Teknoloji ve Bildirişim
Dilin ne olduğuna ilişkin söylenebilecek ilk söz, onun her şeyden önce bir bildirişim aracı olduğudur. Ancak dilin bunu aşkın bir yanı da vardır: Dilin içinde, dilsel topluluğun/halkın dünyayı algılayışı, anlayışı ve yorumlayışı; ′bu dili kullanmış olan kuşakların görgü ve yaşantıları da saklıdır′ (Gökberk 2011:141).
Eski çağlarda insanın göç, tüccarın ise ilerleme hızına bağlı olan sözcüklerin dolaşımı/yayılımı, teknoloji çağında radyo-televizyon sinyalleri ve internet aracılığıyla, öncesiyle kıyaslanamayacak oranda artmıştır. Böylece, iletişim teknolojisinin gelişimi ve çeşitliliği sayesinde dili etkilemenin teknik kanalları da genişlemiş ve hızlanmıştır.
Teknolojinin dile etkisi birçok yönden ele alınabilir. Yazıda ise teknolojinin, teknoloji destekli kitle iletişim araçlarının bazıları aracılığıyla Türkçeye ekisi değerlendirilecektir. Kavramın kapsam alanının genişliği nedeniyle çerçeve daraltılacak, dilin kültürel aktarım işlevinin teknoloji üzerinden Türkçeye yatay iletim etkisi ve sonuçları üzerinde durulacaktır. Görsel medyadan televizyon ile yine görselle desteklenen sosyal/yeni medyadan örneklerle yetinilecektir.
Daralttığımız alanda Türkçe açısından ortaya çıkan sorunlardan ikisi ele alınacaktır: Şiddet dili ve nefret söylemi. Bunların sözcükbilimsel anlamıyla sıklığının (frekans) Türkçeye etkisi gösterilmeye çalışılacaktır: ′Sözcükbilimde sıklık, bir dilin sözcüklerinin öteki sözcüklere oranla daha çok ya da daha seyrek kullanılması anlamına gelir′ (Aksan 1998:20, Cilt 3).
İletişim teknolojisinin kötü ya da kötüye kullanımı, Türkçenin şiddet ve nefret eğilimli bir dile doğru evrilmesine neden olmaktadır. Bu duruma, medyanın bir kısmını denetlemek için oluşturulmuş bir kurumun üyesi tarafından da dikkat çekilmesi, konunun geldiği düzey hakkında bilgi vermektedir. RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın ifadesiyle; ′Nefret söylemi medya eliyle arttı!′ (Sözcü, 22.04.2019)
Farkındalık
Konuyu inceleyen araştırmaların/çalışmaların hızla çoğalması; akademik düzeyde araştırma, inceleme ve çözüm üretme çabaları, konunun önemine dair bir bilincin oluştuğunu göstermektedir.
Şiddet Dili (Özcan Köknel, 2013), Dil ve Şiddet (İmran Karabağ, 2010), Yeni Medyada Nefret Söylemi (Akın Altuğ, 2010) gibi, toplumsal salgın haline gelen sorunu doğrudan inceleyen kitapların yanı sıra, makaleler, yüksek lisans ve uzmanlık tezlerinden oluşan geniş bir literatür mevcuttur.
Gülen Sönmez′in, ′Türkiye’de Şiddet Olgusuna İlişkin Medya ve İletişim Alanındaki Lisansüstü Tezler (2017)′ başlıklı çalışması da, şiddet ve nefret dilinin teknoloji dolayımıyla dili nasıl etkilediği üzerine yapılan araştırmaların bir kısmını öğrenmemizi sağlamaktadır.
Dilin Değişimi
Dilin kullanıldıkça değiştiği, değişmeyen dilin olmadığı birçok dilbilim insanı tarafından belirtilmiştir (Trabant 2009:76-77; Gökberk 2011:103; Başkan 2003:16). Huber (2008:62-64) ise değişmenin yansız bir saptama olduğunu ve değişimin dilin her alanında görülebileceğini, dil değişmelerinin o dilin konuşurlarının dünyalarının değişmesiyle gerçekleştiğini, bu değişimin doğadaki, teknolojideki, düşünce yapısındaki değişmeleri içerdiğini söyler.
Teknoloji, dilin gelişimi ve değişimine birçok yönden müdahale eder. Müdahale, teknolojiyi üretene ve kullanana bağlı olduğundan, yansız değildir. Bu olgu, dilin yanlış kullanımından kötücül kullanımına kadar hiçbirinin rastlantısal ve/veya masum olmadığını gösterir.
Antrparantez: Burjuva sistemlerde devlete egemen olan burjuva kesimlerin egemenliklerini meşrulaştırma mekanizmalarının yeniden üretimi; başka bir söyleyişle, egemenliğin sürekliliği için, en önemli araçlardan biri dildir. Egemenlerin ihtiyaçları doğrultusunda toplumun dizaynında kullanılan bu özel dil, genellikle gerilim yaratan, ayrımcı, ötekileştirici, erkek egemen, şiddet yanlısı, kutuplaştırıcı vb. olmaktadır.
Kültürü, ′medeniyet koşullarına göre öğrenilmiş toplumsal yaşayış tarzı′ (Ergun 2000:39) olarak algıladığımızda, teknoloji sayesinde görselle bütünleştirilmiş tahammülsüz ve tehditkar dilin sokakta karşılık bulması kaçınılmazdır. Çünkü sözcükler düşünce dünyamızın yansımaları olduğu kadar, davranış biçimlerimizin de göstergeleridir. Dil-kültür ilişkileri bir ayna gibi düşünüldüğünde, o aynada dilin izdüşümü görülebilmektedir. Çünkü dilin toplumsal kullanımı, o toplumun kültür dünyasının karinesidir.
Teknoloji ve Şiddet-Nefret Söylemi
Şiddet ve nefret farklı anlamlar içerse de, pratikte sıkça birbirine dönüşebildiği ve çoğu zaman birbirini beslediği gözlemlenmektedir. Şiddet, ′… kişinin kendisine, bir başkasına, bir gruba veya bir topluma karşı yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da yoksunlukla sonuçlanan ya da sonuçlanma olasılığı yüksek olan, kasıtlı fiziksel güç ya da yetki kullanımı veya kullanma tehdididir′ (Coşkun, 2014).
Nefretin en basit ve özlü tanımı ise, ′Kendi kimliğinizi ortaya koyduğunuzda rahatsızlık hissediyorsanız orada bir nefret söylemi vardır′ (Aktaş, 2017) biçimindedir. Şiddet ve nefretin ilk göstergesi, karşısındakini ′kötü′ olarak ilan etmektir ve her zaman güç kullanımını gerektirmez. Huber’in de söylediği gibi, ′Kaba güç (dövüşmek ya da tokat atmakta olduğu gibi) bedensel de olabilir, dilsel de. Böyle bakıldığında örneğin bağırıp çağırma ve küfretmek dilsel tokat niteliği taşır′ (Huber 2008:20). Bunun, şiddet ve nefreti vurgulayan doğrudan sözler kullanmanın yanında, saldırganı övmek ya da mazlumu suçlamak biçiminde dolaylı yolları da vardır.
Medyanın algı yaratma ve çevreleme gibi yöntemlerle gündem belirleme rolü/gücü bilinmektedir. Buralardan yapılan yayınlarda -sosyal medya video paylaşımları ve okur yorumları da buna dahil- gördüğümüz, fiziksel ve dilsel tepkilerde şiddet ve nefret söylemi sıklığı, günlük konuşma alışkanlıklarımızı (ve ona uygun davranışlarımızı) yeniden kodlamaktadır. Kötücül dilin kullanım sıklığında meydana gelen artış, iletişim teknolojilerinin yoğun kullanımı sayesinde kolayca mümkün olabilmektedir.
Kötücül dili televizyon programları içinde en fazla kullanan, haber ve tartışma programlarıyla birlikte dizilerdir. Programlarda duyduğumuz, ′seni gebertirim′ (Sadakatsız); ′işini bitir′, ′dilini kopartırım′, ′canlı canlı öldüreceğim′, ′ciğerini sökeceğim′ (Arıza); ′yanlış cevap verirsen bir parmağın gidecek′ (Maraşlı); ′Türkiye′nin sahibi onlar, biz misafir gibiyiz′ (Fatih Altaylı, Habertürk); ′Cebimde listem hazır, ailemiz en az 50 kişiyi götürür′ (Sevda Noyan, Ülke TV) gibi sözleri örnek gösterebiliz.
Doğal durumda yansız olan Rum, Yahudi, Ermeni, Kürt, Dürzi, Roman vb. topluluk adlarının programlarda anlam kötüleşmesi yoluyla hakarete dönüşmesi, yaygınlaşması; bunların kültürel kodlarımıza işlenmesine neden oluyor. Medyada nefret dili incelendiğinde de görebileceğimiz gibi, ırkçı, etnik gruplara yönelik olanlar ilk sıradadır.
