Temsil Fetişine Karşı: Solun Büyük Anlatısının Ötesinde Çin’de Sınıf Mücadelesi

Aşağıdaki yazı, devlet ve sermayenin kontrol altına alma çabalarının karşısında gelişen ve yükselen işçi mücadelesini Çin özelinde ele almasına rağmen, özellikle bu mücadelelerin sendikal eksene çekilerek etkisizleştirilmesi ve “solcu” çevrelerin nasıl buna katkıda bulunduğu konularında her coğrafyada rastlanabilecek somut örneklere değinmektedir. Bir sözde “komünist parti” tarafından yönetilen Çin’in, solun büyük anlatısının nasıl mevcut kapitalizmi korumak üzere kullanıldığı bir sisteme dönüştüğü; ve bu sisteme direnişin nasıl sistem dışı alternatifler kullanarak hayatta kalabildiği anlatılmaktadır.

Bu noktadan Türkiye’deki işçi mücadelesine bakıldığında, özellikle yazıdaki “ölü sendikalar” ile ilgili kısmın işaret ettiği mantık üzerinden bir değerlendirmeye gidilebileceğini düşünüyorum. Bugünün Türkiye’sinde medya yoluyla milyonlara pompalanan, şiddet ve âcizliğe dayalı bir siyasetin kaynağı parlamenter temsil fetişi, işçi mücadelesindeki sendikal temsil ile birlikte bütün bir toplumun devrimci potansiyelini eritmektedir. Devrimcilik iddiasındaki “sol” ise ya bu pornografik siyaset sahnesine dahil olmuş, ya da manzaranın tamamen dışındaki hayal dünyasında, pratik geçerliliği olmayan tartışmaların peşinden sürüklenmektedir. Bu bunaltıcı manzaradan çıkışın yolu, Çin’deki mücadele örneğinde de olduğu gibi, sistem dışı ve gerçekçi çözümlerdedir; uzlaşma seçeneklerine ve kurumsallaşmaya kanmadan.

Çevirmen: Peyami Can Cengiz

Metnin aslı Nisan 2013’te Gongchao.org‘da yayımlanmıştır.

http://www.gongchao.org/2013/04/05/against-representation/
Gongcha.org, Çin’deki işçi eylemleri ve toplumsal hareketler üzerine araştırma ve belgeleme yapmak amacıyla 2008’de başlamış bir projedir. Bu konuları sınıf mücadelesi, göç ve toplumsal cinsiyet perspektifinden ele alan proje, aynı zamanda Çin’deki, Doğu ve Batı Avrupa’daki işçi mücadeleleri üzerine söyleşiler ve tartışmalar düzenlemektedir.


1 | Giriş

Çin, son yıllarda işyerlerinde ve başka pek çok alanda toplumsal mücadelelerin yükselişine sahne oldu. Devlet ve sermaye baskısıyla kısıtlanan bu mücadeleler, etkili bir sendika temsili olmadan meydana geldiler. Krizin hayaleti ve sosyal huzursuzlukla yüzleşen sermaye ve devlet, baskıcı karşı-stratejilerini yeniden organize ettiler ve sınıfların yeniden-yapılandırılmasıi süreci üzerindeki kontrolü tekrar ele geçirebilmek için yeni aracılık şekilleri ileri sürdüler. Bu sırada, Çin’deki işçilerin mücadelelerini destekleyen işçi sınıfı aktivistleri ve solcu akademisyenler, işçi temsili yoluyla kapitalist devlette sınıfın artan gücü temelli solun büyük anlatısını takip ederek, “bağımsız” sendikaların kurulmasını talep ettiler. Bu şekilde, kapitalist yapıların yeniden-meşrulaştırılmasını göze almış oluyorlar. Potansiyel toplumsal mücadeleleri ve ilgili stratejik kararları anlamak için, toplumsal değişimin tarihi dinamiklerine göz atmamız gerekiyor; özellikle de (sendika) temsilin(in) rolüne ve kapitalizmin entegre edici ve sakinleştirici güçlerine. Bu bildiri, Çin’deki otonom işçi yapılarının başka yerlerdeki hareketlerin yaptıkları yanlışlardan kaçınarak, potansiyellerini etkili bir toplumsal değişimi zorlamakta kullanmalarını savunmaktadır.

2 | Küresel bağlam

Sermaye, 1960’lar ve 1970’lerdeki küresel mücadelelerin ve ekonomik krizin sonucu olarak, Keynesçi stratejisini küresel olarak değiştirdi ve -mesela tasarruf politikaları, ücret kesintileri ve sanayinin tehciri yoluyla- bir karşı saldırı başlattı. Sonuncusu [sanayi tehciri], yeni süreçlerin ve sanayileşme alanlarının oluşmasına, büyük kırsal-kentsel göçe, ve -özellikle Doğu Asya gibi- dünyanın bazı bölgelerinde de proleterleşmeye yol açtı. Bazı gelişmekte olan ülkelerin yanı sıra, yerleşikii kapitalist “merkez” devletlerde ve eski sosyalist devletlerde de, görece güvenli sözleşmelere ve imtiyazlara sahip yerleşik işçi sınıfları saldırıya uğradı1 ve görece istikrarsız çalışma koşullarına sahip yeni işçi sınıfları yaratıldı. Yine de en nihayetinde, ne eski sınıfsal yapıya yapılan saldırı ne de yeni sanayilerin ve küresel üretim zincirlerinin kurulması sermayenin sorunlarını çözebildi. Bu anlamda, 2000’lerin sonundaki kriz, 1970’lerdekinin bir uzantısıdır. 2008’deki krizin patlak vermesinden sadece iki sene sonra dünya genelinde ayaklanmalara, grevlere ve diğer direniş biçimlerine tanık olduk. Sonuçta, böylesi bir küresel ayaklanmanın son safhasında, 1960’ların sonu ve 1970’lerden daha fazla [toplumsal] çalkantı meydana geldi.2 Yakın zamana ait pek çok mücadelede, halk tabanlı hareket, öz-örgütlenmeler ve toplumsal öfke, daha katılımcı ve eşitlikçi toplumsal süreçler talep eder oldu; örneğin 2001 yılındaki Arap isyanlarında, İspanyol M15 hareketinde, Yunan ayaklanmalarında ve Occupy [işgal]hareketinde. Aynı zamanda da, -çoğu zaman devlet aygıtında bir işlev ve rol arayışında olan- kurumlaşmış bir “sol”, ıslah edilmiş devleti ve yeniden düzenlenmiş kapitalist yapıları yeniden-meşrulaştırmaya olan ilgisini ve potansiyelini göstermeye devam etti. Bu devletçi refleks, mücadelelerin örgütsel ve yapısal zayıflıklarına eklenerek, mevcut anda bir gelecek kurma alanlarını daraltmaktadır: [yani,] toplumsal devrimi.

