1. Haberler
  2. Makaleler
  3. 1968 Fransa: Devrimin Kızıl Alevleri; Reformizm ve Sendikal Bürokrasinin İhaneti

1968 Fransa: Devrimin Kızıl Alevleri; Reformizm ve Sendikal Bürokrasinin İhaneti

Mayıs 1968, Fransa'da öğrenci ve işçi hareketlerinin birleşimiyle kapitalist düzene karşı devrimci bir patlama yarattı; bu direniş günümüz mücadelelerine ilham veriyor.

featured

Sevgili okurlar, bugün, yarım yüzyıldan fazla bir süre önce Fransa’yı sarsan o muhteşem ayaklanmaya, Mayıs 1968’e dönelim. Bu, sadece bir öğrenci isyanı ya da grev dalgası değildi; bu, kapitalist düzenin temellerini sarsan, işçi-öğrenci ittifakıyla örülmüş bir devrimci patlamaydı. Burjuva toplumunun “modern” bürokratik zincirlerini kırmaya ramak kalmış bir momentti. Mayıs 1968, proletaryanın kendiliğinden eyleminin gücüyle devlet aygıtını krize sürükleyen, ancak reformist ihanetlerle boğulan bir devrim girişimiydi.

Bu yazı, o dönemin grevlerini, direniş odaklarını, hükümetin çaresizliğini ve sonuçlarını ele alacak; ama her şeyden önce, bugünün mücadelelerine ilham veren dersleri vurgulayacak. Kaynaklarımız, devrimci analizlerden tarafsız tarihsel hesaplara uzanıyor – çünkü gerçek, ancak sınıf mücadelesinin prizmasından görülebilir.

Her şey, üniversitelerdeki kıvılcımla başladı. Nanterre Üniversitesi’nde, öğrenciler yurt kısıtlamalarına, eğitimdeki otoriter yapıya ve kapitalist toplumun yabancılaşmasına karşı ayaklandı. Mart 1968’de Daniel Cohn-Bendit gibi radikal liderler öncülüğünde “22 Mart Hareketi” doğdu; bu hareket, üniversiteyi bir direniş kalesine dönüştürdü. Mayıs’ın ilk günlerinde, Sorbonne’a sıçrayan protestolar polisin vahşi müdahalesiyle karşılaştı: 3 Mayıs’ta polis Sorbonne’u bastı, yüzlerce öğrenci tutuklandı, Latin Mahallesi’nde barikatlar yükseldi. 10-11 Mayıs’taki “Barikatlar Gecesi”, 40 bine yakın protestocunun gaz bombalarına ve coplara karşı kaldırım taşlarıyla direnişiydi – 500 tutuklama, yüzlerce yaralı. Öğrenciler, sadece eğitim reformu değil, hiyerarşiyi, tüketim toplumunu ve emperyalizmi sorguluyordu: Duvarlara yazılan sloganlar gibi, “Önce itaatsizlik et, sonra duvarlara yaz (10 Mayıs 1968 Yasası)” veya “Sınavlar = Hiyerarşi”. Bu, devrimci potansiyeli yüksek bir öğrenci hareketiydi; üniversiteler, Sorbonne gibi, “devrimci komün”lere dönüştü – günlük 20-30 bin katılımcıyla genel meclisler, kreşler, revirler kuruldu.

