Mafyaya Karşı Komünistler – Marta Fana

Sicilya mafyasına karşı savaş, polisler ve hâkimler tarafından değil, komünistler ve emek hareketi tarafından kazanıldı.

featured
  1. 9 Mayıs 1978’de İtalyanlar, Hıristiyan Demokrat Parti’den eski başbakan Aldo Moro’nun Kızıl Tugaylar tarafından öldürülmesiyle ilgili  haberlerle uyandı. Aynı sabah, Sicilya’nın küçük bir kasabası olan Cinisi’de polis, Sicilya mafyası Cosa Nostra tarafından öldürülen mafya karşıtı genç bir eylemcinin, Giuseppe “Peppino” Impastato’nun cesedini buldu.

Impastato, genç İtalyanların bir zamanlar ülkenin en güçlü suç örgütüne (ve Sicilya’da da öyle olmaya devam ediyor) karşı mücadelesinin bir örneği olarak her yıl anılıyor. Resmi anmalar bu olayı siyasi ayrımları aşan tarafsız bir tarih olarak sunuyor; üstelik Impastato’nun kendi mezar taşında, “Hıristiyan-Demokrat mafya tarafından öldürülen devrimci ve komünist bir militan” diye yazmasına rağmen.

Yıllar boyunca mafyayla savaşan şahsiyetlerin siyasi karakterlerinin bu şekilde sumen altı edilmesi, kamu hafızasının temel dayanaklarından biri haline geldi. Bu mücadeleyi salt hukukî bir meseleye indirgeyip –yasallığı savunmak gibi– ve bunun arkasındaki toplumsal sorunu görmezden gelmek isteyenlerin işine geliyor. Yine de mafya bir yüzyıldan fazla bir süredir asi köylülere ve tarım emekçilerine, komünist ve sosyalist militanlara, sendikacılara ve komünist milletvekillerine savaş açtıysa da, mafya denetimine karşı direniş de eşit derecede siyasidir.

On dokuzuncu yüzyılın son on yılından bu yana, mafyaya karşı mücadele, hem egemen sınıfların hem de onların müttefiklerinin gücüne karşı bir mücadele olmuştur; gerçekten de, mafyanın kendisi zaman içinde iki kategoriyi birleştirdi. Bu bir Sicilya tarihi ama aynı zamanda İtalyan ulusal tarihinin ve devletin emrettiği katliamların da bir aynasıdır. Bu suçların başındakiler cezasız kalmaya devam ediyor. Üstelik onlar, emirlerini yerine getirmek için uzun süredir silahlı grupları, faşistleri ve mafyayı kullanan burjuva iktidar bloğuna aitler.

İlk Mücadeleler

Çeşitli araştırmalar, mafyanın on dokuzuncu yüzyılın son on yıllarında, narenciye ticaretindeki (ve dış ihracatındaki) artışın latifondisti‘ye (büyük toprak sahiplerine) getirdiği kârı korumak için tasarlanmış bir örgüt olarak ortaya çıktığını göstermiştir. Mafya çeteleri, sadece limon ve portakaldan değil, aynı zamanda kükürtten de elde edilen kârı koruyordu çünkü maden sahipleri örgütlü koruma arayışındaydı. Büyük toprak sahiplerinin mülklerini kiralayan ve yöneten girişimciler olan gabellotti’ler de mafiosi ya da mafya bağlantılıydı. Bugünün caporali‘sinin (işyeri çete patronlarının) -işgücünü şiddete dayanan baskı yoluyla denetim altında tutan şahsiyetler- bir tür atası olarak, mülklerde düzeni sağlayan özel bir polis gücü olan campieri tarafından korundular.

Bu da direnişi beraberinde getirdi. Fasci dei Lavoratori (İşçi Birlikleri), aynı zamanda Fasci Siciliani (Sicilya Birlikleri) olarak da bilinen, 1891 ve 1894 yılları arasında, hem başbakan Francesco Crispi‘nin liderliğindeki Kraliyet Ordusu hem de mafya tarafından kanlı bir şekilde bastırılmadan önce gelişen bir halk hareketiydi. Bu Fasci’ler, Sicilya’nın toprak sahipleri adanın tarımsal krizinin maliyetlerini gündelik işçilere ve madencilere yükledikçe, alt sınıfların bir tepkisi olarak ortaya çıktı. Resmi olarak 1 Mayıs 1891’de Giuseppe de Felice Giuffrida tarafından kurulan bu Fasci’ler, eyalet düzeyinde bölgesel mangalarda örgütlendi. Anarşizmden güçlü bir şekilde etkilenen diğer İtalyan bölgelerinde ortaya çıkan diğer çeşitli birliklerden farklı olarak, açıkça sosyalist bir yaklaşımları vardı.

