İlhan Kösedağ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Emek
  4. Kavel İşçi Direnişi: Özgücümüze, Sınıfımıza, Tarihimize Dayanmak

Kavel İşçi Direnişi: Özgücümüze, Sınıfımıza, Tarihimize Dayanmak

Yeniden kıvılcımlar çakabilmek, faşizmin karanlığına şimşekler düşürebilmek için özgücümüze dayanmak, sınıfımıza dayanmak, sınıfsal tarihimize dayanmak, siyasal bağımsızlığı ne pahasına olursa olsun korumak zorundayız. Kavel'de sınıf kardeşlerimizin patrona karşı tavizsiz ve direngen tavrı, bizim burjuvaziye ve onun devletine karşı tavrımızdır.

1963 yılının soğuk kış günlerinde, İstanbul’un Altunizade semtinde bulunan Kavel Kablo Fabrikası’nda patlak veren işçi direnişi, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Kavel Direnişi, yalnızca bir fabrika grevi değil, aynı zamanda işçi sınıfının kendi gücünü keşfettiği, sermayeye ve onun uzantısı devlete karşı dik duruş sergilediği devrimci bir başkaldırıdır.

Bu direniş, 1961 Anayasası’nın sağladığı görece özgürlük ortamında, işçilerin sendikal haklarını ve insanca çalışma koşullarını savunma iradesini ortaya koydu. Devrimci bir bakış açısıyla, Kavel Direnişi, Türkiye’de sınıf mücadelesinin modern biçimini inşa eden bir öncü hareket olarak değerlendirilmelidir. Bu makale, Kavel Direnişi’nin tarihsel bağlamını, nedenlerini, gelişim sürecini ve mirasını devrimci bir perspektiften ele alarak, işçi sınıfının mücadele geleneğindeki yerini analiz edecektir.

Tarihsel Bağlam: 1960’ların Türkiyesi ve İşçi Sınıfının Uyanışı

1960’lı yıllar, Türkiye’de kapitalist üretim ilişkilerinin derinleştiği, sanayileşmenin hız kazandığı ve işçi sınıfının hem sayısal hem de bilinç açısından büyüdüğü bir dönemdi. 1960 Askeri Darbesi’nin ardından yürürlüğe giren 1961 Anayasası, işçi sınıfına grev ve toplu sözleşme gibi haklar tanıyarak, sendikal örgütlenmenin önünü açtı. Ancak bu haklar, burjuvazinin işçilere lütfettiği bir “hediye” değil, sınıf mücadelesinin bir kazanımıydı. Anayasa, kağıt üzerinde özgürlükçü görünse de, sermaye sınıfı ve onun siyasi temsilcileri, işçi hareketinin yükselişinden rahatsız olmaya başlamıştı. Devlet destekli Türk-İş, uzlaşmacı sendikacılık anlayışıyla işçileri kontrol altında tutmaya çalışırken, işçiler arasında mücadeleci bir sendikacılık talebi yükseliyordu.

Kavel Kablo Fabrikası, bu dönemde İstanbul’un önemli sanayi tesislerinden biriydi. Fabrika, Hollandalı bir şirketin ortaklığıyla kurulmuş ve kablo üretimi yapıyordu. Ancak işçiler, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları ve patronların keyfi uygulamaları altında eziliyordu. Türk-İş’e bağlı Maden-İş Sendikası’na üye olan Kavel işçileri, sendikanın patronlarla uzlaşmacı tutumundan memnun değildi. Bu memnuniyetsizlik, Kavel Direnişi’nin fitilini ateşleyen temel dinamiklerden biri oldu. İşçiler, yalnızca ekonomik haklarını değil, aynı zamanda sendikal özgürlüklerini ve onurlarını savunmak için harekete geçti.

Direnişin Kıvılcımı: İşten Atmalar ve Sendikal Hak Gaspları

Kavel Direnişi’nin başlangıcı, 1963 yılının Ocak ayına dayanır. Kavel Kablo Fabrikası’nda çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde patronun dayattığı düşük ücret artışlarını kabul etmedi. Maden-İş Sendikası’nın İstanbul Şubesi, işçilerin taleplerini patrona iletti ancak fabrika yönetimi, işçilerin kararlı duruşundan rahatsız oldu. Patron, sendikal faaliyetleri engellemek ve işçileri yıldırmak için dört öncü işçiyi (Mustafa Akıncı, Necati Özdemir, Recep Durmuş ve Hüseyin Çavdar) işten attı. Bu işten atmalar, işçiler arasında büyük bir öfkeye yol açtı ve direnişin başlangıç noktası oldu.

