Fransa’nın Göbeğinde Bir Otonom Alan: ZAD – Martin Legall

Her şey onlarca yıl önce Fransa’nın batısındaki Nantes şehri yakınlarında ikinci bir havaalanı inşa edilmesine karşı gelişen yerel direnişle başladı. Bu direniş sekiz yıl önce ZAD (Zone à Défendre veya “Savunma Bölgesi”) olarak bilinen otonom alanın kurulması ile taçlandı.

featured

ZAD o zamandan beridir zapturapt altına alınma tehdidi altında ve polisin alanı boşaltmak için birçok saldırısına maruz kaldı. Fransa çapında ve yurtdışından birey ve kolektiflerin desteği ile işgal bugüne kadar varlığı korudu.

Nantes’da ikinci bir havaalanı inşa etme planları ilkin 1960 ortalarında gündeme geldi. Resmi makamlar ekonomiyi Paris merkezli olmaktan çıkarıp Fransa’nın diğer şehirlerine yaymak istiyorlardı. 1970’lerde bölge meclisi Nantes’ın kuzeyindeki Notre-Dames-des-Landes kasabasını havaalanının yapılacağı yer olarak belirledi. Bunun üzerine çiftçiler ve yerel üreticiler havaalanı inşaatına karşı direnmek için örgütlenmeye başladılar.

1980’lerin sonunda yüksek hızlı trenler için demiryolu ağı inşaatı, Nantes’ın kuzeyine havaalanı yapılması planını 1994’e kadar gündemden düşürdü. 1994’te ise hükümet, Paris’in iki havaalanı Roissy ve Orly’deki hava trafiğini azaltmak için projeyi yeniden gündeme getirdi.

2000’lerde Başbakan Lionel Jospin hükümeti, ekonomiyi desantralize etme ve Nantes’ı uluslararası bir merkeze dönüştürme planlarını tekrar gündeme getirdi. Siyasal elitler tarafından hem eyalet hem de bölgesel seviyede zorlandıktan sonra, proje “kamu yararı” gerekçesiyle 2008’de kabul edildi. İki yıl sonra, havaalanının inşası ve işletilmesi için çokuluslu Vinci şirketi seçildi.

En uzun mücadele

2000’den başlayarak bilinçlendirme kampanyası örgütlemek ve bölgede eylemler yapmak için grup ve örgütlerden oluşan bir ağ oluşturuldu. 2009’da yerel aktivistler ve sakinler Fransız iklim eylemcileri kampını yöreye davet ettiler ve yüzlerce aktivist bölgeyi ziyaret etti. Yetkililer tarafından boş bırakılan binaları işgal ederek kendi yurtlarını ve barakalarını inşa ettiler.

Yavaş yavaş, öz-örgütlenme ve kolektif karar alma yapıları hayata geçirilmeye başlandı. Kısa süre içinde ülkenin diğer şehirlerinde ve yurtdışında destek kolektifleri oluşturuldu: Fransız toplumsal hareketlerinin yakın tarihindeki en uzun mücadelelerden biri başlıyordu.

ZAD dönem dönem katılımcılara Notre-Dames-des-Landes direnişinin belirli yönlerinin aktarıldığı aktivist eğitimi kamplarına ev sahipliği yapıyor: Örneğin bölgede kontrol noktaları kurmuş olan polis tarafından fark edilmeden nasıl hareket edileceği gibi.

İnsanları bir araya getirmek, eğitmek, katılımlarını ve deneyim paylaşımlarını sağlamak için düzenli olarak eylemler ve siyasal toplantılar organize ediliyor. Ancak bunun bir amacı da yetkililer tarafından tehdit edilmesi halinde, zamanı geldiğinde geniş bir insan ağının otonom bölgeyi korumak üzere hazır olmasını sağlamak.

