Diego Rivera’nın 1935 tarihli ‘Meksika: Bugün ve Yarın’ (Mexico: Today and Tomorrow) duvar resmi, Karl Marx’ın bir tasvirini ve Manifesto’dan bir alıntıyı içeriyor.
Kanonik (kilise kurallarına uygun) bir eserin yeni bir baskısını ve çevirisini yayınlamak, orijinal metin ve metnin yazarıyla diyaloğu canlı tutmanın bir yoludur. Bu, özellikle tartışmalı ve aynı zamanda modern dünya için Komünist Manifesto kadar temel bir eser için geçerlidir. Yeni İspanyolca baskıyı denetlerken iki ana çizgide böyle bir diyaloğu geliştirmeye çalıştım.
İlk olarak, çeviriye yaklaşırken, önceki çevirilerin anlamaya nasıl yardımcı olduğunu veya onu nasıl engellediğini belirtmem ve ayrıca bazı terimlerin (popüler kültüre çoktan nüfuz etmiş olsalar bile) revize edilmesi gerekip gerekmediğini sormam gerekiyordu. Bu, orijinal metne ve onun tarihi çevirmenlerine derin bir saygı duymayı ve daha doğru olsun ya da olmasın, kitabın temel kavramlarını tartışmamıza ve derinlemesine düşünmemize yardımcı olabilecek yeni çözümler üretmeye gelince cüretkâr olmayı gerektirir.
İkinci olarak, bir dizi çağdaş düşünürün, metne bir bizi yanıt içeren yeni baskıyla Manifesto ile ilgilenmeleri için alan yaratmaya çalıştım. Amacım genel bir okuyucu kitlesi için bir baskı üretmek olduğundan, akademik uzmanlara değil, farklı bakış açılarından ve ideolojik konumlardan bize kitabın onlar için ne anlama geldiğini söyleyebilecek yazarlara, düşünürlere ve halk figürlerine baktım. Bu bakımdan, şu an ki Çalışma Bakanı ve İspanya Başbakan Yardımcısı Yolanda Diaz’ın cömertçe bir önsöz yazdığı için şanslıyım. Şimdi okuyacaksınız.
İngilizce konuşan okuyucular için bu baskının, siyasi ağının Frankocu diktatörlüğü açıkça kınamayı reddettiği ve kendi saflarındaki birçok kişinin sosyalizmi faşizmle ve Manifesto’yu, Kavgam (Mein Kampf) ile eşitlediği bir İspanya’da yayınlandığını belirtmek önemlidir. Bu ideolojik manipülasyon kapsamında, Yolanda Diaz’ın sözleri hem aydınlatıcı hem de ilham verici.
— José Ovejero, editör ve çevirmen.
Karl Marx’ın düşünceleri tarihin rüzgârlarına silinmez bir mürekkeple yazılmış gibi görünüyor. Ekonomik ve sosyal krizler bağlamında, tüm netliği ve düşünmeyi teşvik etme yöntemiyle her zaman yeniden ortaya çıkıyor. Kapitalist üretim mekanizmalarına ilişkin görüşleri dünyamızın karşı karşıya olduğu büyük problemleri aydınlığa kavuşturmaya devam ediyor.
Marx’ta pek çok Marksizm, pek çok tutarsızlık ve düzelme vardır. Marx’ın çalışmaları ataerkil önyargısını kınayan veya doğa ve çevre ile ilişkisini kutlayan eşzamanlı yorumlarla, Postkolonyal ya da Ortodoks bir mercekle okunabilir. Her şeyden önce, bir sosyal teorisyen olarak Marx, burjuva sınıfının ve kapitalizmin ideolojik yapılarını bozmayı, onların dikişlerini ve dillerinin tuzaklarını patlatmayı -böylece onların egemen olma yeteneklerine karşı çıkmayı- başardı.
Galiçya’da, bir tarlayı veya tarım arazisini çevreleyen fiziksel sınırları karanlığın örtüsü altında değiştirmeye yönelik iftira atılmış bir uygulamayı ima etmek için ‘işaretleri hareket ettirmek’ ifadesini kullanıyoruz. Bazen bu işaretler artık mevcut olmuyor. Mülkün sınırını çizen taş, ağaç veya küçük bir dere çoktan ortadan kaybolmuş veya kurumuş oluyor. Ancak sınırın atalardan kalma bilgeliği kolektif bilinçdışının bir parçası olarak sözlü bellekte varlığını sürdürüyor.
Komünist Manifesto’da Marx ve Engels, Batı düşüncesini çevreleyen görünmez sınırları değiştirdiler, hem de bunu güpegündüz ve tüm dünyanın önünde yaptılar. Birlikte umutlu, devrimci bir ruhla altüst olmuş gelenekleri ve atalardan kalan adaletsizlikleri kınayan yeni bir gündem başlattılar.
Marx, kendisine karşı kullanılmak üzere geri dönüşün ortadan kaldırılmasına yardım ettiği dille sürekli karikatürize edildi ve basitleştirildi. Örneğin, yıllar boyunca Almanca orijinali üzerinde yapılan çevirilerde, onun tezinin özüne uymayan ‘proletarya diktatörlüğü’ gibi deyimler ve klişeler kullanılmıştır. Bazen onun ve Engels’in kullandığı metaforlar ima ettikleri kategorileri gölgede bıraktı.
Komünist Manifesto bir propaganda metnidir ve bu unutulmaması gereken bir şeydir. Ayrıca yine de edebi ruhu her zaman şok edicidir. İki arkadaşın dört elinin ortaya çıktığı, yargılarının ve arzularının birbirine geçtiği iddialı bir üsluba sahip olduğu açıktır. Sadece ortak sesi nedeniyle değil, aynı zamanda insanlığa ve işçi sınıfına açık bir mektup olarak yazıldığı için kardeşçe bir metindir.
Marx birkaç dil konuşuyordu. Dante’nin yanı sıra düzenli olarak Homer, Shakespeare ve Cervantes’ı orijinalinden okuyordu. Engels ile paylaştığı bit tutku olan İlahi Komedya’nın tüm bölümlerini okuyabiliyordu. Engels, Komünist Manifesto’nun Şubat 1893’teki İtalyanca baskısının önsözünde, ‘İtalya bize proleter çağın doğuşunu ilan edecek yeni bir Dante sağlayacak mı?’ diye soruyor. Marx ayrıca Balzac’ın insan ruhunun derinliklerini keşfetme ve çağın toplumsal dönüşümlerinin taslağını çıkarma yeteneğine de hayrandı.
Marx’ın damadı Paul Lafargue (‘Tembellik Hakkı’ adlı vizyoner makalenin yazarı) bir keresinde yaşlı Karl’ın, Marx’ın kendi benliğini mucizevi bir şekilde ele geçirdiğini gördüğü Balzac’ın Gizli Başyapıt’ına olan eğiliminden söz etmişti. Lafargue diyor ki, ‘Bu eserde harika bir ressama objeleri tam olarak beyninde yansıtıldığı şekilde canlandırmasına yönelik arzusu tarafından öyle bir seviyede işkence ediliyor ki en sonunda şekilsiz bir renk yığını oluşturana kadar resmini parlatıyor ve yeniden defalarca resmine dokunuyor ama bu da onun kanlanmış gözlerine gerçekliğin en kusursuz canlandırması olarak görünüyor.’
Belki, bugün Komünist Manifesto’yu okumaya yaklaşmamız gereken şey, bu prizmadan, yani sürekli büyüme ve dönüşüm içinde olan bir çalışmadan geçiyordur. Kendi nedenlerine bağlı, sabit, monokrom dogmalardan ziyade, dünya ve onun nesnelerine olan görüşümüzü tekrar tekrar cilalamamıza ve rötuşlamamıza izin veren kesin olduğu kadar bulanık yorumlayıcı bir anahtar olarak görülebilir.
Bu bakımdan Komünist Manifesto varlığını sürdürmek için doğmuş, gerçeği yakalamayı ve aynı zamanda onu dönüştürmeyi başaran o büyülü ve tükenmez kitaplardan biridir. Marx ve Engels’in, çalışmalarının dönüştürücü doğasının veya en azından komünizm ve devrimci bir ideal adına ebedi gerçekleri altüst etmeye ve özgün bir demokrasiyi fethetmeye kararlı olan denkleminin öngörülemez değişkenliğinin farkında olduklarına inanıyorum. Bu, aynı zamanda bu kitapta yer alan uluslararası basımların çeşitli önsözlerinde de yansıtılmaktadır: çeşitli alt metinlerin ve yan metinlerin içine gizlenmiş bir dizi Rus bebek.
Özellikle, Marta Sanz, Wendy Lynne Lee, José Saramago, Santiago Alba Rico, Ivan de la Nuez ve metinleri bu baskıya dâhil olan José Ovejero gibi kişilere derin bir saygım ve hayranlığım göz önüne alındığında, bu yorumlayıcı geleneğe kendi önsözümle dâhil olmak sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir gurur kaynağıdır.
1872’de Pablo Iglesias’ın da (PSOE’nin kurucusu) iş birliği yaptığı haftalık bir dergi olan La Emancipacion de Madrid’in editörü José Mesa y Leompart, İspanya’da yayınlanan Komünist Manifesto’nun ilk versiyonunu yönetti. Bu çeviri doğruca Almanca orijinalinden yapılmadı. Ancak Manifesto’yu dilimize aktarmak için Fransızca ve İngilizce baskılara dayanıyordu.
El Socialista’nın Madrid’deki Calle Hernan Cortes’deki yazı işleri ofisi, 1886’da İspanya’da Komünist Manifesto’nun ilk baskılarından birinin yayınlandığını gördü. O bina artık bulunmuyor ve Calle Fuencarral’a çıkan dik dar sokakta hiçbir şey bu eylemi anmıyor. Böyle bir anıyı talep etmek politik bir görevdir. Görünüşe göre hafıza kaybı yaşayan ve belediye yetkililerinin sıkıntı yaşadığı bir başkentte (İç Savaş dönemi) sosyalist Francisco Largo Caballero’nun anıtını halka açık bir sokaktan kaldırmaktan çekinmediler.
Elden ele dolaşan, altın bir kumaşın üzerinde, bir iş elbisesinin altında veya bir eteğin kıvrımlarında saklanan ilk kopyaları, kâğıt yapraklarını düşünmek harekete geçiriyor. Kadın ve erkeklerin gözlerine ve kalplerine sonsuza dek kazınmış sözler, onların umutları her şeye rağmen bizimkiyle aynı olduğundan, bugün bizleri azimlendirmeli.
Walter Benjamin, ‘şimdiki an’ın, ayaklarımız altındaki kayalarda biten, kıyıdan göremeyeceğimiz kadar uzakta şekillenen büyük bir dalga gibi geçmişin şimdiki zamanla çarpıştığı ve içinde yeniden yüzeye çıktığı o özel an olduğunu onayladı.
Bu anlamda Manifesto’nun yeni baskısı, İspanya Komünist Partisi’nin yüzüncü yıl kutlamalarıyla aynı zamana denk gelecek şekilde hem bir anıt hem de kefaret anlamına geliyor. 1921’de kurulan PCE (İspanya Komünist Partisi), sıkıntılı varoluşu boyunca büyük acılar çekecekti: savaşlar, baskı, sürgün ve onlarca yıllık gizlilik.
Bütün bu zaman boyunca, Komünist Manifesto, küresel ekonomik krizi ve büyük devrimleriyle yüzyılın temposuna göre programatik karakterini geliştirmeye devam etti. Kapitalizm, Marx’ın teorilerinden ve bu metnin dönüştürücü gücünden asla kaçamadan, tüm çeşitli ve obur mutasyonlarıyla kendisini oluşturan gerçekliği yutmaya, bozmaya ve parçalamaya her zaman hazır olmuştur. Bize bugünümüzde gizli ütopyalardan bahseden demokrasi ve özgürlüğün hayati ve tutkulu bir savunmasını dün olduğu gibi bugün de sürdüren bir kitap.
Yazar: Yolanda Diaz (İspanyolca aslından İngilizce’ye çeviren Eoghan Gilmartin)
Çeviren: Gizem Korhan / Çeviri Gazetesi
Düzenleyen: Hasan Can Durmaz
Kaynak Linki: TribuneMag