Çiftlik işçilerinin, kükürt madeni işçilerinin ve köylülerin hareketi, daha iyi çalışma koşulları, daha kısa bir çalışma günü, ücret artışı ve çiftlikleri yöneten toprak sahiplerine ya da gabellotti‘ye borçlu olunan yükümlülüklerin azaltılmasını talep ediyordu. Ama aynı zamanda toprak mülkiyetini yeniden dağıtacak bir tarım reformu çağrısında da bulundular. Tanımı gereği mafyaya karşıydılar çünkü hem statü için hem de mafya tarafından dayatılan iktisadî ve askerî baskıya karşı mücadele ediyorlardı.

Bu duruşu özetleyen, Santo Stefano Quisquina’nın Fascio Tüzüğü, üyelerin “a) Fascio‘nun hedeflerine ihanet edenlerle… ya da serseriler, mafiosi ve suç faaliyetleriyle uğraşan kişiler olarak bilinenlerle ilişkilenmesini” yasakladı. Bu Fasci’ler, İtalya’daki ilk büyük hareketlerden birini gerçekleştirdi: Marksizm’in İtalya’daki ilk ve en büyük öğrencilerinden biri olan Antonio Labriola’nın dediği gibi, “Bu, 1888-1891 hareketi, İtalya’da Romalılardan sonra gördüğümüz ikinci büyük proleter kitle hareketiydi”. Hükümetin Fasci’leri zorla dağıtmasından bir yıl önce, 1893’te yazan Labriola, burada güçlü bir “iradenin iyimserliği”nden söz ediyordu ve ayrıca “Sicilya Hareketi’nin asla ortadan kaldırılamayacağını” da ekliyordu.

Ne yazık ki, hareket hakikaten kırıldı. Ama tamamen ölmedi -çünkü toprak mücadelesi ve emekçi sınıfların kurtuluşu kadar hareketin (daha sonra komünist bir ilhamla tamamlanacak olan) sosyalist ilhamı da, Sicilya’da uzun bir tarihe sahip olacaktı -sık sık unutulan bir tarih olsa da. Gerçekten de, İtalyan Komünist Partisi’nin (PCI) adada destek oluşturabilmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda bir kitle partisi haline gelebilmesi, toprak hareketinin “uzun dalgası” ve demokratik bir tarım reformu sayesinde oldu.

20 Nisan 1947 bölgesel seçimlerinde komünist ve sosyalistlerin yönetimindeki Halk Bloku oyların yüzde 29,13’ünü alırken, Hıristiyan Demokratlar yüzde 20,52 aldı. Toplumun halk katmanları örgütlendi; mücadele etti ve mafyanın parçası olduğu iktidar bloğuna karşı oy kullandı.

Sol Karşıtı Kan Banyosu

Bununla beraber bu davada ölümcül bir baskıyla karşı karşıya kaldılar. Daha 1947’nin ilk aylarında, seçimden önce, mafya, Nunzio Sansone’u (Villabate’deki camera del lavoro‘nun [işçi salonunun] kurucusu ve sekreteri) ve -Sansone gibi, toprak reformu mücadelesinin ön saflardaki bir komünist olan- Leonardo Savia’yı öldürmüştü. Mafiosi, aktivist Accursio Miraglia ve Pietro Macchiarella’yı da öldürdü.

Sicilyalılar, yıldırılamayacaklarını göstererek, sandıkta hükümlerini verdikten sonra, mafya 1947 1 Mayıs’ında Portella della Ginestra’da açık bir katliamla karşılık verdi. Sicilya’nın küçük bir komünü olan Portella della Ginestra’da, Uluslararası İşçi Bayramı’nı kutlamak için yapılan mitingde, makineli tüfek ateşi on bir kişiyi öldürdü ve neredeyse yüz kişiyi yaraladı.

Bu, İtalyan tarihinde belirleyici bir andı çünkü savaş sonrası yıllarda oluşan hükümet blokunun arkasındaki güçleri gözler önüne serdi. Hıristiyan Demokratlar şimdi İtalya’yı muhafazakâr partilerin yanı sıra, Kuzey sanayi burjuvazisiyle Güneyli toprak sahipleri arasındaki bir ittifakla birlikte yönetiyordu -mafyanın şimdi büyük ölçüde bir parçası olduğu, sermayesini önceki yıllarda inşa ettiği bir pakt.