Ama gerçek devrimci sıçrama, işçilerin katılımıyla geldi. 13 Mayıs’ta CGT, CFDT ve FO gibi sendikaların çağırdığı bir günlük genel grev, öğrenci dayanışmasıyla birleşti: 500 bin ila 1 milyon kişi Paris’te “Öğrenciler, Öğretmenler, İşçiler Birlikte” diye yürüdü. Bu, kıvılcımı yangına dönüştürdü. İşçiler, kendiliğinden grevlere ve fabrika işgallerine geçti: Nantes’taki Sud Aviation’da (14 Mayıs) işçiler patronları rehin aldı, Renault fabrikalarında (Cléon, Flins, Boulogne-Billancourt) kırmızı bayraklar dalgalandı. Kısa sürede 10 milyon işçi – Fransa’nın işgücünün üçte ikisi – greve çıktı; bu, tarihin en büyük yaban greviydi. Fabrikalar, tersaneler, demiryolları, havaalanları, hatta Paris Operası ve Folies Bergères gibi yerler işgal edildi; kırmızı bayrak her yerdeydi. Direniş odakları, üniversitelerden (Nanterre, Sorbonne) fabrikalara (Renault, Citroën) yayıldı; mahalle eylem komiteleri (Paris’te 450 tane), liselerdeki “Lise Eylem Komiteleri” ve hastaneler gibi yerler, halk iktidarının embriyolarıydı. İşçiler, sadece ücret değil, “otogestion” (kendinden yönetim) talep ediyordu: Üretim kontrolü, işçi konseyleri, hiyerarşinin yıkımı. Öğrenci-işçi ittifakı, broşürlerle pekişti: “Kapitalizmin yıkımını ima eden mücadelelerimizi görün” diyorlardı.

Hükümetin Durumu?

Charles de Gaulle’ün rejimi, tam bir kriz içindeydi. Pompidou’nun 11 Mayıs’ta geri adım atması – polisin çekilmesi, üniversitelerin açılması – doğrudan eylemin zaferiydi. Ama grevler ülkeyi felç etti: Trenler durdu, havaalanlarında kırmızı bayraklar sallandı, Paris çöplerle doldu. De Gaulle, 29 Mayıs’ta Baden-Baden’e kaçtı, General Jacques Massu ile gizlice görüşüp ordu desteğini sağladı – Paris’i “devrimcilerden” geri almak için. 30 Mayıs radyo konuşmasında, “komünist darbe” uyarısı yaptı, ordu müdahalesi tehdidiyle meclisi feshetti ve seçim çağrısı yaptı. Rejim, polis vahşetiyle (CRS’nin copları, gaz bombaları, hatta cinsel şiddet) yanıt verdi; barikat gecelerinde 5 bin gaz bombası kullanıldı. Bu, devletin maskesinin düştüğü andı: 10 milyon grevciye karşı 200 bin polis/askerdi.

Reformizm ve Sendikal Bürokrasinin İhaneti

Ne yazık ki, sonuçlar devrimci bir zaferle bitmedi. Grenelle Anlaşmaları – ücret artışı, çalışma koşulları iyileştirmeleri – işçiler tarafından reddedildi, ama sendikalar (özellikle CGT) ve Fransız Komünist Partisi (PCF), hareketi boğdu. PCF, öğrencileri “provokatör” diye karaladı, işçi-öğrenci birliğini engelledi; Renault kapılarını öğrencilere kapattı. CGT lideri Georges Séguy, “Kapitalizmin devrilmesi için uygun zaman değil” dedi, kalkışmayı ekonomik taleplerle sınırladı. Haziran’a girerken grevler dağıldı; 23-30 Haziran seçimlerinde de Gaulle’ün UDR’si ezici zafer kazandı (294/485 sandalye), sol oy kaybetti. Baskı arttı: Devrimci gruplar yasaklandı, işçiler öldürüldü (örneğin Gilles Tautin), yabancılar sınır dışı edildi. Devrim, reformist ihanetle kaybedildi – PCF, burjuvazinin “son kalesi” olduğunu kanıtladı.

Devrim için Devrimci Önderlik Şart!

Mayıs 1968’in dersi nettir: Kendiliğinden militanlık, devrimci fırsat yaratır, ama reformist partiler ve sendikal bürokrasi bunu ezer. Devrimci fırsatları değerlendirebilmek için her bakımdan (ideolojik-askeri-örgütsel) donanımlı bir devrimci partinin varlığı şarttır. Bunun için işçi sınıfı içindeki örgütlenmeler devrimci örgütlenme, işçi-öğrenci ittifakı ve doğrudan eylem, geleceğin anahtarıdır.

İşçilerin hak mücadelelerinin ve ekonomik taleplerinin sınıfsal-siyasal köklerini açığa/öne çıkarıp işçi sınıfı eylemlerini sokak eylemleriyle buluşturabilecek, eylem içinde işçileri ve kitleleri eğitebilecek, dönüştürebilecek ve örgütleyebilecek yeterliliğe sahip bir devrimci öncüyü kazanmak, devrimi kazanmanın önkoşuludur.

