20. yüzyıl, işçi sınıfının tarih sahnesinde bir özne olarak yükseldiği, kapitalizmin krizlerine karşı grevler, direnişler ve devrimlerle toplumu dönüştürme potansiyelini ortaya koyduğu bir çağdır. Kapitalizmin sömürü mekanizmaları, ekonomik krizler ve emperyalist savaşlarla derinleşen çelişkileri, işçi sınıfını devrimci güce dönüştürdü.
Karl Marx’ın Komünist Manifesto’da belirttiği gibi:
“Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur, ama kazanacağı bir dünya vardır.”
Bu yazı, 20. yüzyılın işçi sınıfı hareketlerini, öne çıkan grev ve direnişleri, kapitalizmin krizlerini ve işçi sınıfının devrimci potansiyelini devrimci bir bakış açısıyla ele alıyor.
İşçi Mücadelelerinin Keskinleşmesi
Kapitalizm, doğası gereği krizlere gebedir. Marx’ın Kapital’de analiz ettiği gibi, sermaye birikimi, aşırı üretim krizlerine ve emek-sermaye çatışmasının keskinleşmesine yol açar. 20. yüzyıl, bu krizlerin en yıkıcı örnekleriyle doluydu: 1929 Büyük Buhranı, iki dünya(paylaşım) savaşı ve sömürgecilikle beslenen emperyalist çatışmalar, işçi sınıfını harekete geçiren maddi koşulları yarattı.
1929 Buhranı, milyonlarca işçiyi işsizlik ve yoksullukla yüzleştirirken, kapitalizmin istikrarsızlığını gözler önüne serdi. Bu kriz, ABD’de işçi sendikalarının güçlenmesine ve Avrupa’da sosyalist hareketlerin yükselişine zemin hazırladı. Lenin’in Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’nda belirttiği gibi:
“Kapitalizm, tekelci aşamaya ulaştığında, krizler daha derin ve yıkıcı hale gelir.”
Bu krizler, işçi sınıfının yalnızca ekonomik talepler için değil, aynı zamanda sistemin kökten değişimi için mücadele etmesini tetikledi.
Öne Çıkan İşçi Sınıfı Hareketleri ve Direnişler
Britanya’nın Büyük İşçi İsyanı
İşçi İsyanı, 1910 ile 1914 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine giden yıllarda Britanya’yı kasıp kavurdu. Bu, ülkenin şimdiye kadar yaşadığı en sürekli, dramatik ve şiddetli endüstriyel militanlık [Sanayi proletaryasının mücadeleciliği] ve toplumsal çatışma patlamalarından biriydi. Grev faaliyetinde yaklaşık yirmi yıllık göreli bir durgunluğun ardından, 1889-1891’deki “yeni sendikacılık” yükselişini çok aşan bir ölçekte hızla yayılan ani ve beklenmedik bir patlama oldu.
Grev dalgası, ekonominin stratejik açıdan önemli alanlarında (section) bir dizi büyük çaplı anlaşmazlığı içeriyordu. 1910-11’de Güney Galler kömür sahalarında uzun süren grevi, 1911 yazında denizcilerin, liman işçilerinin ve demiryolu işçilerinin ulusal grevlerinin yanı sıra Liverpool’daki ulaştırma grevi izledi. 1912’de ulusal madenciler ve Londra ulaştırma işçileri grevleri, 1913’te bir dizi iç bölgedeki [Midlands] metal işçileri grevi ve Dublin ulaştırma işçileri lokavtı, 1914’te ise Londra inşaat işçileri lokavtı vardı.
Sanayi işgücünün önemli bir azınlığı, daha yüksek ücretler, daha iyi çalışma koşulları ve sendikal örgütlenme için [birbirinden farklı] 460 grevde yer aldı. Kadın işçiler bir dizi grevde aktif ve önemli bir rol oynadılar ve Fabiancı çift Sidney ve Beatrice Webb’in “İşçi dünyasında isyan ruhu” olarak tanımladıkları bu şey, Eylül 1911’de okul öğrencilerinin grevlerine bile yayıldı.