Bu ortamda muhalefetteki komünistler ve sosyalistler bir numaralı düşmandı. Ve 1947’deki içişleri bakanı, hem savaşın hemen ardından hem de 1960’larda işçi hareketini kanlı bir şekilde bastıran par excellence [benzeri görülmemiş] bir anti-komünist olan Mario Scelba‘ydı.

İtalyan ve Sicilyalı yetkililerin anti-komünist bakış açısı, iktidar blokunun diğer büyük müttefiki olan Katolik Kilisesi’nin sözlerinde yankı buldu. Umberto Santino’nun mafyaya karşı mücadele tarihinden öğrendiğimiz gibi, Portella della Ginestra’daki ve ardından Haziran’daki bir başka katliamın ardından, o zamanki Palermo Kardinali Ernesto Ruffini, Papa XII. Pius’a aşağıdaki sözlerle neler olduğunu anlattı:

Aşırı solculuğa gösterilen tepkinin etkileyici boyutlara ulaştığı bir gerçektir. Nitekim komünistlerin kibirli iddialarına, iftiralarına, vefasız düşüncelerine, İtalyan ve Hıristiyan karşıtı kuramlarına karşı bu direniş ve isyanı kaçınılmaz olarak öngörebilirdik. Tanrısız adamlar tarafından yönlendirilen bu aldatılmış kitlelerden hâlâ aşırı derecede korkuyoruz.

Alcide de Gasperi’nin Hıristiyan Demokrat hükümetine, komünistleri yasaklaması için lobi yapan da Ruffini’ydi, zaten kilise tarafından aforoz edilmelerini sağlamıştı.

Baskı, sonraki yıllarda da devam etti ve sosyalist ve komünist sendikacılar arasından Placido Rizzotto ve Salvatore Carnevale gibi yeni kurbanlar aldı. Bu baskı aynı zamanda köylü hareketinin kaderinin yanı sıra çözülmemiş Güney Sorunu’yla da -fabrikaların dışındaki sınıf mücadelesiyle- bağlantılıydı. Bu yıllarda sol, proletaryayla sınıf mücadelesi, örgütle sınıf ittifakları arasındaki bu ilişkiyi kendi başına bir ilerleme yolu sağlamak için anlamak zorundaydı.

Siyasi Bir Hareket

Belki de bu en iyi şekilde Raniero Panzieri’nin L’alternativa socialista: scritti scelti 1944-1956‘da [Sosyalist Alternatif: Seçilmiş Yazılar 1944-1956‘da] derlediği metinlerde ifade edilmiştir. O sırada İtalyan Sosyalist Partisi’nin lideri olan Panzieri, daha sonra operaismo‘nun (işçilik) kurucusuydu. Partisi tarafından 1949’da Sicilya’ya gönderildiğinde, solun oradaki durumu anlayamamasını eleştiriyordu:

Birçok yoldaş (…) köylü hareketinin ve özellikle toprak işgallerinin “kendiliğinden”, başka bir deyişle tamamen iktisadî bir hareket olduğunu düşünür. Bu konuda net olmamız gerektiğini düşünüyorum: siyaseten, köylü hareketi demokratik bir devrim girişimidir. Ama bu düzeyde kendiliğinden ve iktisadî bir hareket olmaktan uzaktır. Siyasi ve ideolojik biçimleri ve iktisadî biçimlerden daha az olmayan hedefleri, örneğin yerel yönetim [yeni biçimler talebi], farklı idari adalet ve vergi adaleti, kültürel seviyenin yükseltilmesi vb. yoluyla ilerletir.

Gerçekten de bu hareketin toplumsal talepleri, diğer taraftaki şantaj, spekülasyon ve iltimas geçmeye dayalı yerleşik Hıristiyan Demokrat ve mafya tipi iktidar yapılarının tam tersiydi. Bu gücü korumak isteyen gerici güçler, komünistlerin ve sosyalistlerin yerel belediyelerin ve kent yönetimlerinin sorumluluğunu üstlenmesini engellemek için çalıştı. Sicilya’yı ve çeşitli bölgelerini bir demokrasi ülkesi haline getirmek için inatla çalışanların gözünü korkutarak ve öldürerek, seçim listelerini sunmaları defalarca engellendi.

Sicilya’ya taşınan ve Palermo’da PCI’ya katılan genç bir kadın olan Vera Pegna’nın anlatımında da gördüğümüz gibi, olağanüstü atılımlar oldu. Pegna, gündelik eylemin acil talepleri tek gerçek gereklilikmiş gibi görünse de, Komünist Manifesto ve Lenin’in Ne Yapmalı‘sı üzerine çalışıyordu -parti saflarına katılan herhangi bir militanın sağlam bir kuramsal temel geliştirmesi gerekliydi.

Faaliyetinin merkezi, mafyanın komünistleri yerel seçimlere katılmaktan alıkoyduğu kasabalardan biri olan Caccamo’ydu. Mafya patronu Panzesca’nın gücüne meydan okudu ve Komünistler 1962 seçimlerine katıldığında dört sandalye kazandı. Ama bu göreceli ve nadir bir başarıydı. Kısa bir süre sonra Pegna, mafya tehditleri ve tecrit edilmişlik duygusuyla sarsılarak adayı terk etti.

Gerçekten de mafya, komünist ve sosyalist geçmişe sahip sendikacılara karşı ateşini hiçbir zaman kesmemişti. Faşizm öncesinden bu yana ilk kez 1955 bölge seçimlerinde Halk Bloku’nu oluşturan partiler ayrı listelerde yer alsalar da, kampanya süresince mafyaya karşı ortak cepheyi sürdürdü. Ne de olsa, o yılın başlarında mafya, kükürt mağaralarında çalışan ve aynı zamanda CGIL sendikasının inşaatçılar bölümünün sekreteri olan Salvatore Carnevale de dahil olmak üzere birçok militanı öldürmüştü. Hıristiyan Demokrat yetkililer (belediye başkanı dahil) cenazesine katılmadı ama maden işçileri ve tarım işçileri toplu halde geldi.

Bu arada Sosyalist Parti’nin bölge sekreteri olan Panzieri, işçilerin katledilen bu yoldaşını anmak için kitlesel bir gösteri çağrısında bulundu. O zamanki bölgesel CGIL sekreteri Pio La Torre’den Palermo PCI sekreteri Pompeo Colajanni ve Sosyalist milletvekili Sandro Pertini’ye (daha sonra cumhuriyetin cumhurbaşkanı) kadar, bölgesel ve ulusal düzeylerden önde gelen siyasi şahsiyetler Sciara Köyü’nde bir araya geldi. Pertini mitingi sınıfa ve özellikle gençliğe hitap ederek sonlandırdı: “Ölümünden bir örnek ve ilham almalıyız. Ve bıraktığı örnek, işçi sınıfına ve partiye sadakat örneğidir.”

Burjuvazi-mafya blokuna karşı sınıf mücadeleleri arasındaki yakın bağlantıyı da vurgulayan yine Panzieri’ydi:

Salvatore Carnevale, mücadelesi ve yaşamı boyunca, bu ülkede, bu topraklarda, toprak sahiplerinin, baronların, mafiosi’nin ve suçun kirli ve insanlık dışı güçlerine karşı varlıklarını, tarihsel haklarını, insan olarak haklarını savunmaya kararlı köylü güçlerinin karşı konulmaz yeniden uyanışına tanıklık etmek için doğdu.

Hareketin Düşüşü

Hareketi durduran mafyanın kendisi değil, göçtü: Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne (Istat) göre, 1946 ila 1956 arasında (4 milyonun üzerinde olmayan bir nüfustan) yaklaşık 274.000 kişi, Sicilya’yı, Kuzey İtalya’ya ya da yurtdışına gitmek için terk etti; bunu sonraki on yılda 352.000 kişi daha izledi.

Çoğu, Kuzey’in sanayilerinde işçi ve güvencesiz emekçiler haline geldi: mücadeleleri hem fabrikaların içinde hem de dışında, tüm sömürü alanlarında devam edecekti. Bu, bir bütün olarak işçi sınıfından ziyade fabrika işçisini devrimci özne olarak görme eğiliminde olan ortodoks yaklaşımlarda bir çatlak yarattı. Bununla beraber bu deneyim, sınıf mücadelesi ve göç üzerine çağdaş tartışmaları da zenginleştirebilir.

O yıllarda İtalya, yalnızca Kuzey’de değil, Güney’de de endüstriyel gelişmenin hızlanmasıyla, savaş sonrası yeniden yapılanmayı izleyen iktisadî patlama yaşıyordu. Bununla birlikte, Güney’de bu, büyük ölçüde sermaye yoğun birkaç kalkınma örneğinin yanı sıra tarım için arazi ıslahından bölgenin altyapısının genişletilmesine kadar devlet tarafından kamu projelerinin dış kaynak kullanımında büyük bir büyümeyle sınırlıydı. Bu, hem toprak sahipleri hem de (mafyanın da parçası olduğu) kent burjuvazisi için önemli kazançlar sağladı. Kuzey’in sanayi burjuvazisi bu tür gelişmelere direnmedi.