Mayıs 1968 Sloganları: Devrimin Şiirsel Silahları

Mayıs 1968, Fransa’da duvarları, posterleri ve sokakları dolduran sloganlarla anılır. Bu sloganlar, sadece kelimelerden ibaret değildi; onlar, kapitalizmin, otoritenin ve yabancılaşmanın karşısına çıkan devrimci bir ruhun manifestosuydu.

Öğrenciler, işçiler ve sanatçılar tarafından yaratılan bu ifadeler, hayal gücünü iktidara çağırıyor, günlük hayatı dönüştürmeyi talep ediyordu. Reformist değil, yıkıcı ve yaratıcı bir tondaydılar: “Yasaklamak yasaktır” gibi basit ama sarsıcı sözlerle, toplumu kökünden sorguluyorlardı.

Aşağıda, en ikonik sloganları derledik – orijinal Fransızcaları, İngilizce çevirileri ve Türkçe karşılıklarıyla. Bunlar, dönemin devrimci enerjisini yansıtan bir seçki niteliğinde; kaynaklar tarihsel arşivlerden alınmadır.

Politik ve Devrimci Sloganlar

Bu sloganlar, devlet, iktidar ve sınıf mücadelesini hedef alıyordu; işçilere ve öğrencilere doğrudan eylem çağrısı yapıyordu.

– **Il est interdit d’interdire.** (It is forbidden to forbid.) – Yasaklamak yasaktır.

– **Soyez réalistes, demandez l’impossible.** (Be realistic, demand the impossible.) – Gerçekçi olun, imkansızı talep edin.

– **L’imagination au pouvoir.** (Power to the imagination.) – Hayal gücü iktidara!

– **Cours, camarade, le vieux monde est derrière toi!** (Run, comrade, the old world is behind you!) – Koş yoldaş, eski dünya arkanda!

– **On ne revendiquera rien, on ne demandera rien. On prendra, on occupera.** (We will claim nothing, we will ask for nothing. We will take, we will occupy.) – Hiçbir şey talep etmeyeceğiz, hiçbir şey istemeyeceğiz. Alacağız, işgal edeceğiz.

– **Le patron a besoin de toi, tu n’as pas besoin de lui.** (The boss needs you, you don’t need him.) – Patronun sana ihtiyacı var, senin ona ihtiyacın yok.

– **Élections, piège à con.** (Elections, a trap for idiots.) – Seçimler, aptallar için tuzak.

– **Ni Dieu ni maître!** (Neither god nor master!) – Ne Tanrı ne efendi!

– **Humanity won’t be happy till the last bureaucrat is hung with the guts of the last capitalist.** (Humanity won’t be happy till the last bureaucrat is hung with the guts of the last capitalist.) – İnsanlık, son bürokrat son kapitalistin bağırsaklarıyla asılana kadar mutlu olmayacak.

– **La barricade ferme la rue mais ouvre la voie.** (The barricade blocks the street but opens the way.) – Barikat sokağı kapatır ama yolu açar.

– **Un flic dort en chacun de nous, il faut le tuer.** (A cop sleeps inside every one of us, we must kill him.) – Her birimizde bir polis uyur, onu öldürmeliyiz.

– **CRS = SS.** (CRS = SS.) – CRS = SS (Polis gücü = Nazi SS).

– **Occupy the factories.** (Occupy the factories.) – Fabrikaları işgal edin.

Kültürel ve Günlük Hayat Sloganları

Kültürün tersyüz edildiği, sanatın ve eğitimin sorgulandığı ifadeler; yabancılaşmaya karşı bir isyan.

– **Sous les pavés, la plage!** (Under the paving stones, the beach!) – Kaldırım taşlarının altında plaj!

– **L’ennui est contre-révolutionnaire.** (Boredom is counterrevolutionary.) – Sıkıntı karşı-devrimcidir.

– **Vivez sans temps morts – jouissez sans entraves.** (Live without dead time – enjoy without hindrance.) – Ölü zamanlar olmadan yaşayın, engelsiz haz alın.

