“İsrail’e silah satışını haklı çıkaracak hiçbir ahlaki argüman yok” başlıklı makalede, İsrail’in bu silahları Filistinlilere karşı ayrım gözetmeksizin kullanacağını gösterdiğini belirterek “Batı’nın halen neden bunları tedarik etmeye devam ettiği” sorusunu yöneltti.
Lawlor, “İnsan haklarının evrenselliği ilkesine saygı duyan devletlerin İsrail’e silah satmaya devam etmesini haklı çıkaracak hiçbir ahlaki argüman bulunmuyor” dedi.
BM raportörü olarak yaptığı çalışmalar sırasında Filistinli insan hakları savunucularının, kendisine “İsrail’in bu tür silahları Filistinlilere karşı ayrım gözetmeksizin kullanacağını defalarca göstermiş olması” nedeniyle bu tür satışlara yasak getirilmesinin önemini vurguladıklarını kaydetti.
“İdeolojik argümanlar vicdana aykırı”
Raportör Lawlor, silah satışlarının devam etmesine yönelik ideolojik argümanların, İsraillilerin hayatının değerini Filistinlilerin hayatının değerinden üstün tuttuğu sonucuna vardığına dikkati çekerek bunun, “vicdana aykırı” olduğunu ifade etti.
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yılı dolayısıyla Aralık 2023’te 150’den fazla ülkenin bu hakları nasıl hayata geçireceklerine dair taahhütte bulunduğunu hatırlatan Lawlor, en güçlü taahhütlerden bazılarının ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Kanada’dan geldiğini anımsattı.
Buna karşın Lawlor, aynı devletlerin, insan hakları ve insan hakları savunucuları için “yıkıcı sonuçlar doğuracak şekilde İsrail’i silahlandırmaya devam ettiğine” dikkati çekti:
“2013-2022’te İsrail’e yapılan silah satışlarının yüzde 68’i ABD’den geldi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 4 ay önce ‘Çok fazla Filistinli öldürüldü’ dedi. Ancak Filistinlilerin ölümü ile ABD’nin silah tedariki arasındaki bağlantıyı kuramadığı anlaşılan Biden yönetimi, İsrail’e silah tedarikini istikrarlı şekilde sürdürdü.”
Lawlor, benzer şekilde, El Cezire tarafından aktarılan Almanya Ekonomi Bakanlığı verilerine göre, Almanya’nın geçen yıl İsrail’e askeri ihracatını bir önceki yıla kıyasla yaklaşık 10 kat arttırdığına dikkati çekti.
“Bu aynı zamanda gazetecilere yönelik bir savaş”
Lawlor, İsrail’in Gazze’de bazı insan hakları savunucularını açıkça hedef almış olabileceğini belirterek bunlar arasında, yaşanan dehşete tanıklık ederek yaratılan yıkımın boyutlarının anlaşılmasına yardımcı olan gazetecilerin de yer aldığını yazdı.
İsrail askerleri tarafından kimlikleri açıkça tespit edilebilen gazetecilerin hedef alındığına dair ellerine ulaşan bilgilerin, çatışmanın haberleştirilmesini engellemek ve eleştirel haberciliği susturmak için “kasıtlı strateji izlendiğini” gösterdiğini aktaran Lawlor, şöyle devam etti:
“Gazze’deki bazı gazeteciler, basın yelekleri ve kasklarıyla açıkça görülebilecek şekilde savaşı takip ederken iş başında öldürüldü ve bazılarının saldırılardan önce ölüm tehditleri aldığı bildirildi. Bu, aynı zamanda gazetecilere yönelik bir savaştır. BM raporlarına göre 7 Ekim’den bu yana Gazze’de 122’den fazla gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü.”
Lawlor, ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve Almanya’nın, Medya Özgürlüğü Koalisyonu’nun üyeleri ve medya özgürlüğüne ilişkin küresel taahhüdün imzacıları olduğunu anımsatarak bu taahhüde göre medya özgürlüğünü yurtiçinde ve yurtdışında desteklemeleri gerekliliğine işaret etti.
Ukraynalı gazetecileri tebrik etmişti
ABD’nin kamu diplomasisi ve halkla ilişkilerden sorumlu müsteşarının, yakın zamanda Ukraynalı gazetecilerin çalışmalarını tebrik eden konuşma yaptığını hatırlatan Lawlor, ABD’li müsteşarın, “Sahada neler olup bittiğini gösteren sesleri yükseltmeye, güçlendirmeye, savunmaya ve onlara kaynak sağlamaya devam etmek bizim taahhüdümüzdür” dediğini aktardı.
Sesler Filistinlilere ait olduğunda, bu taahhütlerin dile getirilmediğini vurgulayan Lawlor, gazetecilerin yanı sıra sağlık çalışanlarının da İsrail silahlarıyla öldürülen veya yaralananlar arasında bulunduğu ve bunun “sağlık çalışanlarına yönelik de bir savaş” olduğunu kaydetti.
“Uluslararası insan hakları mimarisi çatırdıyor”
Gazze’de yaşananlar göz önüne alındığında, insan haklarının geliştirilmesi ve korunması konularında nasihat veren Batılı devletlerin, diğer devletler tarafından eleştirilmeye başlandığına işaret eden Lawlor, sözlerini şöyle tamamladı:
“Uluslararası insan hakları mimarisi, kurallara dayalı bir düzeni desteklediklerini iddia eden ancak İsrail’e daha fazla masum Filistinliyi öldüren silahlar sağlamaya devam eden ülkelerin ikiyüzlülüğünün ağırlığı altında çatırdıyor. Her şeyden önce bu, insan haklarına karşı bir savaştır.”