3 | Çin’de yeniden-yapılanma

Çin’de, “sosyalist” sistemin krizi 1970’lerde doruğa ulaştı. Aynı zaman aralığında dünya genelindeki mücadele dalgası ve akabindeki sermaye saldırısı, önceden pek mümkün görünmeyen [şekilde] Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile küresel özel ve devlet sermayesi koalisyonuna yol açtı. 1970’lerde başlayan reformlar, 1990’larda ülkeyi “dünyanın fabrikası” haline getirdi. Mevcut [eski] işçi sınıfı, devlet sanayisinin yeniden-yapılandırılması ve küçültülmesi; ve kentli işgücünün bir kısmının sosyal güvencesi olan “demir pirinç kasesi”niniii yok edilmesi yoluyla ayrıştırıldı. Bu süreçte, sanayileşme ve kırsal-kentsel göç, parçalı bir işgücü piyasasının tesisine; yabancı ve Çin sermayesi tarafından sömürülen, devlet tarafından katı politik ve sosyal önlemlerle kontrol edilen ve baskılanan 200 ila 300 milyonluk büyük bir göçmen işçi sınıfının oluşmasına yol açtı.

Şimdiye kadar, göçmenlerin proleterleşme süreci yarım kalmıştı, çünkü ikamet kayıt kanunu (hukou)iv kente yerleşmelerine imkan vermiyordu. Dünya çapında köylülerin topraklarını kaybederek göç etmek ve işgüçlerini yeni kapitalist işyerlerine satmak zorunda kalmalarına neden olan “çitleme”, Çin’de aynı şekilde tekrar edilmedi. Daha ziyade, Çinli işçilerin büyük çoğunluğu için köye ve oradaki bir parsel “topraklarına” dönüşleri, kırsaldaki düşük gelir realitesi, işsizlik, fırsat yokluğu ve “modern” kent yaşamınından yana öznel tercihlerle engellenmişti.3

4 | Yeni mücadeleler

Sanayileşme, göç ve proleterleşme, Çin’deki toplumsal manzarayı değiştirdi. Diğer yerlerde de olduğu gibi göç, kapitalist amaçlar (sermayenin ihtiyaç duyduğu yerlerde maaşlı veya maaşsızv işgücü yaratmak) doğrultusunda zoraki bir seferberlik sürecidir; fakat bunun yanında [göçün] kaynağı olan bölgelerdeki sefalet, sömürü ve ataerkiden kaçma amaçlı otonom işçi hareketliliği unsurunu da barındırır. Çin’de [göç], daha fazla toplumsal hürriyet ve kendi yaşamları üzerindeki kontrol için mücadele eden toplumsal cinsiyetler, nesiller ve sınıfların toplumsal ilişkilerinde süregelen çatışmaları tetikledi.4 Son yirmi yılda Çin’in gördüğü toplumsal mücadeleler işçi meseleleri, yolsuzluk, toprak gasbı veya çevre meseleleri etrafında toplandı; ve kentli ve göçmen işçiler, köylüler ve hatta “orta sınıflar” tarafından yönlendirildiler. 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında, yerleşik işçi sınıfı büyük kapsamlı mücadelelerini, işten çıkarmalara ve koşullardaki kötüleşmeye karşı konumlandırdı. Bununla birlikte, bu sadece süreci geciktirebildi, önleyemedi. Aynı zaman zarfında, köylüler yozlaşmış devlet ve parti yetkilileriyle, toprak gasbıyla ve yüksek vergilendirmeyle mücadele ediyorlar, dolayısıyla devleti vergileri düşürmesi için zorluyorlardı; fakat kırsaldaki bu problemlerin çoğu var olmaya devam etti.

İyileştirmeler talep eden yeni göçmen işçilerin mücadeleleri 2000’ler boyunca artarak 2010’da zirveye ulaştı.5 Bunlar “sınıf örgütlenmesiz sınıf mücadelesi”6 olarak adlandırılıyorlardı, çünkü sınıf tabanlıydılar fakat otonom olarak -kurumsal hiçbir örgüt olmadan- örgütleniyorlardı. Bu karmaşa, iş yavaşlatma, işe gelmeme ve sabotaj gibi basit direniş biçimlerini içerdiği gibi; sanayi işçilerin orta -veya büyük- ölçekteki gayriresmi grevlervi, (maaşlı ve maaşsız) göçmen proleterlerin katıldığı büyük isyanlar, gösteri yürüyüşleri, oturma eylemleri ve yol kapamalar gibi yasadışı biçimleri de içeriyordu.7. Son zamanlarda, daha büyük işçi mücadeleleri Çin’in doğu sahili boyunca yer alan yeni sanayi merkezlerinde (İnci Irmağı deltası, Yangtze deltası ve Pekin/Tientsin) toplandı, fakat bunun yanında yeni ülkenin iç kısımlarındaki Çongçing, Çengçou ve Çengdu gibi sınai tehcir bölgelerinin hattını da takip etti.

5 | Değişen kalıplar

Mücadelelerin sayısının artışıyla birlikte, içerikleri, kalıpları, ve örgütsel yapıları değişti. 2000’lerin ilk yarısında çoğunluğu temel standartların savunulmasıyla ilgili veya hak ihlallerine karşıydı, ve yakınlığavii bağlı sosyal örgütlenmelere dayalıydılar. Bu mücadeleler genellikle tek bir şirketle (tek köyle, tek mahalleyle vs.) sınırlıydılar ve bu tip sınırlamaya “hücresel aktivizm”viii adı verildi.8 2000’lerin ikinci yarısında daha fazla mücadele, ilerleme için saldırgan talepleri kapsamaya başladı, yakınlığın ötesinde toplumsal örgütlenmeyi kullandı; ve taklitlerle, birbirini tetikleyen grevlerle, daha yüksek katılımla, tabandan tepeye demokrasi biçimleri ve artan sayılarda tecrübeli militan işçilerin koordinasyonu ve aktivist ağları ile bulaşıcı olduğunu ortaya koydu.9 Hem işyerleri, hem de fabrika bölgelerinin ve inşaat alanlarının dışındaki yatakhaneler ve göçmen işçi köyleri, bu mücadeleler için sosyal örgütlenmenin mevzileri oldular. Vasıflı işçiler ve ustabaşlarıix pek çok mücadelede kabiliyetlerini ve konumlarını protestolar örgütlemek için kullanarak önemli bir rol oynadılar. Bazı durumlarda, “yurttaş” avukatları ve gazeteciler, çoğu zaman (eski) göçmen işçiler, işçileri şirketler karşısındaki mücadelelerinde bilgi ve tecrübelerin yayılmasını sağlamak yoluyla destekleyerek, hukuki ve diğer türlü kabiliyetler elde ettiler.10

6 | Yeni nesiller

Bugün işçiler daha kararlı, kendilerinden emin, protesto ve grevler örgütlemekte daha ustalar. Bu, göçmen işçilerin farklı toplumsal nesillerinin birbirini takip etmesiyle bağlantılı bir durum. Birinci nesil kentsel bölgelere 1980’ler ve 1990’larda göç etti; sanayi işgücü ve kent yaşamına dair hiç tecrübeleri yoktu ve köye dönmeyi planlıyorlardı. [Bu nesil] sadece tek tük işçi ayaklanmaları organize edebildi. 1990’lar ve 2000’lerde göç eden ikinci neslin, diğerlerinin kentteki tecrübelerinden haberleri vardı. [Bu nesil], çiftçiliği öğrenmedi, kentlerde kalmak istedi ve toplumsal örgütlenmesinde İnternet ve cep telefonu kullanabiliyordu. Dünya genelindeki diğer sanayileşme ve göç vakalarında olduğu gibi, bu ikinci nesil protestolar ve grevler düzenlemeye başlayan nesildi.11 Şu an, artık sanayide çalışmak istemeyip beyaz yakalı işler isteyen üçüncü nesli görüyoruz. Kendi işlerinin sahibi olmayı, bir otomobil ve elektronik eşyalar satın alabilmeyi, ailelerine ve kendilerine ayırabilecek zamana sahip olmayı düşlüyorlar. Bunu çok azı yapabiliyor, ve çoğu düşük ücretlerle işlerde, fabrikalarda, inşaat sahalarında, mağazalarda, restoranlarda çalışıyor; hizmetçi veya güvenlik görevlisi olarak iş bulabiliyorlar. Bu tecrübeler hayal kırıklığına, hoşnutsuzluğa ve öfkeye sevk ediyor. Bugün ikinci ve üçüncü nesilden pek çok göçmen işçi, grevler dahil olmak üzere, toplumsal seferberlikleri meşru direniş biçimleri olarak görüyor. Protestolar örgütleme konusundaki bilgi birikimi, yeni militan işçi ve aktivist grupları tarafından yayılarak [onların] proleter çevrelerinde dolaşıyor. Bu, [bu nesilden] herkesin toplumsal bölünmüşlüğü aşarak kolektif mücadelelere giriştiği değil, eskiye göre daha fazlasının böyle yaptığı anlamına geliyor.

7 | Devlet ve sermaye stratejileri

Yeni mücadeleler hem ÇKP hem de küresel işbölümü için tehlike teşkil ediyor. Çin’in yükselişinin lokomotifi ve küresel üretimin belkemiği olan düşük işgücü modeli, dünyanın diğer bölgeleri için ucuz tüketim malları sağladı ve merkez ülkelerinin tasarruf programlarına ve kesintilere devam etmesine olanak tanıdı. Şimdi, bu durum sona erebilir. Devletin ve sermayenin işçi sınıfı mücadelelerinin hayaleti karşısındaki ana stratejisi “mekânsal çözüm”x – örneğin fabrikaların Çin art bölgesine [hinterlandına] (ya da Vietnam gibi ülkelere) tehciri – yoluyla kaçmak oldu. Bu sanayi merkezlerinde geçmiş senelerde işçi mücadelelerinde artış olmasından dolayı bu strateji sadece kısmen başarıya ulaştı. Devlet ayrıca, (1) göç yasaları ve toplumsal cinsiyet bazlı işgücü piyasası yoluyla işçiler arasındaki iç bölünmeyi sürdürerek; (2) sözümona elebaşılarının tutuklanması ve protestoculara yapılan polis saldırıları dahil olmak üzere devlet organlarının baskısını kullanmak suretiyle, işçi mücadelelerini zayıflatmak için çoklu saldırılar başlattı. Aynı zamanda devlet toplumsal gerginliği yatıştırmak için, (3) çeşitli organları, yani yerel yönetim ve [onun] işçi bürosu yoluyla, korkutma ve tutuklamalardan, vaatler ve nakit ödemelere varan yöntemler kullanarak, istikrarsızlaştırıcı etki göstermesi imkan dahilinde olan anlaşmazlıklara doğrudan müdahale etti; ve (4) işçi sorunlarını, iş yönetmeliklerine ve işyeri arabuluculuğuna; başka bir deyişle, işçilerin şikayetleri ve taleplerini, anlaşmazlıkları bireyselleştirecek ve arkalarındaki [asıl] konuları zayıflatma işlevi gören, ritüelleştirilmiş bir yola sevk etti.