Görselle pekiştirilmiş şiddet ve nefret söylemi toplumu terörize eder. Burada üzerinde yeterince duramayacağımız, ama aslında konunun en can alıcı yanı da bu sorunlardan geleceğimiz olan çocularımızın daha derinden etkilendiği gerçeğidir. Çocukların, büyüklerin davranışlarını olduğu kadar konuşma biçimlerini, yani sözcük seçimlerini de model aldığı göz önüne getirildiğinde, şiddet ve nefret dilinin model alma yoluyla öğrenildiği (veya öğrenilebileceği) olgusuyla yüz yüze geliriz (İrkin, 2012).
Neler Yapılabilir?
Dil, bildirişimin en önemli aracı olduğundan, insan dil aracılığıyla iyilik, güzellik, adalet, barış, sevgi, hoşgörü gibi kavramları yaygınlaştırabileceği gibi, küfür, taciz, tecavüz, tehdit, cinayet gibi kavramları da yaygınlaştırabilir. İkinci durumda teknoloji insan mutluluğu için bir araç olmaktan çıkarak, insan mutluluğuna karşı bir güç haline dönüşmektedir. Teknolojinin gerekliliği tartışılan bir konu; ancak insanlığa büyük yararlılıklar da sağladığından dolayı bir kalemde çizilip atılamayacak önemdedir. O halde teknolojinin, konumuz gereği iletişim teknolojisinin tekelleşmesinin önüne geçilmeli, hangi yolla olursa olsun dile/Türkçeye zarar vermesi demokratik denetim yollarıyla engellenmelidir. Dile verilen zarar, dil aracılığıyla kültüre, sonuç itibariyle de toplumun geleceğine verilen zarardır.
Bildirişimin önemini kavrayan, bildirişim becerilerini artırıcı bilgi ve pratikleri içeren bir eğitim sistemine geçilmelidir. Bu bilgi ve becerilerle yetişen insanların iletişim teknolojilerini de ona göre kullanmaları beklenir. Teknolojinin birçok kurumun ortak denetimine açık olması da sorunları ortadan kaldırmasa bile en aza indirecektir.
Dilimizi Temizleyelim!
Günümüz dünyasında televizyon ve internetin vazgeçilmez önemde iletişim aracı olduğu, çoğu insanı kendine tutkunluk derecesinde bağladığı sayısal verilerle ortadadır. Bunların kullanımındaki dil seçimi, insanların bugününü olduğu kadar geleceğini de etkilemektedir. Şiddet ve nefret dilinin kanıksanması toplumun barış ve sevgi dilinden sürekli uzaklaşmasına neden olmakta, günlük yaşantımızda sorunları çözmede temel olması gereken hoşgörü ve anlayış dilinin yerini sözlü ya da fiili şiddet ve nefret dili almaktadır.
Teknolojinin kötü kullanımı, dilin iletişimselliğini olumsuz etkileyerek toplumsallık işlevini yerine getirmesini engellemektedir. İletişim teknolojilerinin şiddet ve nefret dilinden ivedilikle arındırılması, Türkçenin dil dağarcığının kötücül bir dile doğru evrilmesinin önüne geçilmesi hepimizin ortak arzusu ve çabası olmalıdır.
Kaynakça:
- Aksan, Doğan (1998), Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
- Aktaş, Erdal (2017), (Medyadaki suretimiz: Nefret söylemi) Sivil Sayfalar, https://www.avlaremoz.com/2017/12/16/medyadaki-suretimiz-nefret-soylemi/
- Başkan, Özcan (2003), Lengüistik Metodu, İstanbul: Multilingual – Yabancı Dil Yayınları
- Coşkun, Ayşegül (2014), (Şiddet, Televizyon, İnternet), TavsiyeEdiyorum.Com, (https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_13895.htm)
- Ergun, Doğan (2000), Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları
- Gökberk, Macit (2011), Değişen Dünya Değişen Dil, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
- Huber, Emel (2008), Dilbilime Giriş, İstanbul: Multilingual – Yabancı Dil Yayınları
- İrkin Çamlıbel, Ayça (2012), (Çocukların Gelişme Süreci ve Televizyonun Etkileri), T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu / Uzmanlık Tezi
- Trabant, Jürgen (2009), Die Sprache, München: Verlag C.H.Beck