1917 Ekim Devrimi (Rusya)
20. yüzyılın en büyük işçi sınıfı zaferi, 1917 Ekim Devrimi’ydi. Petrograd’daki fabrika işçileri, Bolşeviklerin önderliğinde sovyetler aracılığıyla örgütlendi ve Çarlık rejimini devirdi. İşçi sınıfı, köylülerle ittifak kurarak tarihin ilk sosyalist devletini kurdu. Lenin’in Devlet ve Devrim’deki şu sözü, bu hareketin ruhunu yansıtır:
“Devlet, bir sınıfın diğerini baskı altına aldığı bir araçtır; işçi sınıfı, bu aracı ele geçirerek sömürü düzenini ortadan kaldırabilir.”
Ekim Devrimi, işçi sınıfının yalnızca çalışma koşullarını iyileştirmekle yetinmediğini, aynı zamanda toplumu yeniden inşa edebileceğini kanıtladı.
1936-1937 Flint Oturma Grevi (ABD)
ABD’de, 1929 Buhranı’nın yarattığı yoksulluk ve işsizlik, işçi sınıfını radikalleştirdi. 1936’da Michigan’daki General Motors fabrikalarında başlayan Flint Oturma Grevi, işçilerin fabrikaları işgal ederek üretimi durdurmasıyla tarihe geçti. İşçiler, sendika hakkı ve daha iyi ücretler için mücadele etti. Polise ve şirket milislerine karşı direnen işçiler, Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası’nın (UAW) tanınmasını sağladı. Bu grev, kapitalizmin en güçlü kalesinde bile işçi sınıfının örgütlü gücünün etkili olabileceğini gösterdi.
1968 Mayıs Ayaklanmaları (Fransa)
1968’de Fransa’da öğrenci protestoları, işçi sınıfının genel grevine dönüştü. Yaklaşık 10 milyon işçi, fabrikaları işgal ederek ücret artışı, iş güvencesi ve demokratik reformlar talep etti. Bu hareket, kapitalizmin ekonomik ve sosyal krizlerine karşı bir isyandı. Her ne kadar devrimle sonuçlanmasa da, 1968 grevleri, işçi sınıfının toplumsal dönüşümdeki merkezi rolünü dünya çapında hatırlattı. Rosa Luxemburg’un şu sözü, bu hareketin ruhunu yansıtır:
“Devrim, kitlelerin tarih sahnesine girişidir.”
1984-1985 İngiltere Madenciler Grevi
İngiltere’de Margaret Thatcher’ın neoliberal politikalarına karşı 1984’te başlayan madenciler grevi, işçi sınıfının direniş gücünü ortaya koydu. Madenciler, özelleştirme ve işten çıkarmalara karşı bir yıl boyunca mücadele etti. Devlet baskısına rağmen, grev, işçi dayanışmasının ve sınıf bilincinin gücünü gösterdi. Her ne kadar yenilgiyle sonuçlansa da, bu mücadele, neoliberalizme karşı direnişin sembolü haline geldi.
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi(Türkiye)
1960’ların sonunda, Türkiye’de Adalet Partisi (AP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) öncülüğünde, sendikal hakları kısıtlamayı amaçlayan bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarı, sendikaların varlığını sürdürebilmesi için işçilerin üçte birini üye yapma şartı ve sendikalı olabilmek için aynı iş yerinde üç yıl çalışma zorunluluğu gibi maddeler içeriyordu. Bu, özellikle DİSK’in örgütlü gücünü kırmayı hedefleyen bir hamleydi. İşçi sınıfının bu yasaya karşı tepkisi, 15-16 Haziran 1970’te patlak veren büyük direnişle kendini göstermiştir.
İşçi Sınıfının Toplumu Dönüştürme Potansiyeli
İşçi sınıfı hareketleri, 20. yüzyılda yalnızca ekonomik kazanımlar elde etmekle kalmadı; aynı zamanda toplumsal yapıyı dönüştürdü. Sekiz saatlik iş günü, sosyal güvenlik sistemleri, kadınların oy hakkı ve evrensel sağlık hizmetleri gibi kazanımlar, işçi mücadelelerinin ürünüdür. Örneğin, 1919’da Almanya’daki Spartakist Ayaklanma, her ne kadar bastırılmış olsa da, Weimar Cumhuriyeti’nde sosyal reformların yolunu açtı.
Küba Devrimi (1959), işçi ve köylü sınıflarının birleşmesiyle kapitalist sömürüye ve emperyalizme son verdi. Küba’nın sağlık ve eğitim alanındaki başarıları, işçi sınıfının iktidarının neler başarabileceğini gösterdi. Benzer şekilde, Vietnam’daki anti-emperyalist mücadele (1955-1975), işçi ve köylü sınıflarının birleşmesiyle ABD emperyalizmini yenilgiye uğrattı. Bu zaferler, işçi sınıfının yalnızca ulusal değil, küresel ölçekte dönüştürücü bir güç olduğunu kanıtladı.
Kapitalizmin Krizleri ve İşçi Sınıfının Yanıtı
Kapitalizmin krizleri, işçi sınıfı hareketlerini hem tetikledi hem de güçlendirdi. 1970’lerdeki petrol krizi ve stagflasyon, işçi sınıfını yeni mücadele biçimlerine yöneltti. Örneğin, İtalya’da “Sıcak Sonbahar” (1969) grevleri, işçilerin fabrika konseyleri aracılığıyla demokratik kontrol talep etmesiyle sonuçlandı. Bu hareketler, kapitalizmin krizlerinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir yanıt gerektirdiğini gösterdi.
Günümüzde, 2008 küresel finans krizi ve devam eden iklim krizi, kapitalizmin sürdürülemezliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Oxfam’ın 2025 raporuna göre, küresel servetin %54’ü, dünyanın en zengin %1’inin elinde birikiyor. Bu eşitsizlik, Marx’ın kapitalizmin zenginliği bir kutupta, yoksulluğu diğer kutupta biriktireceği öngörüsünü doğruluyor. İşçi sınıfı, bu krizlere karşı Hindistan’daki 2020-2021 çiftçi grevleri gibi çağdaş hareketlerle yanıt veriyor. Bu grevler, neoliberal tarım reformlarına karşı zafer kazanarak işçi sınıfının hâlâ güçlü bir aktör olduğunu kanıtladı.
Zorluklar ve Geleceğe Bakış
20. yüzyıl işçi hareketleri, büyük zaferlerin yanı sıra yenilgilerle de doluydu. Sendikaların bürokratikleşmesi, sosyalist ülkelerdeki içsel çelişkiler ve kapitalist propagandanın etkisi, bazı hareketlerin zayıflamasına yol açtı. Ancak bu yenilgiler, işçi sınıfının potansiyelini ortadan kaldırmadı. Engels’in Anti-Dühring’de dediği gibi:
“Sınıf mücadelesi, tarihin motorudur.”
Günümüzde, teknoloji ve küreselleşme, işçi sınıfının örgütlenme biçimlerini değiştiriyor. Dijital platform işçilerinin grevleri ve iklim adaleti hareketleriyle ittifaklar, işçi sınıfının yeni mücadele alanlarını gösteriyor. 20. yüzyılın mirası, bu mücadelelere ilham vermeye devam ediyor.
Devrimci Miras ve Gelecek
20. yüzyıl, işçi sınıfının grevleri, direnişleri ve devrimleriyle kapitalizmin krizlerine meydan okuduğunu gösterdi. Ekim Devrimi’nden Flint grevine, Fransa 1968’den Küba Devrimi’ne kadar bu hareketler, işçi sınıfının toplumu dönüştürme gücünü kanıtladı. Kapitalizmin krizleri derinleştikçe, işçi sınıfının devrimci potansiyeli yeniden ön plana çıkıyor.
“Emeğin kurtuluşu, emekçilerin kendi eseri olacaktır.” – Uluslararası İşçi Birliği
20. yüzyılın işçi mücadeleleri, bu sözün doğruluğunu defalarca ispatladı. Gelecek, bu devrimci mirası devralanların ellerinde şekillenecek.