– **La poésie est dans la rue.** (Poetry is in the street.) – Şiir sokakta.

– **L’art est mort, ne consommez pas son cadavre.** (Art is dead, don’t consume its corpse.) – Sanat öldü, cesedini tüketmeyin.

– **La culture est l’inversion de la vie.** (Culture is the inversion of life.) – Kültür hayatın tersyüzüdür.

– **Nous ne voulons pas d’un monde où la certitude de ne pas mourir de faim s’échange contre le risque de mourir d’ennui.** (We want nothing of a world in which the certainty of not dying from hunger comes in exchange for the risk of dying from boredom.) – Açlıktan ölmemenin güvencesinin sıkıntıdan ölme riskiyle takas edildiği bir dünyayı istemiyoruz.

– **Dans une société qui a aboli toute aventure, la seule aventure qui reste est celle d’abolir la société.** (In a society that has abolished all adventures, the only adventure left is to abolish society.) – Tüm maceraları yok eden bir toplumda kalan tek macera toplumu yok etmektir.

– **Professeurs, vous êtes aussi vieux que votre culture.** (Professors, you are as old as your culture.) – Profesörler, kültürünüz kadar yaşlısınız.

– **Debout les damnés de l’Université.** (Arise, you wretched of the University.) – Kalkın üniversitenin lanetlileri.

Cinsel ve Kişisel Özgürlük Sloganları

Devrim, bedeni ve arzuları da özgürleştirmeyi amaçlıyordu; cinsellik ve bireysel kurtuluş ön plandaydı.

– **Plus je fais l’amour, plus j’ai envie de faire la révolution. Plus je fais la révolution, plus j’ai envie de faire l’amour.** (The more I make love, the more I want to make revolution. The more I make revolution, the more I want to make love.) – Ne kadar çok sevişirsem devrim yapmak o kadar çok isterim. Ne kadar çok devrim yaparsam sevişmek o kadar çok isterim.

– **Je jouis dans les pavés.** (I find my orgasms among the paving stones.) – Orgazmımı kaldırım taşlarında buluyorum.

– **Je t’aime ! Oh ! dites-le avec des pavés !** (I love you! Oh, say it with paving stones!) – Seni seviyorum! Oh, kaldırım taşlarıyla söyle!

– **Jouissez sans entraves.** (Enjoy without hindrance.) – Engelsiz haz alın.

– **Le bonheur est une idée neuve.** (Happiness is a new idea.) – Mutluluk yeni bir fikir.

Ekonomik ve Toplumsal Eleştiri Sloganları

Kapitalizmin ve tüketim toplumunun eleştirisi; işçilere yönelik çağrılar.

– **On achète ton bonheur. Vole-le.** (They buy your happiness. Steal it.) – Mutluluğunu satın alıyorlar. Çal onu.

– **Depuis 1936 j’ai lutté pour les augmentations de salaire…** (Since 1936 I have fought for wage increases…) – 1936’dan beri maaş artışı için mücadele ettim… Ama hayatım boyunca aptal gibi yaşadım. Patronlarla müzakere etmeyin, onları yok edin.

– **Travailleur: Tu as 25 ans mais ton syndicat est de l’autre siècle.** (Worker: You are 25, but your union is from the last century.) – İşçi: 25 yaşındasın ama sendikan geçen yüzyıldan.

– **L’économie est blessée, qu’elle crève.** (The economy is wounded, let it die.) – Ekonomi yaralı, ölsün.

– **Down with commodity society.** (Down with commodity society.) – Meta toplumuna hayır.

– **Abolish alienation.** (Abolish alienation.) – Yabancılaşmayı yok edin.

– **Never work.** (Never work.) – Asla çalışmayın. Bu sloganlar, Mayıs 1968’in ruhunu özetliyor: Kendiliğinden, ironik ve yıkıcı. Onlar sayesinde devrim, duvarlara yazılan bir şiire dönüştü. Bugünün mücadelelerinde de ilham kaynağı olmaya devam ediyorlar – çünkü hayal gücü hâlâ iktidarı bekliyor

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet