ANKARA – Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, katıldığı bir televizyon programında, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına ilişkin, “Yapılan çağrıya kulak verilmeli ve tarihi bir fırsat olarak bunun görülmesi gerekiyor. Örgüt bunu kendisine zemin olarak alıp kendisini feshetme sürecini başlatmalı” dedi.
Fidan, Suriye’de geçici hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmaya dair, “Biz Suriye devletinden ne bekliyoruz, Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor. Ama buna mukabil oradaki terör yapısının ortadan kalkması, silahlı unsurun bütün imkan ve kabiliyetlerini devlete teslim etmesi gerekli” ifadelerini kullandı.
Fidan, Alevilerin yoğunlukla yaşadığı Suriye’nin güneyindeki çatışmalar bağlamında Türkiye’nin bir pozisyon alabileceğine ilişkin, “Üzücü olan şu, Türkiye’de bazı çevrelerin ucuz bir siyaset dili kullanarak yakın çevremizde olan bir takım gelişmelerin Türkiye’ye aynasını tutması, burada özdeşleştirmeye gidilmesi ve bunu başka bir yerin gerilimini Türkiye’de bir taban bulmaya yönelik bir siyasi operasyona dönüştürmesi talihsiz bir yaklaşım” dedi.
“İleriye yönelik döşenmiş mayınlar olabilir”
Fidan, Suriye ile SDG arasındaki anlaşmaya dair şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bizim en baştan beri söylediğimiz şuydu, 8 Aralık’tan itibaren, yeni Suriye yönetiminin YPG işgaline ve korsanlığına son verecek inisiyatifi ele alması gerekiyor. Türkiye olarak Cumhurbaşkanımızın da çizdiği strateji buydu.
Her zaman için yeni yönetime telkinimiz Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi fevdakale önemli, Cumhurbaşkanımız için de Türkiye için de. Esad döneminde Suriye Kürtlerine haklar verilmemişti. Bunun hayata geçmesi konusunda Cumhurbaşkanımızın telkinleri olmuştu, ben o dönem MİT Müsteşarı idim, birkaç defa beni de gönderdi, Beşar Esad ile konuştuk. Şimdi tarihi bir tarihi fırsat var. Suriye’deki yeni yönetimin Suriye’deki Kürtlere eşitlik haklarını vererek buradaki zulmü ve tarihsel haksızlığı artık gidermesi önemli. Buna mukabil bölgede gayriresmi olan terör faaliyetlerine bulaşan bütün silahlı unsurların tekrar denklem dışına çıkması hayatın normale dönmesi, artık Kürt, Arap, Türkmen, Hristiyan, Sünni, Nusayri bütün nüfusların normal bir hayata dönmesi elzem. Bölgemiz gerçekten çok çekti. Artık 21’inci yüzyıldayız. Herkesin mutluluğu ve refahı yaşadığı bir dünyada bizim burada hâlâ sınırımızın yanıbaşında silahların kan kusması kabul edilebilir bir şey değil.
Biz Türkiye olarak ulusal güvenliğimizi çok yakından takip ettiğimiz için profesyonel şekilde oradaki gelişmeleri takip ediyoruz, Suriye’deki arkadaşlarımıza da söyledik. Bizi için hassas olan güvenlik ile ilişkin konular var. Bunların detaylarına burada girmeye gerek yok, onları da kendilerine anlattık. Özellikle YPG ile ilgili olan konularda başta provokasyon olmak üzere ileriye yönelik tezgahlar olmak üzere her şey gündemde olabilir. İyi niyetle imzalanmış olan bir anlaşma varsa gereği yapılsın. Ama birtakım orada sorunlar ileriye döşenmiş mayınlar olabilir. Biz Türkiye olarak bunu kendi açımızdan çok yakından gözetliyoruz, bakıyoruz. İnşallah çok fazla kan dökülmeden sulh içinde normal hayata geçiş olur, terör biter. YPG’nin işgali altındaki yerlerden Araplar kurtulur. Herkes kendi yerine döner. Kürtler kendi köylerine döner, Araplar kendi köylerine döner, Türkmenler döner ve hayat normale döner. İstediğimiz bu. Ama devlet ordusu, polisi dışında başka unsurların elinde silah bulunduğu, bu silahla bir yeri işgal ettiği, orada kanunsuz güç kullandığı bir ortamda tabii ki bir çatışması kaçınılmaz.”
“Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor”
SDG’nin geleceğiyle ilgili Fidan şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir defa YPG’nin tamamıyla orduya katılacağı, böyle bir bütünlükçü bir yapının olmayacağı, bu konuda kendileri bir anlayış eksikliği hissetmiyorlar.
Orada devlet entegrasyonuyla ilgili konular var. İleriye dönük mayınlar derken bunları kastettik. Yaptığımız toplantıda da gündeme getirdiğimiz konular da, bizim için hassas olan konuları gündeme getirdik. Biz Suriye devletinden ne bekliyoruz, Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor. Ama buna mukabil oradaki terör yapısının ortadan kalkması, silahlı unsurun bütün imkan ve kabiliyetlerini devlete teslim etmesi gerekli.
İhtiyatlı iyimserlik meselesi. İyimserliği biz şu açıdan söylüyoruz, iyi olana sürekli bir fırsat verilmesi lazım. Biz yöntem olarak kan, savaş üzerinden bir pozisyonu ilerletelim diye bir yöntem arayışımız yok. Mümkünse son çare olsun, mümkünse hiç olmasın. Ama şunun bilinmesi gerekiyor. Yıllardır terörle her türlü mücadeleyi vermişiz, hâlâ veriyoruz, bu konuda Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bir irade var, aldığı riskler var. Bundan sonra da biz bu konuda geri adım atmayacağız. Diğer taraftan Cumhurbaşkanımız aynı zamanda büyük bir demokratik hareketin lideri olduğu için oradaki insanların demokratik haklarının verilmesi konusunda da hassasiyetimiz var. Teröre karşı nasıl dik duruyorsak insanların haksızlığa uğratılmasına aynı duruşumuz var.”
“Otonomi veya özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz”
Anlaşma maddelerinin farklı yorumlanmasına ilişkin Fidan şöyle konuştu:
“Orada otonomi veya özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz. Bu, çağdaş ve iyi bir şey de değil. Özellikle bizim coğrafyamızda hiç iyi bir şey değil. Birisini otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona zaten farklı muamele ediyorsunuz. Ben şunu hiç anlayamamışımdır, belli siyasi çevrelerin yıllar içinde geliştirdiği belli bir dilin farkında olmadan Kürtleri azınlık yapmaya doğru itmeye çalışması, bunun kime ne menfaat getirdiğini ben hiçbir zaman için anlayamadım. Bu, o halka iyilik değil. Burada hiç kimsenin kendisini azınlık hissetmeden ama eşit imkanlardan istifade ederek daha büyük bir refahın özel bir parçası olduğunu hissetmesi. Bizim yaşadığımız coğrafyada bir yeri otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona ayrı muamele edersiniz, geri kalan refahtan istifade etmez. Buna hiç gerek yok. Suriye büyük bir ülke. Ben böyle bir anlayışın olduğunu düşünmüyorum, Suriye’deki yönetimin de böyle bir anlayışı yok. Oradaki talebin de ben bu yönde olduğunu düşünmüyorum.”
“Yapılan çağrıya kulak verilmeli”
PKK’nın gerçekten sonu gelip gelmediğine ilişkin Fidan şöyle konuştu:
“İmralı’dan yapılan çağrıyla örgütün kurucu liderinin örgütün kendisini feshetmesi zamanının geldiğini ve geçtiğini çok açık bir şekilde söyledi. Bu mevcut gerçeklerle de örtüşen bir konu. Türkiye gibi demokrasinin hüküm sürdüğü bir ortamda insanların silah kullanarak teröre başvurmalarının hiçbir karşılığı yok. Bunun son bulması fevkalade önemli Umarız bu çağrıya kulak verir örgüt. Biz bunu zaten devlet olarak, siyaset olarak yıllardır söylüyoruz.
Son 15 yıldır Türkiye’deki demokratik ortamın meyvelerini verdiği alan olarak söylüyorum, bunu görmeyip hâlâ eski metotlarla, Soğuk Savaş dönemine devam eden bir yapının kendisini çoktan sorgulaması ve feshetmiş olması gerekirdi. Aslında 2013’te bu sürece girilmişti, oluyordu. Ama Suriye’deki birtakım fırsatları varmış gibi göstererek örgütü kandırdılar. Bunca yıl kaybedildi. O zaman aklını çelen bölgesel aktörlerin kimler olduğunu örgüt kendisi biliyor.
Olayın mücadeleye bakan yönünde Türkiye 10 sene öncesine nazaran katbekat ileride. Bu süreçte geliştirdiğimiz yeni teknolojiler, stratejiler, anlayışlar, perspektifler var. Bunları çok yoğun emeklerle ortaya koyduk. Sadece terörle mücadeleye değil aynı anda birden fazla savaşın hep içinde olduk.
Bugüne gelecek olursak, yapılan çağrıya kulak verilmeli ve tarihi bir fırsat olarak bunun görülmesi gerekiyor. Örgüt bunu kendisine zemin olarak alıp kendisini feshetme sürecini başlatmalı. Çünkü örgütün dışarıda liderlik görevini yürüten kadrolarının belli bir noktaya kadar talimat verme, yürütme imkanları vardı. Ama belli konuların kararını almak onlara düşmüyordu. Kurucu iradenin bu yönde talimat vermesi önemli.
“DEM uzun süredir bir vesayet altında siyaset yapmaya çalışıyor”
Artık örgüt yöneticilerinin de İmralı’dan gelen çağrıya kulak verip bundan kurtulması gerekiyor ki, siyasi ayak da bir vesayetten kurtulsun. Şu anda DEM uzun süredir bir vesayet altında siyaset yapmaya çalışıyor, aslında siyaset de yapamıyor. Bir talimat şeyi var. Örgütün silahlı terör unsurlarının vesayeti altında siyaset yapmaya çalışan bir unsur var. Burada hiçbir zaman gerçek bir siyasi dilin, gerçek bir siyasi problemin, metodun ortada olduğunu söylemek mümkün olmuyor.
Ben inanıyorum ki bu fırsat penceresini değerlendirirlerse, Türkiye ve bölge için büyük bir açılım olur. Ama bunu değerlendirmeme yolunda bir adım atarlarsa, başkaları bunların aklını çelerse 2013’te çeldikleri gibi kendi bilecekleri iş. Biz her türlü senaryoya hazırız.
ŞAM’DA NELER KONUŞTULAR?
Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ile dün Suriye’nin başkenti Şam’a yaptığı ziyarete ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Yeni yönetim ve Suriye halkı arkasında ülkeyi yokluğa, imkansızlığa, açlığa bırakmış bir liderin kalıntısıyla başbaşa kaldılar. Şu anda sistem kendini yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyor, devletiyle, milletiyle. Hem uluslararası toplumun hem de komşuları olarak bizlerin her türlü desteğine ihtiyacı var. Bizim bu tarihi mesuliyetimiz, yanıbaşımızda bulunan kardeşlerimize yardım etmek, modern bir devlet imkanını kullanarak profesyonel bir şekilde onlara her türlü desteği getirmek önemli.
“Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var”
Diğer taraftan Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var, özellikle başta güvenliğimiz olmak üzere. Suriye’nin içinde bulunduğu belli şartları suistimal eden terör örgütleri vardı. O konuları görüşmek, mevcut gelişmeleri gözden geçirmek ve iki ülke arasındaki diğer gündeme gelmesi gereken bazı konular var, enerji ve diğer yardım konuları, bunların hepsini ele aldık. İyi ve verimli bir ziyaret oldu. Beraberimizde sayın Savunma Bakanımız vardı, MİT Başkanımız vardı. Bu konularda da çok detaylı, önemli görüşmeler yaptık.”
“Normal hayata dönülmeden mültecilerin dönmesi mümkün değil”
Fidan, Suriyeli mültecilerle ilgili şunları kaydetti:
“Normal hayata dönülmeden gerek Türkiye’de bulunan gerek civar ülkelerde bulunan mültecilerin dönmesi de mümkün değil. Bu bir süreç alacak. Şu anda belirli gelişmeleri az da olsa görüyoruz. Daha 3 ay oldu. Önemli olan güvenliğin, istikrarın sağlanması, tesis edilmesi. Bu zemin üzerine tabii ki ekonomik gelişme, temel hizmetlerin götürülmesi konusu da ağır ağır bina edilecek. Bu konuları da çok sistematik bir şekilde ilgili Bakan arkadaşlarımız da takip ediyorlar.
Gündemimizde olan konuların başında geçtiğimiz hafta Ürdün’deydik. Ürdün’de Türkiye’nin çerçevesini önceden oluşturduğu DEAŞ’ a karşı mücadele platformunun temelleri atıldı. Suriye bunun önemli ayağı. Çünkü Suriye’de ve Irak’ta DEAŞ’ın tekrar neşvünema bulmaması fevkalade önemli. Bununla ilgili görüşmelerde bulunduk. Yeni mekanizmanın teknik özellikleri, parametreleri nasıl olabilir ona biraz baktık.
Şam yönetimi ile YPG arasında varılan anlaşmanın üzerinden geçtik. Özellikle Türkiye olarak bizim ne türden endişelerimiz var, ne türden sorularımız var, onları kendileriyle görüşme imkanımız oldu. Bölgesel diğer güvenlik konularına yakından baktık.”
“Provokasyon uyarısında bulunmuştuk”
Suriye’nin güneyindeki çatışmalara ilişkin Bakan Fidan şöyle konuştu:
“Provokasyon uyarısında bulunmuştuk. Maalesef bu ne ilk provokasyon olacak ne son provokasyon olacak. Önemli olan bu türden provokasyonlara karşı alacağınız idari ve siyasi tedbirler, öncesinde, esnasında ve sonrasında. Bu provokasyon özellikle Nusayri kesimin provoke edilmesine yönelik bir proje olduğunu görüyoruz. Eski rejim unsurlarının bir tuzakla hükümet birliklerine saldırması, belli miktarda askeri öldürmeleri ve akabinde ortaya çıkan sivil unsurların da karıştığı iki taraftan bir konu. Özellikle Nusayri ve Sünni hassasiyetinin bulunduğu bir yerde, yakın tarihinde bazı acıları yaşamış bir toplumun, yaraları bu kadar tazeyken aslında provokasyona açık bir yaranın olduğu ortada. Güzel olan şey şuydu, 8 Aralık’tan itibaren birçok şeyde aslında yeni yönetimin ve bağlılarının büyük bir saldırıya, Nusayri, sivil kesime yönelik rövanşist yaklaşıma gideceğini düşünürken bu olmadı. İlk hafta olmadı, ikinci hafta olmadı, birinci ay olmadı, ikinci ay olmadı, üçüncü ay olmadı, yeni yönetim ne dediyse gerçekten arkasında durdu.
Yeni yönetim böyle bir rövanşist tavra girmeyince gerçekten aklıselim, makul, herkesi kucaklayan, yaraları bir an önce sarmaya odaklı bir yaklaşım sergileyince bu sefer umduğunu bulamayan belli çevreler provokasyonu kendileri örgütlediler. Bunun ne manaya geleceğini biliyorlar. Bu provokasyonun hemen arkasında özellikle Suriye’de Ahmet Şara yönetiminin çıkıp ‘Bunların sorumlularını bulacağız, hem Nusayri olsun hem Sünni olsun bütün vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımızdır. Burada sivil ölümlerini, sivil katliamlarını asla kabul edemeyiz’… Bir mekanizma oluşturması önemliydi. Ben ve arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde aynı yaklaşımın devam ettiğini gördük. Türkiye olarak bizim baştan beri nasihatimiz bu. Anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir ülkenin bütün vatandaşlarına eşit muameleye gitmesi ve bütün toplumun kesimlerinin birbirini kucaklamasının esas olduğu bir anlayıştan söz ediyoruz. Ben o anlayışın kabul gördüğünü düşünüyorum. Toplumsal yaralar çok taze olduğu bunların provokasyona müsait olan bir yönü de var. Hikmetli olan davranış da bu provokasyondan uzak durulması gerekiyor.”