8 | Sendikaların genel rolü

Tüm bu biçimler, işçilerin mücadelelerini zapt etmekte rol oynadı fakat yakın zamandaki 2010 otomotiv sanayisi grevi gibi başkaldırıların önüne geçemedi. Daha fazla [itirazla]/protestoyla karşı karşıya gelen devlet, toplumsal baskıyı gevşetmek amacıyla yeni emniyet supapları oluşturmak istiyor. Dikkatlerin toplandığı noktalardan biri de, (toplu görüşmeler sırasında veya dışında) arabulucu güçler olarak şirket yönetimlerine ve devletin işçilerin hoşnutsuzluğunu kontrol altında tutmasına yardım eden sendikalar. Sendikalar, ne sadece “tepeden” bir strateji olarak ne de “tabandan” örgütlenme olarak görülebilirler. Tarihsel olarak, işçilerin hoşnutsuzluğuna ve bunu dışa vurma isteklerine dayalıdırlar. Sendikalar, işçilerin gücünü temsil etmeye çalışırlar ve daha iyi bir anlaşma (yüksek ücretler, iş güvenliği vs.) sağlayabilmek için [işçilerin] üretimi durdurma veya çalışmayı reddetme gücünü kullanırlar. Sermaye ve işçiler arasında -kapitalist yapı dahilinde (ötesinde değil)- arabulucu organlar olarak işlev görürler ve böylece iki tarafın da erişilen anlaşmalara riayet etmekte gönüllü olmalarına ihtiyaç duyarlar. Sermaye tarafından kabullenilmişliklerini sürdürebilmek için, her istenmeyen bağımsız işçi faaliyetini kontrol edebilme kabiliyetlerini kanıtlamak zorundadırlar; [buna karşılık] işçilerin güvenini sağlayabilmek için, işçilerin problemlerine açık olmaları ve toplu görüşme sürecinde belirli bir başarı göstermeleri gerekmektedir. Fakat işçiler zayıf olduğu sürece, sermaye, temsil ve sendikaların gerekli olmadığını ve pahalıya mal olduklarını düşünebilir; fakat [işçiler] güçlü olduklarında, mücadeleleri üretimi aksattığında ve toplumsal huzuru tehdit ettiğinde, işletmeler çoğu zaman işçilerin resmen tanınmış sendikalar tarafından atölye düzeyinde temsil edilmesini ister.12

9 | Ölü sendikaların açtığı alan

Çin’de bağımsız işçi örgütleri baskı altında tutulmaktadır, resmi Tüm-Çin İşçi Sendikaları Federasyonu (ACFTU)xi, iktidardaki ÇKP ile yakından bağlantılıdır ve işçi militanlığına karşıdır. Devlet ve sermaye ile suç ortaklıklarına bağlı olarak, ACFTU sendikaları işçiler tarafından temsil organları olarak kabul görmezler, ve işçi mücadeleleri sırasında etkili biçimde müdahil olup arabuluculuk yapamazlar. Bu nedenle işçiler, otonom bir şekilde örgütlenmek ve mücadele etmek için belirli bir alana sahiptirler. Mücadeleler, iyileştirilmiş çalışma koşulları ve ücretler gibi imtiyazlara olanak sağladı; ve baskıcı devlete karşı toplumsal etkinlik alanını, ÇKP’nin [bu mücadeleleri] “toplumsal istikrara tehdit” (yani kendi iktidarına) olarak görmesine neden olacak kapsamda genişletti.

ÇKP, işçi örgütlenmesinin otonom biçimlerini zayıflatmak için devlet tarafından kontrol edilen sendika yapılarına ihtiyaç duyar, bu yüzden ACFTU’nun toplu görüşme ve işyeri birliği seviyesinde daha fazla işçi katılımı gibi hafif reformlarına izin vermeye başladı – aynen geçtiğimiz yılların öne çıkan iki mücadelesinde: 2010 Foshan’daki Honda tesislerindeki grev ve 2013’te Foxconn tesislerindeki mücadeleler silsilesi sonrasında olduğu gibi.

Gelgelelim, devlet bir ikilemle karşı kaşıya; çünkü iktidarın herhangi çeşit bir işçi örgütlenmesine karşı daha hoşgörülü bir tutumunun daha fazla protestoya cesaret verme, daha fazla koordinasyon ve politik değişiklik talebine yol açma ihtimali vardır, ve iktidarın böyle bir süreci durdurması zor olabilir. Bu nedenlerle, devletin (sendika öncülüğündeki) grevleri yasallaştıracak derecede ileri gidip gitmeyeceği şüphelidir.

10 | Solun büyük anlatısı

İşçi mücadelelerine karşı stratejiler devlet kuruluşları ve sermaye tarafından tasarlanmıştır, fakat iş [bu stratejileri] birleştirmeye ve mücadelelere kafa tutmaya geldiğinde, sık sık işçi sınıfının içinden ve dışından “sol” güçlerin işbirliğine güvenirler.

Çin’de bazı işçi aktivistleri, STK görevlileri ve akademisyenler (1) bağımsız sendikalar kurulmasını veya (2) ACFTU’nun, işçilerin temsil organı işlevini yerine getirebilecek şekilde yeniden düzenlenmesini savunuyorlar.13 Ne gariptir ki, bu iki öneri de birbirinden farklı muhalif gruplar tarafından destekleniyor: mücadeleleri etkisizleştirmek isteyenler (hatta bazıları ÇKP’nin “uyumlu toplumu” adına olmak üzere), ve mücadeleleri yükseltmek isteyen -fakat sendikaları, işçilerin konumunu güçlendiren örgütler olarak -yanlış- yorumlayanlar.

İkinci grup bu hatayı neden yapıyor? Son 150 yıl içerisinde, bir toplumsal ilişki biçimi olarak kapitalizm, sistemi dengeleyip asli bir değişimi engelleyerek, toplumsal uyuşmazlıklara uyum sağlayıp entegre olmakta nasıl esnek olabileceğini kanıtladı. Sık sık, sınıf seferberliklerini burjuva yönetim biçimlerine, ilerleme ve moderniteye dayalı kapitalist ideolojiye bağlamış olan sol güçlerle bütünleşti. Bu güçler genellikle, proleter devrimi öncesindeki bir burjuva devriminin gerekliliğini bildiren solun büyük anlatısının takipçisidirler; “sınıf örgütleri” olarak (“ekonomik mücadele” için) sendikaların ve (“politik mücadele” için) işçi partilerinin kurulması, devlet iktidarının ele geçirilmesi, ve geçiş aşamasında da “işçi devletinin” kurulması

Bu anlatı, iki ana sol doktrini – [yani] sosyal demokrasi ve Marksizm-Leninizm’i (başka bakımlardan ne kadar farklı olsalar da)- şekillendiren, özellikle 19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başı Almanya’sındaki sınıfsal yapıya dayanıyordu. Özünde, (Taylorcu) sanayileşme, proleterleşme, ve az çok “demokratik” veya otoriter bir iktidar yoluyla bir kapitalist kalkınma ideolojisi olarak hizmet etti.14 Bugün, batılı-demokratik kapitalist yönetimlerdeki sosyal-demokrat katılımın yanı sıra, bürokratik sınıf sistemine ve politik baskıya dayalı 20. Yüzyıl sosyalizminin de son nefesini vermesinin ardından; her ikisi de toplumsal değişim amaçlı politik yapılar olarak geçersiz görünebilirler, fakat günümüzün solcuları ve onların lobilerinin politik stratejileri olarak canlılıklarını korumaktadırlar.

Çin’de, solun büyük anlatısı ve türevleri yalnızca Maoist işçi devletini diriltmek isteyen ÇKP içindeki “sol” azınlık tarafından değil; aynı zamanda bazı STK’lar, (neo-) Maoist gruplar, solcu akademisyenler gibi, işçilerin seferberliğini ve grevlerini destekleyen muhalif “sol”un bir kısmı tarafından da desteklenmektedir.

11 | Mücadelelerdeki pratik eleştiri

1960’lardan bu yana pek çok ayaklanma ve [politik] hareket solun büyük anlatısının, “gerçekte var olan sosyalizmin” ve sosyal demokrasinin pratik eleştirisini dile getiriyordu. Sendikaların veya parti yetkililerinin alıkoymalarına karşı öz-örgütlenmeli kolektivite biçimlerini ve [öz-]güçlendirmeyi yükselttiler; ve işçilerin cinsiyet, “ırk” ve vasıfları bazında ayrıştırılmasına karşı eşitlikçi girişimleri desteklediler. Bunun da ötesinde, “solcu” milliyetçiliğin yanında devlet gücüne saplanmayı reddettiler, ve toplumsal değişimde küresel bir bakış açısını tercih ettiler.

Bunlar, en son Occupy hareketinin yanında, İspanya ve Yunanistan’daki kent meydanı meclisleri hareketlerinde de olmak üzere, pek çok mücadelenin etkili unsurlarıdırlar. Ancak bu unsurlar, sömürü sisteminin mücadelelerde kaybettiklerini geri kazanmasına ve istikrar kazanmasına engel olmadı. Örneğin Yunanistan’daki ayaklanmalar, kitlesel işçi sınıfı seferberliğine rağmen, tekrar tekrar resmi örgütlere ve “demokratik” seçimlere yönlendirildi.

Aktivistler, resmi işçi örgütlerinin etkili bir işçi direnişine önkoşul oldukları fikrini desteleyecek hiçbir tarihsel kanıt olmamasına rağmen, reformist yöntemleri teşvik ederek ve büyük resmi temsil örgütleri fetişizmini sürdürerek bu başarısızlıklarda rol oynadılar. Sendikalar ve işçi partileri, genellikle militanlık dönemleri sonrasında kuruldular. Çoğu zaman nesnel dayanışmanın güçlenmesine değil kaybına neden olan, anlaşmazlıkların [resmi] örgütlere yönlendirilmesini somutlaştırıyorlar. Anlaşmazlıklar, doğrudan etkilenen ve dahil olanlardan koparılıyor, işyerlerinden ve sokaklardan ayrılıyor, ve müzakere masalarında ve seçim sandıklarında “çözülüyor”.15

Ne var ki, mücadelelerin bastırılması veya kapitalist “çözümler”xii yoluyla yönlendirilmesi veya solcu stratejilerle zayıflatılmalarının eleştirisi yeterli değildir. Mücadeleler, “solcu” müdahale olmasa da mutlaka devrim ile sonuçlanmayabilir. Devlet baskısı, ve devletin hareketleri bölmek ve yönlendirmek için kullandığı stratejiler etkili oluyor ve muhakkak ki hareketlerdeki iç zayıflıklar bunda rol oynuyor; telaffuz etmek gerekirse, dahili/harici problemindeki çelişki gibi: toplumsal koşulların iyileşmesi için kapitalist yapı dahilinde uğraş vermeye karşı (örneğin, sınıfsal düşman ile uzlaşmak için sendikaları ve toplu görüşmeleri, veya benzeri biçimleri kullanmak), sömürünün ve baskının koşullarını sürekli olarak değiştiren ve yeniden üreten kapitalizmi feshetmek için mücadele etmek. Kapitalizm var olduğu sürece, bu ikisinin unsurları da mücadelelerde rol oynayacaktır. Bunların devrimci bir duruma dönüşmesi, büyük oranda başkaldıran öznelerin gücüne ve onların bu gücü kavrayışlarına bağlıdır.

Bu nedenlerle, işçi örgütlenmesine uygun her biçim, işçilerin kendilerini sermaye karşısında güçlendirebilecek şekilde örgütlenebilme, kapitalist sömürünün ötesinde bir bakış açısı geliştirebilme, uzlaşma ve kapitalist gelişime yeniden-entegrasyon biçimlerine direnebilme kabiliyetlerine bağlıdır.

12 | İşçilerin gücü

Çin’de esaslı bir toplumsal değişim ihtimalini analiz ederken, farklı proleter grupların işyeri ve örgütsel güçlerinin16 bir değerlendirmesine, ve işçi sınıfı hareketinin yeniden-yapılanmasına temel teşkil eden somut mücadelelerdeki işçilerin eğilim ve eylemleri üzerine bir araştırmaya ihtiyacımız var. Bu yalnızca şu şekilde kabaca açıklanabilir:

Sınai kümelenmelerin gelişmesi, Çin’deki işyerlerinin küresel üretim zincirine entegrasyonu, işin yeniden düzenlenmesi ve tam-zamanında üretimxiii ile birlikte, işçi sınıfının bazı bölümlerinin işyeri güçleri (iş durdurmalar vs. yoluyla işyerinde kendi hakları için mücadele etme kabiliyeti) arttı. 2010’daki grev dalgası büyük oranda bu belirli koşullara sahip kuruluşlarda yoğunlaşmıştı. Diğer bölümler, bireyselleştirmeye, baskı ve kontrole bağlı olarak çok daha az işyeri gücüne sahipler; örneğin ev işlerinde çalışanlar. Bu, şu anda işçi sınıfı mücadelesinin genelleşmesinin önündeki önemli bir engel olan, Çin’deki işçi sınıfının parçalı teknik yapısı ve işçileri ayırmak için kullanıma sokulan çeşitli üretim usullerini yansıtıyor. Pek çok işçinin direniş ve mücadele örgütlenmeyi öğrenmesiyle bu zamana dek örgütsel güç arttı (yukarıda anlatıldığı gibi), fakat [bu güç], iktidar baskısına bağlı olarak hâlâ sınırlıdır ve iktidarın uzlaşma yöntemleriyle zayıflamaktadır.

13 | Değişime dair araştırmalar

Somut mücadelelerdeki işçilerin eğilim ve eylemlerine dair araştırmalar işçi sınıfının politik yapısını gösterebilir, fakat devletin ve sermayenin işçi sınıfına açtığı politik, ekonomik ve ideolojik savaşın; ve buna karşı olan işçilerin tepkisinin salt bir analizinin ötesine geçmek zorundadırlar.

Çin’de, istihdamın akışkanlığı ve işçilerin kendi hareketliliğinden dolayı özellikle göçmen işçilerin mücadeleleri bir nebze daha çağdaş karaktere sahiptir. Ayrıca kentli işçileri, göçmen işçileri, köylüleri ve öğrencileri birleştiren birkaç mücadele de vardır. Sayısı artan protestolar ÇKP devletinin meşruiyetini sarstı; fakat pek çok işçi hâlâ merkezi devleti, kapitalistler yasaları çiğneyip onlara kötü davrandıklarında, iyileştirilmiş yaşam ve çalışma koşullarını dayatabilecek tek kurum olarak görüyor. Toplumsal hareketler, ne proleter özneleri başarılı ve geri dönülemez bir şekilde sömürücü ve baskıcı yapıları yıkmak için bir araya getirmeyi başardı, ne de işçi sınıfının gücü ve kapitalizm ötesi bakış açıları hakkında açık bir söylem üretebildiler.

Yine de Çin’deki işçilerde, mücadeleler yoluyla ve sınıf temelli çıkarlar, istekler ve eylemlerin gelişimiyle bir güçlenme olduğunu görüyoruz. Bu gelişmenin bir gidişatı var (daha fazla mücadele, daha fazla koordinasyon ve daha fazla güç), fakat gelecek, elbette ki, belirsiz. Mücadeleler, (1) kriz ve yinelenen baskı zamanlarında tersine dönecek olan, sınıf mücadelesi dahilindeki geçici güç dengesi değişimini işaret ediyor olabilir; (2) süregelen kapitalist yapı içerisindeki yükselen işçi sınıfı gücünün ve politik yapıların halihazırdaki reformist adaptasyonunun işareti olabilir; ve (3) Çin’deki sürmekte olan ve (ve başka yerlerdeki) sömürüye dayanan kapitalist yapıları silip süpürecek bir toplumsal devrimin habercisi olabilirler.

14 | Son sorular

Kapitalizmin krizleriyle ve küresel boyutta toplumsal değişim ihtimalleri ile yüzleşirken, Çin nasıl bir dürtü ile hareket edecek? Uzun süreli ekonomik yükselişin, kitlesel toplumsal değişimlerin, “gecikmiş” ekonomik krizin, ve ÇKP’nin otoriter iktidarının ve “uyumlu toplum”un devamının ardından, Çin yeni bir kapitalist merkez ve hegemonik güç olabilir. Yeni işçi sınıfının mücadeleleri sermaye birikimini aksattı ve Çin’i küresel bir işçi ayaklanmasının merkez üssü yaptı, fakat şu ana kadar sermaye ve devlet [işçi sınıfından gelen] baskının başarıyla üstesinden geldiler ve parçalama, baskı ve oyalama politikalarına devam ettiler. Ekonomik ve politik sistem hâlâ işlevini yerine getiriyor, hakim güçler hâlâ koltuklarındalar.

Sermaye ve devlet, yerleşik işçi sınıfını başarıyla yalnızlaştırdı ve yok etti; ve şimdi asıl soru, yeni göçmen işçi sınıfının mücadele alanlarını daha da genişletip, sadece ekonomik değil, politik değişimi de dayatıp dayatamayacağı. Göç ve mücadeleler yükselen ücretleri ve iyileştirilmiş yaşam koşullarını getirdi, fakat gelişmelerin bütünü daha fazla acı ve zorluk getiren, büyüyen bir gelir uçurumuna, kentsel-kırsal sürtüşmesinin derinleşmesine, göçmenlere karşı mevcut ayrımcılığa, yoksulluğa, ve (eğitim ve sağlıkta olduğu gibi) metalaşma süreçlerine neden oldu.

Kapitalist kriz ve proleter mücadeleler birbirine bağlı süreçler olarak, devletle birlikte kriz içindeki kapitalist düzenin de gayrimeşrulaşmasına,- Çin’de ve dünya genelinde- mevcut kapitalist sistemin istikrarsızlaşmasına yol açabilir. Krizlerin ve mücadelelerin etkileri, insanların kapitalist, ırkçı ve cinsiyetlendirilmiş güç ilişkilerini sorgulamalarına ve toplumsallıkların yeni formlarını aramalarına sebep olabilir. Çin’in ve işçi mücadelelerinin toplumsal ortaklıkxiv tuzaklarının ötesinde, toplumsal değişimin bir laboratuvarı görevi görüp göremeyeceği (1) devlet/sermaye ve işçi sınıfı arasındaki çarpışmalar sırasında yaratılan toplumsal seferberlik alanlarına, (2) toplumsal mücadelelerin temsil ve kurumsallaşmasını talep eden sol politik grupların başarısına ve (3) dünya çapındaki kapitalist krizin ve toplumsal mücadelelerin dinamiklerine bağlıdır.

Arabulucu sınıf örgütlerinin zayıflıkları ve kapitalist sömürü ilişkilerine istikrar kazandırmaktaki rolleri üzerine bir tartışmaya ihtiyacımız var. -Çin’deki mevcut toplumsal mücadeleler ve örgütsel biçimlerinde olduğu gibi- “sınıf örgütlenmesi olmadan sınıf mücadelesinin” sınırları ortadadır, fakat Çin’deki “solcu” kurumsal temsillerin yokluğu veya işlevsizlikleri, benzer tarihsel koşullarda sürekli olarak solcu arabulucular tarafından tıkandığı durumların aksine, [öz-]güçlendirme amaçlı toplumsal teşebbüslere daha fazla alan sağlama avantajına sahiptir. Başka bir deyişle, halihazırda kazanılmış alanın savulması ve genişletilmesi dahil olmak üzere, işçilerin gücünün sağlamlaşması, gerçekten de, yalnızca işçi örgütlenmelerinin etkili biçimleri ile mümkündür. Yine de, sol anlatının çıkmaz sokağından kaçınmak, bize temsil fetişinin ötesinde yeni örgütlenme biçimleri için daha çok alan sağlayacaktır.

Notlar:

1Tabii ki, tüm bu devletler de, özellikle kadınlar ve göçmenlerden oluşan, sigortalı iş sözleşmeleri olmayan yerleşik (eski) işçi sınıflarına sahiptirler.

2“Les Raisons de la Colère” (Arte, Fransa, 2010,http://www.youtube.com/watch?v=_QpIqcfsDlQ) belgesel filminde, Alain Bertho’ya göre 2009 yılında, 1968’den daha fazla (540) ayaklanma vardı. Bertho, 2010 için 1250 rakamını verdi: http://www.regards.fr/societe/alain-bertho-les-mobilisations,5008

3Daha ayrıntılı bir açıklama için bkz. Pun Ngai, Lu Huilin (2010): Unfinished Proletarianization: Self, Anger, and Class Action among the Second Generation of Peasant-Workers in Present-Day China. Modern China, September 2010 36: 493-519.

4Buna Çin toplumunun ideolojik temelleri ile mücadeleler dahildir; Konfüçyusçu ataerkil rejim gibi.

5En son örnekler için bkz. Au Loongyu/Bai Ruixue (2012): New Signs of Hope. Resistance in China Today. China Labour Net”http://worldlabour.org/eng/node/515. Ayrıca bkz. Butollo, Florian/Tobias ten Brink (2012): Challenging the Automization of Discontent, Critical Asian Studies, 44:3, 419-440 http://dx.doi.org/10.1080/14672715.2012.711978 ve China Labour Bulletin (2012): A Decade of Change. The Workers’ Movement in China 2000-2010 http://www.clb.org.hk/en/node/110030.

6Chan, Chris King-Chi (2010): The Challenge of Labour in China. Strikes and the changing labour regime in global factories. London/New York.

7Kapitalist tarih boyunca farklı işçi oluşumlarının benzer grev ve isyan vakaları için bkz. Mason, Paul (2007). Live Working or Die Fighting: How the Working Class Went Global. London. Çin’de 2011’deki kitlesel isyanlar için (yukarıdaki) Buttolo/ten Brink makalesinde Guxiang (Chaozhou) ve Zengcheng (Guangzhou) ile ilgili açıklamalara bakınız.

8Bkz. Lee, Ching Kwan (2007): Against the Law. Labor Protests in China’s Rustbelt and Sunbelt. Berkeley.

9Bu unsurlar, örneğin, 2010 yazındaki otomobil sanayisi grev dalgasında ve 2008’deki çeşitli taksi şoförü grevlerinde görülebilir. Bu belirli bir eğilimi tanımlamaktadır ve tüm bölgelerdeki tüm mücadeleler için geçerli değildir. Benzer bir değerlendirme için bkz. “Eli (2012): China in Revolt. Jacobin, Double Issue 7/8,http://jacobinmag.com/2012/08/china-in-revolt,”ve Buttolo / ten Brink, China Labour Bulletin, and Au/Bai (yukarıda).

10Örneğin bkz. “Wang Kan (2011): Collective Awakening and Action of Chinese Workers: The 2010 Auto Workers’ Strike and its Effects. Sozial.Geschichte Online 6, S. 9–27”, http://duepublico.uni-duisburg-essen.de/servlets/DerivateServlet/Derivate-29001/03_WangKan_Strike.pdf

11Bkz. Silver, Beverly (2003): Forces of Labor. Workers’ Movements and Globalization since 1870. Cambridge.

12Bu örüntü, yönetimlerin sıklıkla grevci işçilerden müzakereler için temsilci seçmelerini “talep ettikleri”-,Çin’de görülmektedir- [tabii ki] ayrıca bu temsilcilerin rüşvetle satın alınabileceğini, tehdit edilebileceğini, ve anlaşmazlık çözüldükten sonra görevden alınabileceğini umarak.

13İkincisinin öne çıkan bir savunucusu China Labour Bulletin (http://www.clb.org.hk/en/), ayrıca sömürü koşulları ve işçi mücadeleleri hakkında bilgi kaynağıdır..

14Solun büyük anlatısının detaylı bir eleştirisi, bu ideolojideki yapay ikiliklerin esaslı bir analizini -toplum/devlet, ekonomik mücadele/politik mücadele, sendikalar/partiler-, kapitalist yanılgıları ve mantıksızlıkları sermaye birikimine dayalı planlı ekonomiyle iyileştirme çabalarını, ve bir yanda güçlü kapitalist sınıfın işçileri sömürdüğü, diğer yanda devlet/partiler/sendikaların – sermaye ilişkilerinin bir parçası olarak işçi sınıfının özünü ve bu ilişkileri yok edecek gücünü ihmal ederek veya görmezden gelerek- işçilerin “haklarını” savunmak için gerekli kurumlar olduğu çarpık resmi barındırmalıdır.

15Bkz. Piven, Francis F./Richard Cloward (1977): Poor People’s Movements – Why They Succeed, How They Fail. New York

16Bkz. Silver (yukarıda). Silver’ın üçüncü güç biçimi, pazar gücü (kendi işgücünü pazarda iyi bir ücrete satabilme kabiliyeti), bir sınıf olarak gücün gelişiminde daha az önemli bir rol oynamaktadır. [Pazar gücü] Çin’de, sınai bölgelerdeki işgücü yokluğu ve sanayinin iç bölgelere taşınmasını takip eden yeni iş teklifleriyle birlikte artmıştır, fakat az gelişmiş bölgelerde ve ucuz tüketim malları sanayisindeki vasıfsız işçiler için hâlâoldukça düşüktür. İşgücü piyasasının hukou kanunları ve ayrımcılık yoluyla ayrıştırılması, hâlâ pek çok işçinin pazar gücünü baltalamakta.

Çeviri notları:

i “re-composition”, rekompozisyon

ii “Old” yerine. “Old” ve “formerly” kelimeleri arasındaki kullanım karmaşasını gidermek amacıyla.

iii “Iron rice bowl”

iv Hukou sistemi: Çin’de “ikamet kayıt kanunu” olarak geçmesine karşın aslında bir çeşit kast sistemidir. Aile, sülale ve bağlantılı tüm bilgileri içeren; yaşadığınız bölgeye göre hakkınız olan eğitim, barınma, sağlık imkanlarının farklılık gösterdiği bir sistemdir. Bu yasalar nedeniyle kırsaldan gelen göçmen işçiler burada bir kısmı anlatılan pek çok büyük zorlukla karşılaşmışlardır. Kanun, sadece küçük reformlar görmüş şekliyle hâlâ yürürlüktedir.

v “Waged or unwaged”, Türkçe’de güncel kullanımdaki “ücretli” kelimesindeki anlam kayması nedeniyle “maaş” kelimesi tercih edilmiştir.

vi “Wildcat strike”, sendika onayı olmadan, bir grup işçinin kendi insiyatifiyle başlattığı grev. Çokça kullanıldığı şekliyle “yasadışı grev” terimini tercih etmedim.

vii “Kinship forms”, akrabalık, hemşehhrilik gibi ilişkilere dayalı sosyal yakınlık

viii “Cellular activism”

ix “Foremen and forewomen”

x “Spatial fix”, David Harvey tarafından ortaya atılmış, aşırı birikmiş sermayenin coğrafi olarak başka mekanlara veya sektörlere aktarılarak krizin önüne geçilmesine dayalı bir çeşit kapitalist çözümü ifade eden kavram.

xi “All-China Federation of Trade Unions (ACFTU)”

xii “Fix” kelimesi için. Aslında burada “uyuşturucu” anlamındaki fix de uygun.

xiii “Just-in-time production”

xiv “Social partnership”

Exit mobile version