İşten atılan işçiler, fabrika önünde bir çadır kurarak direnişe geçti. 28 Ocak 1963’te, Kavel işçileri üretimi durdurarak greve başladı. Grev, yalnızca işten atılan işçilerin geri alınması talebiyle sınırlı değildi; işçiler, toplu iş sözleşmesi hakkını, insanca çalışma koşullarını ve sendikal özgürlüklerini savunuyorlardı. Patronun, işçilerin grev hakkını tanımaması ve devletin kolluk kuvvetlerini devreye sokması, direnişi daha da keskinleştirdi. Kavel Direnişi, Türkiye’de 1961 Anayasası’ndan sonra gerçekleşen ilk yasal grevlerden biri olmasına rağmen, devletin ve sermayenin baskıcı tutumuyla karşılaştı.

DXdBD1lWsAIQ4C .jpg large

Direnişin Gelişimi: İşçilerin Birliği, Sermayenin Korkusu

Kavel Direnişi, 28 Ocak’tan itibaren hızla büyüdü. İşçiler, fabrika önünde kurdukları çadırda nöbet tutarak dayanışmayı güçlendirdi. Grev, yalnızca Kavel işçileriyle sınırlı kalmadı; çevre fabrikalardan işçiler, sosyalist örgütler, öğrenciler ve aydınlar da direnişe destek verdi. İşçi aileleri, grev çadırına yemek ve erzak getirerek dayanışma ağını genişletti. Bu, işçi sınıfının birleşik gücünün ve toplumsal dayanışmanın çarpıcı bir örneğiydi.

Patron, grevi kırmak için çeşitli yöntemlere başvurdu. İşçilere rüşvet teklif edildi, grev kırıcıları getirilmeye çalışıldı ve polis, grev çadırına saldırılar düzenledi. 4 Şubat 1963’te, polis ve jandarma, grev çadırını yıkarak işçilere müdahale etti. Ancak işçiler, bu baskılara boyun eğmedi. Kadın işçiler, direnişin ön saflarında yer alarak mücadeleci bir duruş sergiledi. Direniş, fabrika sınırlarını aşarak Altunizade ve Üsküdar sokaklarına taştı. İşçiler, “Kavel’e Özgürlük”, “Grev Haktır, Söke Söke Alırız” gibi sloganlarla seslerini yükseltti.

Devletin baskısı, grevi bastırmak için sıkıyönetim tehdidine kadar vardı. Ancak işçiler, kararlılıklarını koruyarak direnişi sürdürdü. 18 Şubat’ta, grevci işçilerle dayanışma için İstanbul’un çeşitli bölgelerinden gelen destekçilerle birlikte bir yürüyüş düzenlendi. Bu yürüyüş, devletin gözünü korkuttu ve sermayenin işçilere yönelik tutumunu değiştirmeye zorladı. Direniş, 44 gün boyunca devam etti ve sonunda patron, işçilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.

Zafer: İşçi Sınıfının İlk Büyük Kazanımı

Kavel Direnişi, 12 Mart 1963’te işçilerin zaferiyle sonuçlandı. İşten atılan dört işçi işe geri alındı, toplu iş sözleşmesi imzalandı ve işçilerin ücretlerinde iyileştirme yapıldı. Bu zafer, yalnızca Kavel işçileri için değil, Türkiye işçi sınıfı için de tarihi bir dönüm noktasıydı. Kavel, 1961 Anayasası’nın tanıdığı grev hakkının fiilen kullanılabileceğini gösterdi ve işçilere kendi güçlerine güvenme cesareti aşıladı.

Kavel Direnişi, işçi sınıfının “kendiliğinden” bir hareketten “kendisi için” bir bilince doğru ilerlediğini ortaya koydu. İşçiler, yalnızca ekonomik taleplerle sınırlı kalmayıp, sendikal özgürlüklerini ve onurlarını savundular. Direniş, Türk-İş’in uzlaşmacı sendikacılık anlayışına karşı mücadeleci bir alternatifin mümkün olduğunu kanıtladı. Bu, 1967’de DİSK’in kuruluşuna giden yolda önemli bir adımdı.

Kavel’in Mirası: Devrimci Mücadele Geleneği

Kavel Direnişi, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde bir okul oldu. İşçiler, bu direnişle, örgütlü mücadelenin ve dayanışmanın gücünü öğrendi. Kavel, 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’ne ve sonraki mücadelelere ilham verdi. Direniş, aynı zamanda sosyalist hareket için önemli dersler sundu. İşçi sınıfının kendiliğinden hareketleri, devrimci bir önderlikle birleştiğinde, burjuva düzenine karşı daha etkili bir mücadele yürütülebilir. Ancak Kavel döneminde, sosyalist hareketin yeterince güçlü bir işçi sınıfı önderliği oluşturamaması, direnişin daha ileri bir siyasi hedefe ulaşmasını engelledi.

Kavel Direnişi, işçilerin yalnızca patronlara değil, aynı zamanda devletin baskı aygıtlarına karşı da mücadele edebileceğini gösterdi. Polis ve jandarmanın grev çadırına saldırıları, devletin sermaye sınıfının örgütü olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu, işçilerin devlete ve onun “ilerici” kurumlarına bel bağlamaması gerektiğini öğretti.

Günümüze Miras: Kavel Ruhu

Bugün, Kavel Direnişi’nin ruhu, Türkiye işçi sınıfının mücadele geleneğinde yaşamaya devam ediyor. Neoliberal politikaların, güvencesiz çalışmanın ve sendikasızlaştırma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemde, Kavel, işçilere birleşik mücadelenin önemini hatırlatıyor. Tekstil, metal, lojistik ve hizmet sektörlerinde süren direnişler, Kavel’in mirasını taşıyor. İşçiler, Kavel’de olduğu gibi, patronların ve devletin baskılarına karşı haklarını fiili mücadeleyle kazanabileceklerini biliyor.

Kavel Direnişi, aynı zamanda sendikal hareketin mücadeleci bir çizgide örgütlenmesi gerektiğini gösteriyor. Türk-İş’in uzlaşmacı tutumuna karşı Kavel işçilerinin isyanı, bugünün sendikalarına da bir mesajdır: İşçi sınıfının çıkarları, ancak sermayeye ve devlete karşı kararlı bir mücadeleyle savunulabilir. Ayrıca, Kavel, devrimci bir işçi partisinin gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor. İşçi sınıfının mücadelesi, sosyalist bir perspektifle birleştiğinde, kapitalist sömürü düzenine karşı gerçek bir alternatif yaratabilir.

Sonuç: Yaşasın Kavel Direnişi!

Kavel İşçi Direnişi, Türkiye işçi sınıfının tarihine kazınmış bir destandır. 1963’ün soğuk kış günlerinde, Kavel işçileri, sermayeye ve devlete karşı dik durarak, işçi sınıfının onurlu mücadelesinin ilk büyük zaferini kazandılar. Bu direniş, işçilerin birleştiğinde yenilmez olduğunu, grev hakkının kağıt üzerinde değil, fiili mücadeleyle kazanıldığını gösterdi. Kavel, yalnızca bir fabrika grevi değil, aynı zamanda işçi sınıfının devrimci potansiyelinin bir manifestosudur.

Kavel Direnişi, işçilerin kendi elleriyle geleceği inşa edebileceğine olan inancı güçlendiriyor. Kavel’in çadırında yükselen “Grev Haktır” sloganı, bugün de emekçilerin mücadele şiarıdır.

Bilinmelidir ki, işçi sınıfını ve halkları demokrasi, barış, dış düşmanlar gibi söylemlerle ve taktik hamlelerle manipüle etmeye çalışanların ipliklerini pazara çıkarmanın en etkili yolu tüm çelişkilerin sınıfsal köklerini açığa çıkarmak ve oradan üzerlerine yürümektir.

Yeniden kıvılcımlar çakabilmek, faşizmin karanlığına şimşekler düşürebilmek için özgücümüze dayanmak, sınıfımıza dayanmak, sınıfsal tarihimize dayanmak, siyasal bağımsızlığı ne pahasına olursa olsun korumak zorundayız. Kavel’de sınıf kardeşlerimizin patrona karşı tavizsiz ve direngen tavrı, bizim burjuvaziye ve onun devletine karşı tavrımızdır. İşçi sınıfı adına sınıfımızın haklarından, bugününden ve yarınından verilen/verilecek her tavizin karşında güçlü bir biçimde durabileceğimiz araçlar yaratmak zorundayız.

Sınıfımızın ve coğrafya halklarının otokratik rejimi geriletmek, devrimci mevziler kazanmak ve siyasi iktidara yürüyen bir güç yaratmak için yeni Kavel’lere, çalışma alanlarında örgütlülüğün iki yönünde de daha güçlü ve daha yaygın mücadelelere ihtiyacı var. Bu ihtiyaca cevap olmak sorumluluğu tüm Komünistlerin omuzlarındadır.

Kaynaklar:

  • Zafer Aydın, Kavel 1963: Bir Direnişin Öyküsü, İletişim Yayınları, 2018.
  • DİSK, DİSK Tarihi: Kuruluş, Direniş, Varoluş (1967-1970), DİSK Yayınları, 2020.
  • Can Şafak, Türkiye’de İşçi Sınıfı Hareketleri, Yordam Kitap, 2015.
  • Sungur Savran, Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri, Kardelen Yayınları, 1992.

https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet