyarsa, marksizmi değil, tersine bu öğretinin zavallı, çürüyen bir karikatürünü temsil etmiş olur»

Herşeyden önce devrim bayrağını çoktan yükseltmiş olan kitlelere dayanmalıyız. Eğer doğru yürütülürse onların mücadelesi bugün henüz kenarda duran proleter tabakaları harekete geçirecek ve sürükleyecektir. Bu sürecin akışı sırasında en kararlı ve güvenilir devrimci güç olarak sanayi işçiliği önderliği devralacak ve sonuna kadar sosyalist devrimi garantileyecektir.

Başka bir yol yoktur. «Akıllı yaşlılar» yani sosyologlar, bizi seve seve «çılgın ihtiyarlar» olarak adlandırsınlar. En sonunda kitlelerle birlikte dağları taşıyan onlar değil, biz olacağız.

«Gerçi bu dağlar yüksektir, fakat artık daha fazla yükselemezler; taşıdığımız kadar da alçalacaklardır.» (Mao)

Çev. Doğan Gün

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!