ANKARA – Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, İletişim Başkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığı’nın bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporları; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçe ve kesin hesabı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve Yatırım Ofisi Başkanlığı’nın Sayıştay raporları görüşmeleri devam ediyor.
CHP Milletvekili Mansur Kılınç, MİT ve Savunma Sanayisi’ne dair eleştirilerini sıraladı. Kılınç, teknoloji ve araç geliştirme konusunda hizmet üreten bu kurumun sarayın ailesiyle bağlantılı ve sınırlı bir çalışma yürütüldüğünü kaydeden Kılınç, “Teknolojik ihtiyaçların, güvenlik ihtiyaçlarının, araçlarının çeşitlendirilmesi gerekirken bir aile eliyle, saray ailesi eliyle yürütülmesinin de Türkiye’de önemli bir güvenlik riski oluşturduğunu tespit etmek gerekiyor” dedi.
MİT’İN YENİ BİNASINI SEZGİN BARAN KORKMAZ’IN ŞİRKETİ YAPMIŞ
Milli İstihbarat Teşkilatıyla ilgili asıl değerlendirmesini Genel Kurul sürecine sakladığını ifade eden Kılınç, “İstanbul Cumhuriyet Savcılığının kararıyla Sezgin Baran Korkmaz hakkında daha sonra bir kırmızı bülten çıkarıldı. Ve Türkiye’de kırmızı bültenle aranan ve iadesi istenen bir kişinin şirketinin aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı yeni binasının yapımını üstlenen kuruluşun sahibi olduğunu da bir kez daha ifade etmek gerekiyor” diye belirtti.
İYİ Parti Milletvekili Fahrettin Yokuş da Devlet Arşivleri ve Millî Saraylar İdaresi’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürlüğü’ne bağlanmasını eleştirerek, “Allah Allah, devlette böyle bir yönetim var mı? Niye Diyanet İşleri Başkanlığını bağlamadınız veya diğer birimleri niye bağlamadınız? Böyle bir devlet yönetimi var mı yani Özel Kalem Müdürü’ne bağlı birimler olabilir mi? Ama siz bunu da yaptınız” dedi.
‘ON BİNLERCE ERDOĞAN RESMİNİ NE YAPACAKSINIZ?’
Devlet kurumlarında 40 yıl memurluk yaptığını vurgulayan Yokuş, “1978’den 2018 başına kadar, 7 Cumhurbaşkanı gelmiş geçmiş; hiçbir kurumda Atatürk’ümüzün resminin yanında Cumhurbaşkanı resmi olmadı ama şu anda her yerde Cumhurbaşkanının resimleri. Hatta bırakınız adliyelerde, bırakınız Emniyette, hatta Emniyette vatandaşın müracaat ettiği danışmalarda bile Tayyip Erdoğan’ın resimleri yani kuruma ilk giren Sayın Cumhurbaşkanını görüyor. Bu kadar Cumhurbaşkanı geldi geçti, yarın Sayın Cumhurbaşkanımız da gelip geçecek, ne yapacaksınız o binlerce, on binlerce resmi, ne yapacaksınız?” diye sordu.
ÖNCE DIŞ MİHRAKLAR DEDİ, SONRA PANDEMİ
MHP Milletvekili Mustafa Baki Ersoy ise konuşmasında ekonomideki krizi dış güçlere bağladı. Askeri ve diplomatik başarılara karşı doların yükseldiğini iddia eden Ersoy, “Ekonomik Kurtuluş savaşı” içerisinde olunduğunu savundu. Dış güçlerin müdahalesiyle kriz yaşandığını savunan Ersoy, konuşmasının devamında ise ekonomideki gelişmelerin ve olumsuz yansımaların sebebini ise pandemi olduğunu belirtti. Türkiye’nin “ekonomik meselesi yok” diyen kimsenin olmadığını ifade eden Ersoy, muhalefetin erken seçim çağrılarını ve dolar yükselişini de bir kez daha dışarıdan tek merkezden yapılan müdahale olarak anlattı.
KABOĞLU: TOPLUMUN ÖZ GEÇMİŞİ YOK EDİLMİŞTİR
CHP Milletvekili İbrahim Kaboğlu ise demokratik hukuk devletinin anayasasını 8 başlıkta açıklanabileceğini belirtti. Kaboğlu, hukuk devleti olmadığına dair Türkiye’de olmayan 8 başlığı ise şöyle sıraladı: “Bu anayasa değişikliğiyle demokrasinin asgari koşulu olan erkler ayrılığı askıya alınmıştır. Denge ve denetim mekanizmaları kaldırılmıştır. Halk egemenliğinin varlığının asgari bir gereği olan hesap verebilirlik ilkesi yok edilmiştir. Demokratik toplumun temeli olan siyasal ifade özgürlüğü ve siyasi partiler arasında eşit rekabet, Cumhurbaşkanının parti genel başkanı olması ve yargının bağımsızlığını yitirmesi sonucu ortadan kalkmıştır. Keyfî şekilde koyulup kaldırılan, yorumlanan, uygulanan ya da uygulanmayan kurallar yüzünden hukuki belirlilik ve öngörülebilir ilkeleri kaybolmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargı, bağımsızlığını yitirmesi sonucun da bizzat bir hak ihlali kaynağına dönüşmüştür. Kamu hizmetine girmede kanun önünde eşitlik ve liyakat ilkeleri etkisiz kılınmıştır. Anayasa, toplumda, hukuka olan inanç ve saygıyı yok edecek ve ölçüde iç tutarlılığını yitirmiştir. Yani bu değişiklikte, aslında, 2017 Anayasa değişikliğiyle, OHAL değişikliğiyle, geçiş süreciyle ve uygulamasıyla bir toplumun öz geçmişi yok edilmiştir.”
‘BİR ÜLKE İÇİN MARKA KAVRAMI KULLANILABİLİR Mİ?’
HDP Milletvekili Rüştü Tiryaki ise İletişim Başkanlığı bütçesinde sarf edilen “marka” kelimesi üzerinden eleştirilerini sıralayarak, şunları söyledi: “Bir ülke için ‘marka’ kavramı kullanılır mı? Konuşmamda İletişim Başkanı’nın hukuka aykırı olarak izinsiz, ruhsatsız olarak yaptığı inşaatlardan da kendisinin ve eşinin aldığı birkaç maaştan da söz etmeyeceğim. Kuşkusuz, bunlar da vatandaşın vergisinden elde edilen gelirler olduğu için hepimizi ilgilendirir ama bundan bahsetmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim: Bir bürokrat olarak bu yaptıkları hukuka saygısızlığını, etik değerlere kıymet vermemesini gösterir diye düşünüyorum, o kadar. İletişim Başkanlığının 2021 yılı bütçe başlangıç ödeneği 422 milyon 754 bin TL’ydi, 2022 yılı bütçe başlangıç ödeneği ise 680 milyon 127 bin TL yani yüzde 60, 88 oranında artırılmış.
İLETİŞİM BAŞKANLIĞI PROPAGANDASIYLA MI KAZANMAK İSTİYOR?
Bildiğim kadarıyla hiçbir bakanlığa bağlı ilgili veya ilişkili kurumun bütçesi bu kadar arttırılmadı. İletişim Başkanlığı’nın bütçesini neden bu kadar artırdınız? Hükûmet kaybettiği toplumsal desteği İletişim Başkanlığının propagandalarıyla mı kazanmak istiyor? İletişim Başkanlığı bir kamu kurumu mu, yoksa bir partinin siyasi temsilcisi mi? Şimdi İletişim Başkanlığının da başında ki kişinin de bu bütçeyi hak etmediğini, bırakınız iletişimi propaganda işini bile beceremediğini düşünüyorum. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın en son tedavi sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nde Beyaz Saraydan yayımlanmış rapor var, 6 sayfalık, içinde her şey var; kardiyoloji konsültasyonuna, EKG’ye, ekokardiyografiye, ortopediye ve diğer bölümlere gönderilmiş bunların konsültasyon sonuçlarına, tansiyonuna, ateşine, nabzına kadar her bilgi var ve sonunda hangi ilaçlar verilmiş, ne önerilmiş Beyaz Saray tarafından imzalanmış ve yayımlanmış, bütün kamuoyuna duyurulmuş. Bizde de Sayın Cumhurbaşkanı bir sorun yaşadı, buna ilişkin İletişim Başkanlığı bir bilgi vermedi. İletişim Kurumu Başkanı bir ‘tweet’ atmış ‘Sayın Cumhurbaşkanı yürüyebiliyor’ Altına da şunu yazmış: ‘Dosta güven, düşmana korku’ İşte, sorun bu.
‘SARI BASIN KARTI YENİLEME ADIYLA KARTLARI İPTAL ETTİ’
Basın kartı sorununa da değinen Tiryaki, “Basın kartlarının yenilenmesi adı altında sarı basın kartlarının tamamını iptal etti, bunun yerine ‘Renk değiştiriyoruz, turkuaz kart veriyoruz’ dedi ama bu arada basın örgütlerinin başkanları ve yöneticileri de dâhil olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan önce gazeteciliğe başlamış yüzlerce kişiye turkuaz basın kartı verilmedi. Kimin gazeteci olduğuna, kimin gazeteci olmadığına bir Hükûmet, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir başkanlık değil, ancak gazetecilerin örgütleri karar verebilir. Dolayısıyla, bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
‘GAZETECİLER YARGILANIYOR’
HDP’li Şevin Coşkun da gazetecilerin üzerindeki baskılara değindi. Coşkun, “İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kitabı için Times Meydanı’na reklam veriyor, troll ağlarına milyonlar aktarıyor. Ama gazetecilik yapanlara reva ne görülüyor? Gözaltı ve tutuklama. En son, Mezopotamya Ajansı Muhabiri Emrullah Acar 19 Kasım’da gözaltına alındı ve yaptığı haberler gerekçesiyle dört gün gözaltında tutuldu. Dicle Fırat Gazeteciler Cemiyetinin verilerine göre, şu an 63 gazeteci cezaevinde. Türkiye’de kimin gazeteci olduğuna bizzat iktidar karar veriyor. Kart verilmeyen gazeteciler yargılandıkları davalarda ‘Gazeteci değildir’ iddiasıyla ceza alıyor” ifadelerini kullandı.