Bedenlerimizle savaşacağız

Savunmalarını çevresel kaygılara dayandıran Havaalanı İnşaatına Karşı Yurttaşlar Örgütü (ACIPA) ile ilişkili emeklilerden, Paris ve başka yerlerdeki Nuit Debout* protestolarının ön safında bulunmuş olan genç radikallere kadar hepsi, polisin gelmesi halinde bölgeyi bedenleriyle savunmak için hazır olmaları gerektiğinde hemfikirler. Bu taktik geçmişte işe yaradığını kanıtlamış durumda.

2012 sonbaharında “Operasyon Sezar” adı verilen baskınlarda binden fazla asker helikopterler ve zırhlı araçlar eşliğinde bölgeyi işgal etti. Birden fazla formda ve kararlı bir direnişle karşılaştılar. Küçük gruplar barikatlar kurup taş atarken diğerleri komün mutfakları kurdular. Polis tarafından bloke edilen bölgenin çevresinde düzenli olarak gösteriler düzenlendi. Birkaç hafta süren şanlı mücadelelerden sonra polis sonunda operasyonu iptal etti ve ZAD, polislerin yıktığı yaşam alanını yeniden inşa etmek için kitlesel bir eylem çağrısı yaptı.

Hayır, havaalanı olmayacak!

Strike! Magazine tarafından kısa bir süre önce yayınlanan bir makalede, Ina Fever, Notre-Dame-des-Landes’da kök salan güçlü ve çeşitlilik arz eden direnişi açıklamaya çalışıyor. Yazar mevcut siyasi mücadelelerin, “hayır, havaalanı olmayacak” gibi etik bir duruş noktası ifade ettiklerinde, insanları faydasız ve zararlı inşaat projelerini engellemek için harekete geçirmede çok başarılı olduğunu savunuyor.

Bu, Görünmez Komite’nin, çağdaş kapitalist toplumlarda doğrudan eylemin, kurumlara ve ulusal meclislere odaklanmak yerine sermayenin akışını ve dolaşımını sağlayan ağları ve altyapıları hedef alması gerektiğini savunan stratejisini hatırlatıyor.

Fever’ın görüşü üzerinden denilebilir ki havaalanı inşaatına karşı toprak işgali aslında iki eksen üzerine kurulu bir mücadele: Hem belirli bir toplum türüne karşı, hem de ZAD – alternatif bir kolektif yaşam biçimi, farklı bir dünya – için verilen bir mücadele.

İnşaat alanının işgali, Fransız makamları ve şirketleri tarafından bölgeyi “inovatif” ve “iş dünyası dostu” olarak markalaştırmak ve yatırım çekmek için kullanılacak bir başka yerin – havaalanının – oluşmasını bloke ettiği için, temelde antikapitalist. Dolayısıyla, Mehmet Döşemeci’nin önceki bir ROAR Magazine yazısında “toplumsal dur(dur)ma”** (toplumun, devletin sermaye akışını hızlandırmasına karşı çıkması) olarak adlandırdığı şey ile benzerlik kurulabilir:

[Fast-food’a karşı] Slow Food, Korumacılık (ekolojik veya yerli-kültüre yönelik), Savaş Karşıtı, Küreselleşme Karşıtı, Radikal Çevrecilik – bu mücadele alanlarının ve başlıklarının hiçbiri, hareketi durduran durağan bir devlet yapısını hedef almıyor; bilakis, dizginsiz ve sürekli hızlanan bir kapitalist sistemi bizzat durdurma veya alıkoyma derdindeler.*

Çoğu zaman “büyük, faydasız projeleri” (örneğin İtalya’daki NoTAV) hedef alan bu direniş türleri, Avrupa çapında veya ABD’de (Kuzey Dakota boru hattı inşasına karşı Standing Rock işgali kesinlikle ZAD’daki mücadelenin yankısını taşıyor) güç kazanmakta.

ZAD’ın gösterdikleri

Dahası, Avrupa, Birleşik Devletler ve Arap dünyasında 2011-2012’de katlanarak çoğalan meydan işgallerinin kökeninde, insanların – hiçbir parti veya kurumun liderliği olmadan – kapitalist toplumun normal işleyişini durdurma ve daha iyi bir toplum örgütlenmesinin neye benzeyebileceğine birlikte düşünüp karar verme arzusu yatıyor. “Meydan hareketinin” Fransız versiyonu sayılabilecek Nuit Debout büyük oranda ZAD deneyimine dayanıyor. Gerçekten de Paris’teki Place de la République’de ve ülke çapında yüzlerce başka şehirde, işçi haklarına yönelik saldırılara karşı yapılan gösterilerde, ZAD tarafından kullanılana benzer sloganlar sık sık görüldü. Nuit Debout sokaklardaki ve işgal meydanlarındaki pankartları sık sık “İş yasasına da iş dünyasına da hayır!” yazıyordu.

ZAD’daki mücadele etrafından toplanan farklı toplum kesimlerinin net bir amacı var: Devletlerin olmadığı ve kapitalizmin ötesinde bir dünya inşa etmek. Son kitaplarının giriş bölümünde Collectif Mauvaise Troupe’un da kısaca ifade ettiği gibi, “politik sınıfların ZAD’ı ezmesi böylesine acil hale geldiyse, bunun nedeni ZAD’ın, yaşamın onlar olmadan mümkün olduğunun küstah bir göstergesi olmasıdır.”

Bölgede sürekli yaşayan 200 kadar insan var ve 2000 kadar insan da gelip gidiyor. Bazı sakinler mücadele başlamadan önce de burada yaşıyordu, diğerleri ise kavgaya omuz vermek veya sadece devlet tacizinden uzak yaşamak için geldiler. Hatta kimileri İngiltere’ye gitmek isteyen birçok göçmenin ZAD’da kalacak huzurlu bir yer bulduğunu söylüyor. Geçtiğimiz sekiz yılda, tüm bu insanlar karşılıklı güven ve dayanışma ilkeleri doğrultusunda işbirliği yaptılar.

ZAD aynı zamanda kendi üretim ağlarına da sahip. Sebze ve meyveler, un ve ekmek, bu ürünlerin “prix libre” denilen ücretsiz veya gönüllü bir katkı karşılığı verildiği “na-pazarlarda” bulunabiliyor. Büyük toplantılar veya eylemler organize edildiğinde besleyici yemekler hazırlanıp servis ediliyor ve her yeni gelen sayısız yatakhaneden birinde muhakkak uyuyacak bir yer bulabilir.

Barikat erkekliliği

Yakın zamanda çıkan Defend the ZAD kitabında Collectif Mauvaise Troupe, katılımcıları harekete geçiren ruhu ve bunun modern toplumlardaki yaşamla nasıl karşıtlık oluşturduğunu anlatıyor: “Burada, bulunduğumuz yerde, korkutucu olması amaçlanmış olan ‘kanunsuz alan’ ifadesi, radikal şekilde pozitif bir anlam kümesini ifade eder hale gelmiş. Sokaklarda güvenliğin polis tarafından sağlandığı yerlerin aksine, ZAD’da kimse sokakta kalmıyor ve herkes karnını doyuruyor.” Dahası, ülke çapındaki destekleyicilerinin yardımıyla, ZAD’cılar kendi kitaplarını, bildirilerini ve videolarını da üretip yayınlıyorlar. ZAD’ın kendi radyo istasyonu Radio Klaxon ise hem Fransızca hem de İngilizce olarak yakın zamanda yayına başlayacak.

Ancak bu özgür yaşam alanının da kendi kısıtlılıkları var. Yaşamın kolektif örgütlenmesi sabır, kararlılık ve karşılıklı destek gerektiriyor – bunlar kimi zaman eksik kalıyor, özellikle de kriz anlarında. Örneğin ZAD’da kısa bir süre önce yapılan bir tartışmada, yerel bir sakin, polisle 2012’deki çatışma sırasında yazılan bir metni okudu ve polisle çatışma sırasında zehirli “barikat erkekliğinin” geri dönüşüyle cinsiyetçiliğin çok yüksek ve dayanılmaz hale geldiği konusunda katılımcıları uyardı.

Ek olarak, birkaç yıl önce, polise karşı silah kullanılması etrafında da çok gergin tartışmalar yaşandı. Çağdaş kapitalist toplumlar bizi devlet kurumlarına ve piyasa mekanizmalarına bağımlı bir duruma veya Cornelius Castoriadis’in dediği gibi heteronomiye – gündelik yaşamın kurallarını dikte eden kutsal bir üst varlığa tabi olmaya – alıştırdığından, yaşam ve mücadele biçimleri konusunda mutabık kalmayı öğrenmek her zaman zor.

Fransa’da başkanlık seçimleri hızla yaklaşırken, Başbakan Valls hükümetinin kaybeden bir şeyi yok gibi görünüyor. Açık şekilde iş dünyası yanlısı bir çizgi izlemesi ve beyaz olmayan yurttaşlarına yönelik ırkçı saldırıları nedeniyle, özellikle de sol görüşlü seçmenler arasında meşruiyeti ve desteği dibe vurmuş durumda. “Burkini meselesinin” neden olduğu rezaleti duymayan var mı? Hükümet yükselen aşırı sağa karşı destek kazanmaya çalışıyor ve devletin Paris ve Cannes’daki son terör saldırıları sonrası bariz bir otoriter dönüş yaptığı birçokları için aşikar.

Hepsi ZAD’ı savunmaya kararlı

Ayrıca son birkaç aydır, devlet aparatının güçlendirildiğini ve yeni iş yasasına karşı dört aylık eylemlilik sürecini takiben toplumsal hareketlerin kriminalize edildiğini de gördük. İşçi haklarına yönelik devlet saldırısına karşı gösteriler sırasında, Paris, Nantes, Rennes ve Fransa çapında diğer şehirlerde birçok insan polis tarafından yaralandı.

Bu şiddet, Sivens’te bulunan bir başka ZAD kampının 2014’te zorla tahliyesine karşı direnen Remi Fraisse’in polis tarafından öldürülmesini hatırlatıyor. Dahası, kısa bir süre önce Calais’deki otonom göçmen kampı “Cangıl”ın zorla boşaltılması ve Paris’teki bir banliyöde Adama Traoré’in polis tarafından katledilmesi, bize ırk ayrımcılığına tabi tutulan nüfusların ve göçmenlerin, beyaz bir Avrupa toplumu imajını korumaya devam eden yabancı düşmanı bir devlet tarafından “harcanabilir” görüldüğünü de gösteriyor.

Önümüzdeki haftalar ve aylar, ZAD ve Fransa’daki diğer mücadeleler için kritik. Bazı kaynaklar havaalanı projesinin Vinci için çok maliyetli hale gelmesi sebebiyle rafa kaldırılabileceğini iddia etse de, başka yorumcular hükümetin kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını ve Cangıl’ı temizledikten sonra sıranın Notre-Dames-Des-Landes’daki ZAD’a geldiğini söylüyorlar.

Bu tedirgin edici ortamda, ZAD’ın, Notre-Dame-des-Landes’ın yeşil alanlarında tomurcuklanan bu ilham verici komünal yaşam ve kolektif karar alma deneyini yok etme amaçlı bir başka devlet saldırısına daha direnip direnemeyeceğini merak ediyoruz. Ama bir şey kesin: bölgeyi ziyaret eden ve burada yaşayan yüzlerce insan onu savunmaya kararlı ve hazır görünüyor.

Çeviri: Serap Güneş / Dünyadan Çeviri

Kaynak: ROAR Magazine

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!