Güney’in kalkınmasını finanse etmek için milyarlarca dolar harcamak üzere tasarlanmış bir kamu kuruluşu olan “Cassa per il Mezzogiorno”, mafyanın kâr ve sermaye toplamasına izin verdi. Böylece kısa sürede mafya daha da büyük kâr fırsatları sunan Kuzey bölgelerine kayacak bir iktisadî güç haline geldi. Bunu 1982’de jandarma generali Carlo Alberto dalla Chiesa’nın ve 1992’de hakimler Giovanni Falcone ve Paolo Borsellino’nun öldürülmesiyle doruğuna ulaşan, onlarca yıl süren, kimsenin canını kurtaramadığı katliam ve mafya klan savaşları takip etti. Kendi iç çekişmelerine rağmen mafya, komünistlerden ve hukuk sisteminden gelen direnişe de saldırıyordu.

Bunun örneği, 1978’de öldürülen ve kendisi de Badalamenti klanına bağlı bir ailenin oğlu olan militan Peppino Impastato’ydu. 1960’ların ve 1970’lerin meclisdışı solunda etkin olan genç bir komünist olarak, işçilerin, tarım işçilerinin ve işsizlerin yürüttüğü mücadeleleri destekliyordu. Ama hepsinden önemlisi, Palermo havaalanının üçüncü pistini inşa etmek için köylülerin topraklarının kamulaştırılmasına karşı meydan okuyan bir protestonun direngen sesiydi. Bu havaalanı, bir numaralı düşman, Cinisi mafyasının patronu Gaetano Badalamenti’nin temel güç kaynağıydı ve havaalanının denetimi büyük miktarda uyuşturucu akışını garanti ediyordu. Peppino, sokak protestolarında ve kurduğu radyo istasyonu Radio Aut aracılığıyla radyo dalgalarında, bu olup bitenleri baş eğmezce haber yaptı.

Badalamenti’nin emriyle Peppino bir bombalı saldırıda öldürüldü. Mafyanın cinayetteki elini gizlemek için müfettişler ve basın, Peppino’nun bir terör saldırısı düzenlerken kazayla kendini öldürdüğünü iddia etti. O yıllarda bomba ve katliamların suçunu içteki siyasi düşman olan komünistlere yüklemek yerleşmiş bir uygulamaydı. Ama cinayet, yerel güçlerin talimatıyla gerçekleştirilmişti. Impastato davası ancak 1990’larda, Badalamenti ve 2002’de cinayetten mahkûm olan sağ kolu Palazzotto’ya yöneltilen suçlamalarla nihayet yeniden açıldı.

1982’de, polis şefi Dalla Chiesa’nın öldürülmesinden birkaç ay önce, mafya karşıtı mücadelenin bir başka önemli şahsiyeti daha mafiosi tarafından öldürüldü: 1950’lerde CGIL’in Sicilya bölgesi başkanı ve toprak mücadelesinde yorulmak bilmeyen bir militan olan komünist milletvekili Pio La Torre. La Torre, örgütlü bir güç ve sermaye birikimi sistemi olarak mafya içindeki çatlakları ferasetle tespit etmişti.

Mafyanın bir suç örgütü, bir sistem olarak tanınması ve bu nedenle sadece üyelerinin hapsedilmesiyle değil, gayrimenkullerden işletmelere ve tarım arazilerine dek denetimi altındaki varlıklara el konulmasıyla cezalandırılması, onun yasa tasarısı -daha sonra yasalaştı- sayesinde oldu. La Torre’nin komünist anlayışına göre, kapitalizmin bir parçası olan bu mafya organizasyonunun kalbine yönelik bir vuruş, onun birikim gücüne ve sermaye üzerindeki denetimine ve mülkiyetine bir saldırıyı gerektiriyordu.

Bu yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana otuz yıldan fazla bir süre geçti ve mafya henüz ölmedi. Biriktirebildiği muazzam iktisadî güç temelinde, dönüşebilmeye ve İtalyan kapitalizminin iç labirentinde yolunu bulabilmeye muktedir olduğunu kanıtladı. Cosa Nostra artık silahlarını eskisi kadar kullanmıyor. Ama bir zamanlar pek çok komünisti mafya gücünün köklerini kesmeye iten örgütlenme ve ilerleme inancının yokluğunda, denetim altında kalıyor.

Kaynak: https://jacobinmag.com/2019/02/italian-mafia-communists-socialists-capitalism

Çeviren: S. Erdem Türközü / Dünyadan Çeviri

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!