‘Toplumsal Cinsiyet Kimliği’ Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı? – Jen Izaakson

featured

Bu dönem boyunca Money, deneyi başarılı olmuş gibi makaleler yayınlamaya devam etti; oysa Brenda’nın, yani ilk adıyla Bruce’un, artık David olarak yaşadığını biliyordu. Money’nin deneyinin yıkıcı sonuçlarının kamuoyu tarafından öğrenilmesi ve araştırmasının düzmece olduğunun ortaya çıkması, ancak David Reimer’ın hayatını akademisyen Milton Diamond’a açmasından sonra oldu. David Reimer 2004’te 38 yaşında intihar etti. Önde gelen toplumsal cinsiyet teorisyeni Judith Butler, David’in hayatına son vermesinden kısa bir süre sonra, sanki ortada bir bilmece ya da büyük bir gizem varmış gibi, “Sorun onun toplumsal cinsiyeti miydi yoksa ‘kendisine bitmek bilmez acılar’ getiren ‘tedavi’ miydi bilmiyoruz,” yazacaktı.

“Toplumsal cinsiyet kimliği” kavramı, 1966’da John Hopkins Hastanesi’ndeki ilk toplumsal cinsiyet kliniğinin kurucusu olan psikolog ve araştırmacı Dr. John Money tarafından ortaya atılmıştır. “Toplumsal cinsiyet kimliği,” ilkin 21 Kasım 1966’da, kliniğin kurulmasına dair basın açıklamasında geçmiştir. Money, toplumsal cinsiyet teorisini çocuklar üzerindeki deneyleriyle geliştirecektir.

Money, David Reimer’ın ebeveynlerini yeni kurulan klinikteki bir ikiz araştırma projesine dahil etmiş ve toplumsal cinsiyet kimliği kavramını ayrılmaz şekilde bu çalışmayla bağlantılandırmıştır. 1965’te doğan David (o zaman adı Bruce) ve onun ikiz kardeşi Brian, bir oğlanın cerrahi müdahalelerle bedeni değiştirildikten sonra bir kız olarak başarıyla büyüyüp büyümeyeceğini görmek için tasarlanmış bir çalışmada denektiler. Money’nin hipotezi, “toplumsal cinsiyet nötrlüğü” olarak ifade edilmişti. Bruce, yanlış giden bir sünnet işlemi sırasında penisinde yanıklardan musdarip olmuştu. Money, ebeveynleri Bruce’un cinsel organlarını cerrahi müdahale ile iki yaşında tamamen değiştirmeye ikna etti. Testisleri alacak ve suni bir vulva görünümü verecekti. Bruce’a daha sonra ‘Brenda’ adı verildi. Money ebeveynleri bu tedbirin Brenda için en iyisi olduğu ve “toplumsal cinsiyet nötrlüğü” teorisinin doğru çıkacağı konusunda temin etti. Money, John Hopkins Hastanesi’ne göre, etik bir ikileme çözüm bulmuştu ve dolayısıyla Brenda’nın ilerleyen yaşamında nasıl olacağını incelemek için etik açıdan sağlam bir gerekçeye sahipti. İkiz Çalışmaları, psikiyatri ve psikoloji alanlarında altın standardı olarak görülüyordu ve bu yüzden bu çocuklar Money için fikirlerine bilimsel temel kazandıracağı mükemmel denekler olarak görünüyordu.

Money, çocukluk sırasında Brenda ve ailesinin John Hopkins’i ziyaret etmesini zorunlu tuttu. Bu ziyaretlerde tedavinin nasıl ilerlediğini gözlemleyecekti. Bu tedavi süreci, ebeveynlerin Brenda’ya düzgün şekilde “kız gibi” davranıp davranmadığını (ona feminenlik empoze edip etmediklerini) ve artık sözüm ona farklı cinsiyette olan ikizlerin arasındaki ilişkiyi görme amaçlı mülakatları içeriyordu. Hem Brenda (David) hem de ikiz kardeşi Brian, yetişkinliklerinde, bu “tedavi” sırasında Money tarafından cinsel istismara maruz bırakıldıklarını bildirdiler. Money, onları heteroseksüel ilişkiye sokmaya çalışmış, cinsel organlarını incelemiş ve fotoğraflarını çekmişti. Money bu iddiaları reddetti ama diğer yandan, bu zorlama eylemleri “sağlıklı bir yetişkin toplumsal cinsiyet kimliği” için önemli gördüğü “çocukluk dönemi cinsel provaları” olarak meşru gördüğünü ifade etmekten de çekinmedi. Money’nin ikizlerle nasıl muhatap olduğunu belgeleyen kayda alınmış mülakatların kanıtladığı ise, ikizlere cinsel organları arasındaki farkların tarif ettirildiği, bu cinsel farkların birini oğlan, diğerini kız yaptığının tekrarlatıldığı ve neden Brenda’nın okulda Brian’dan daha az kavga ettiği üzerine fikir belirtmelerinin istendiği (“çünkü ben kızım,” derken duyuluyor Brenda, Money de teyit ediyor, “evet, sen bir kızsın!”). Burada gerici toplumsal cinsiyet rollerinin Money’nin toplumsal cinsiyet kimliği icadı ile birbirine karışmış olduğu çok açık.

Money’nin cinsel liberalizmine ve homoseksüellik konusundaki açık fikirliliğine rağmen, o ve John Hopkins’deki diğer araştırmacılar, cinsiyetlere ilişkin katı ikiciliğin pekiştirilmesini zararlı ya da gayrimeşru görmüyorlardı. Money yıllarca bu deneyi makalelerinde (Bruce/Brenda isimleri yerine) “John/Joan” olarak işledi ve cinsiyet değiştirmenin mümkün olduğu argümanını desteklemek için, toplumsal cinsiyet kimliği gelişimi başarılı olmuş gibi bir tablo çizdi. Bunun aksine, David Reimer onlarca yıl sonra, doktorların her şeyi mahveden ürolojik müdalaleleri nedeniyle karnındaki bir delikten nasıl işediğini anlatacaktı.

Erken dişi ergenliğe geçişinin parçası olarak göğüslerinin gelişmesi için ergenlik döneminde Brenda’ya (David) östrojen verildi. Klinik notları, bundan kısa süre sonra Brenda’nın (David) Money’nin vajina yaratmak için cerrahi operasyon önerilerini reddettiğini gösteriyor. On üç yaşından itibaren, Brenda artık kendini kız olarak tanımlamamaya ve intihar eğilimli depresyon duyguları bildirmeye başlamıştı. On dört yaşında, babası Brenda’ya (David) cinsiyet değiştirme sürecini anlattı. Brenda kısa bir süre sonra David ismini aldı ve bir erkek çocuğu olarak yaşamaya başladı. Yetişkinliğinin başında, David cinsiyet değiştirme müdahalelerini geri çevirme amaçlı tedaviler gördü. Bunlara testosteron enjeksiyonları, iki taraflı mastektomi (göğüs dokusunu aldırma) ve falloplasti (penis rekonstrüksiyonu) operasyonları dahildi.

Money, bu dönem boyunca, deneyi başarılı olmuş gibi makaleler yazmaya devam etti; oysa Brenda’nın, yani ilk adıyla Bruce’un, artık David olarak yaşadığını biliyordu. Money’nin deneyinin yıkıcı sonuçlarının kamuoyu tarafından öğrenilmesi ve araştırmasının düzmece olduğunun ortaya çıkması, ancak David Reimer’ın hayatını akademisyen Milton Diamond’a açmasından sonra oldu. David Reimer 2004’te 38 yaşında intihar etti. Önde gelen toplumsal cinsiyet teorisyeni Judith Butler, David’in hayatına son vermesinden kısa bir süre sonra, sanki ortada bir bilmece ya da büyük bir gizem varmış gibi, “Sorun onun toplumsal cinsiyeti miydi yoksa ‘kendisine bitmek bilmez acılar’ getiren ‘tedavi’ miydi bilmiyoruz,” yazacaktı.

Bugün Money’nin çalışmasını kullanan akademik literatürün cılız oluşu, metotlarının yaygın şekilde reddedildiği görüntüsünü verebilir ama sonuçları çok ağır olan bu bilimsel hataların etkisi, günümüzde hala toplumsal cinsiyet kimliği anlatılarının en büyük “bilimsel” (tabi eğer çocuklara yönelik tıbbi şiddete bilim denebilirse) kaynağını teşkil etmeye devam ediyor. Bunu en açık şekilde Charing Cross Gender Identity Clinic’in (Toplumsal Cinsiyet Kimliği Kliniği, GIC) durumunda görebiliriz. Bu klinik, Birleşik Krallık’taki en büyük, en tanınmış toplumsal cinsiyet kimliği kliniğidir. Charing Cross GIC, 1994’ten bu yana Money’nin meslektaşı Dr. Richard Green’i Araştırma Direktörü olarak istihdam etmektedir. Bu görevlendirme, Green’in ‘Sissy Boy Syndrome’ and the Development of Homosexuality (‘Hanım Evladı Sendromu’ ve Homoseksüelliğin Gelişimi) makalesini yayınlamasından yalnızca yedi yıl sonra yapılmıştı. Green önemli, sadece Money ile doğrudan bağı nedeniyle değil, Money’yi açıktan savunmuş olan tek meslektaşı olduğu için de. Green, bir BBC mülakatında şunları iddia edebilmişti:

“Geçmişe dönüp bugün elde ettiğimiz bilgilere baktığımızda, nasıl erkek veya dişi ya da oğlan veya kız olduğunuz hakkında o dönem bildiklerimize dayalı olarak, en azından cerrahi olarak bir penis oluşturmanın zorluklarını bilmenin avantajıyla, John Money’nin o zaman verdiği karar doğruydu. Ben olsam ben de aynı kararı verirdim.”

Başarısız olan Reimer deneyinin ve bundan elde edilen “bilgi ve tecrübenin” vardığı sonuç, toplumsal cinsiyet kimliğinin basitçe sosyal inşa olmayıp, doğuştan da geldiği idi. Psikoloji alanındaki hakim pozisyon, cinsel farkın beyinde de geçerli olduğudur. Batılı müesses psikolojide, yirmi yıl boyunca, erkek ve dişi beyinlerinin “farklı işlediğini” iddia eden bolca nörolojik araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalar, ana akım medyada yoğun şekilde pompalanmış ama Cordelia Fine gibi feminist yazarlar tarafından da eşit ölçüde yoğun şekilde karşı çıkılmıştır.

Oradan buraya nasıl vardık?

ABD’de ortaya çıkan bir kurgu olan toplumsal cinsiyet kimliği, denizleri aşıp tüm küreyi kapladı. Amerikan kültür emperyalizmi yeni bir olgu değil ama, toplumsal cinsiyet kimliği son on yıl içinde Birleşik Krallık’taki bu kadar çok kampusta tam olarak nasıl belirdi? Beşeri bilimler alanında, esasen Amerikan kampusları kaynaklı, toplumsal cinsiyet kimliği konusundaki bu konsensüs, son otuz yılda ana olarak, toplumsal cinsiyeti kapitalist patriyarkayı muhafaza eden daha geniş bir toplumsal ilişkiler sisteminin parçası olarak konumlandıran yapısalcı toplumsal cinsiyet anlatılarına karşı üstünlük sağlama peşindeki Kuir Teorisyenleri tarafından tesis edildi. Bu sistemsel yaklaşım, “performatiflik” ve “‘içimizden’ kaynaklanan özsel bir nitelik, onunla birlikte doğduğumuz bir şey olarak toplumsal cinsiyet” gibi kavramlar adına kenara atıldı.

Toplumsal cinsiyetin özsel ve içsel olduğu fikrinin yükselişi, yeni değil. Erkek ve dişi ruhlar olduğuna dair gerici inanç yüzlerce yıldır mevcut ve çoğu zaman cinsiyetli erkek veya dişi beyin nosyonlarıyla ifadesini buluyor. Feminist Mary Wollstonecraft’ın A Vindication of the Rights of Women (1792) kitabında ele aldığı da bu nosyon: “Dişi aklı diye bir şey yoktur. Beyin bir cinsel organ değildir. Öyle olsa dişi karaciğerden de söz edebilirdik.” Freud bile yüzyıl önce seksologların argümanlarına karşı yazılar yazdı ve Cinsellik Üzerine Üç Deneme’sinde (1905) feminen veya maskülen beyin fikrine karşı çıktı.

Ne yazık ki, bu fikirler ana akım söylemi domine etmeye devam ediyor. Beyinde var olan bir unsur ya da içsel bir öz olarak toplumsal cinsiyet fikri, Gendered Intelligence gibi gençlik hakları grupları tarafından benimsenip savunuluyor. Örneğin, Gendered Intelligence, The Corpse Project başlığı altında “Trans ruh” konulu etkinlikler düzenledi. Bugün cinsiyetli beyinler veya toplumsal cinsiyetli ruhlar konseptine veya aklın ya da beynin bedenden ayrı olduğu şeklindeki düalist iddialara karşı çıkmanın hala gerekli olması şaşırtıcı gelebilir ama Marksistler olarak cephaneliğimizde kilit bir teorik gelenek var, o da tarihsel maddecilik.

Marx 1852’de yazdığı, “Erkekler [Marx burada sadece “erkekler” demiş, yazar “ve muhtemelen kadınlar!” diye ekliyor, Ç.N.] tarihlerini kendileri yaparlar ama bunu dilediklerince yapmazlar; kendi seçtikleri koşullarda değil, halihazırda mevcut olan, geçmişten gelen ve aktarılan koşullarda yaparlar,” sözleriyle, kurulu toplumsal dünyanın bizi toplumsal ilişkiler üzerinden özneler olarak nasıl belirlediğinin daha genel bir anlayışına işaret ediyordu. Bu, toplumsal cinsiyetin “toplumsal olarak inşa edildiği” (bir toplumsal ilişkiler ve normlar sistemi olarak toplumsal cinsiyet, toplumsal olarak şekillenmekte, içinde yer aldığımız bir ağ oluşturmakta ve bizi toplumsal cinsiyetli özneler olarak oluşturmaktadır) şeklindeki maddeci anlayışla tam olarak birbirini tamamlamaktadır (Marksist bir anlayış, “ideolojiyi” bunun kilit bir yöntemi sayar). Özneler olarak, bizi çevreleyen dünyayı salt bireyler olarak belirlemeyiz.

Toplumsal cinsiyet, kapitalist patriyarka altında erkekler ile kadınlar arasındaki toplumsal ilişkilerin ve cinsel politikanın temelini oluşturan normlar sistemi ise (yani kadınların ev içindeki rolü ve bununla ilişkilendirilen pasiflik, ev içi alanın özel dünyasına uygunluk gibi feminenlik nitelikleri, erkeklerin ise dışa dönük ve iş yaşamının kamusal dünyasına uygun olmak gibi maskülen özelliklere sahip olduğu), mevcut toplumsal düzen için bu davranış kodlarını doğallaştırmanın [fıtrat] ve pekiştirmenin neden bu kadar önemli olduğunu görebiliriz. Toplumlarımızın cinsel ve toplumsal olarak yeniden üretimi için, kadınların ikincilliğinin/tabiiyetinin garanti altına alınması gerekir. Kadınların boyunduruk altında tutulmasını sağlamak için erkeklerin hakimiyeti tesis edilmelidir.

Toplumsal cinsiyet ideolojisinin, kendimizi ve toplumu anlamanın kaçınılmaz referans noktaları olarak feminenlik ve maskülenliğe (kadınların tabiiyeti ve erkeklerin hakimiyetine) sırtını dayamış çağdaş versiyonu, basitçe, patriyarkayı bugün olduğu haliyle kabul etmek için gereken yapı taşlarının yeniden düzenlenmiş halidir.

Feminen elbise veya feminen güzellik pratikleri ile kendini ifade eden erkeklerin kadın olarak görülebilmesi, kadınların feminen olduğu fikrinin yeniden tesis edilmesinden başka bir şey değildir. Kadınlar, yetişkin insan dişileri olarak, toplumsal cinsiyete dair ideolojik normlara hiçbir doğal yatkınlığa sahip değildirler ve radikal siyaset, feminenliğin, kadınların boyunduruk altında tutulması için dizayn edilmiş bir toplumsal inşadan başka bir şeymiş gibi kabul ettirilmeye çalışılmasını reddetmelidir. Benzer şekilde, erkeklere atfedilen, erkekliği inşa eden maskülenlik de eril tahakkümü doğal düzen olarak payandalar.

Kadınlar olarak feminenliği ve boyun eğmişliği reddedip kendi adımıza güç ve yetki istediğimizde, hatta spor gibi geleneksel olarak erkek faaliyetlerine katıldığımızda, bazen “erkek” ya da “erkek gibi” diye adlandırılıyoruz, sanki çevrelerine hükmetme ve çevrelerini yapılandırma kabiliyetine sadece erkekler sahipmiş gibi. Elbette, patriyarka altında, norm olan tam olarak budur; ama bunu normatif bir şeyden ibaret olmak yerine, doğalmış gibi görmemiz isteniyor. Toplumsal cinsiyet, eril tahakküm ve dişi boyunduruğu toplumsal düzenini sürdürmek için gereklidir.

Marksistler olarak yapabileceğimiz en doğru şey, “toplumsal cinsiyet”i bütünüyle reddederek gerçek anlamda toplumsal cinsiyet uyumsuz olmaktır.

OnTheWomanQuestion

Dünyadan Çeviri

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
https://devrimcidusun.org/wp-content/uploads/2021/04/1.png
Giriş Yap

Devrimci Düşün Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!