Dünya proletaryası, sonucu belirleyici mücadeleler ile karşı karşıyadır. İçinde yaşadığımız dönem açık iç savaşlar dönemidir. Belirleyici an yaklaşmaktadır. Pratik olarak esaslı bir işçi hareketinin varolduğu her ülkede işçi sınıfı, silah elde bir dizi şiddetli mücadeleyle karşı karşıyadır.
İşçi sınıfı her zamankinden daha fazla, sıkı bir örgüte ihtiyaç duyuyor. Şimdi o, bir saniye bile kaybetmeksizin kendisini bu mücadelelere hazırlamak için yorulmak bilmeden çalışmalıdır.
Eğer Paris Komünü (1871) zamanında, işçi sınıfı, ne kadar küçük olursa olsun, disiplinli bir komünist partiye sahip olsaydı, Fransız proletaryasının ilk kahramanca ayaklanışı çok daha fazla ağırlığa sahip olabilecek ve birçok hata ve zaaftan kaçınılabilecekti.
Proletaryanın şimdi karşı karşıya olduğu mücadeleler, bu farklı tarihsel koşullarda, 1871’inkilerden çok daha büyük ölçüde ölüm kalım mücadeleleri olacaktır. Bu nedenle Komünist Enternasyonal’in İkinci Dünya Kongresi, tüm dünyanın devrimci işçilerinin dikkatini şu noktalara yöneltir:
1. Komünist Parti, işçi sınıfının bir parçasıdır; en ileri, en bilinçli ve bu nedenle en devrimci kesimidir. Bir doğal seleksiyon süreci aracılığıyla komünist parti en iyi, en bilinçli, en adanmış ve en uzak görüşlü işçilerden oluşur. Komünist Parti, bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarlarından başka hiçbir çıkara sahip değildir. Komünist Parti, bir bütün olarak işçi sınıfından, işçi sınıfının tüm tarihsel yolunun net bir kavranışına bütünüyle sahip olması olgusuyla ayrılır ve bu yoldaki her dönemeçte, işçi sınıfının çeşitli gruplarının veya mesleklerinin değil bütününün çıkarlarını savunmakla yükümlüdür. Komünist Parti, işçi sınıfının en ileri kesiminin, tüm proleter ve yarı-proleter kitleleri doğru yola yöneltmekte kullanacağı örgütsel ve politik manivelasıdır.
2. Proletarya devlet iktidarını ele geçirinceye, kendi egemenliğini ilk ve son defa sağlamlaştırıncaya ve onu bir burjuva restorasyona karşı garanti altına alıncaya kadar, komünist parti, saflarında işçilerin sadece bir azınlığına sahip olacaktır. İktidarın ele geçirilmesinden önce ve geçiş döneminde, komünist parti, uygun koşullarda, nüfusun tüm proleter ve yarı-proleter katmanları üzerinde devamlı bir entellektüel ve politik etki gerçekleştirebilir, ancak onların hepsini örgütsel olarak kendi saflarında birleştiremez. Ancak proletarya diktatörlüğü burjuvaziyi, basın, okullar, parlamento, kilise, idari aygıt, vs. gibi çok güçlü nüfuz yaratma araçlarından mahrum bıraktıktan sonra, ancak burjuva düzenin nihai yenilgisi herkes için aşikâr hale geldikten sonra, ancak o zaman, tüm ya da hemen hemen tüm işçiler komünist parti saflarına girmeye başlayacaktır.
3. Parti ve sınıf kavramları arasında kesin bir ayrım yapılmalıdır. Almanya, İngiltere ve diğer ülkelerin “Hıristiyan” ve liberal sendikalarının üyeleri şüphesiz işçi sınıfının parçalarıdırlar. Scheidemann, Gompers ve benzerlerini hâlâ izleyen az ya da çok sayıda işçi grupları da şüphesiz işçi sınıfının parçasıdırlar. Belli tarihsel koşullarda işçi sınıfının, çok sayıda gerici unsuru içermesi bile tümüyle mümkündür. Komünizmin görevi, kendisini işçi sınıfının bu geri kesimlerine uyarlamak değil, tüm işçi sınıfını komünist öncü seviyesine yükseltmektir. Bu iki kavramın –parti ve sınıf– karıştırılması, çok büyük hatalara ve şaşkınlıklara yol açabilir. Örneğin açıktır ki, emperyalist savaş sırasında işçi sınıfının belirli bir kesiminin duygu ve önyargılarına rağmen, işçilerin partisi, ne pahasına olursa olsun, proletarya partisinin savaşa karşı savaş ilân etmesini gerektiren proletaryanın tarihsel çıkarlarını savunarak, bu duygu ve önyargılara karşı savaşım vermek zorundaydı.
1914’te emperyalist savaşın patlak vermesi üzerine, tüm ülkelerdeki sosyal-hainlerin partileri “kendi” ülkelerinin burjuvazilerini desteklediklerinde, sürekli ve tutarlı bir şekilde işçi sınıfının arzularına göre hareket ettiklerini açıklıyorlardı. Ancak unutuyorlar ki, bu söylediklerinde haklı bile olsalar, böyle durumlarda işçilerin çoğunluğunun duygularına karşı çıkmak ve bunun karşısında proletaryanın tarihsel çıkarlarını temsil etmek, proletarya partisinin görevi olmalıdır. Aynı şekilde, bu yüzyılın başlarında, o zamanın Rus Menşevikleri (Ekonomistler denilenler), bir bütün olarak işçi sınıfının politik mücadele kavrayışına henüz ulaşmadığı gibi bir gerekçeyle Çarlığa karşı açık politik mücadeleyi reddediyorlardı.
Aynı şekilde, Alman Bağımsızlarının sağ kanadı, kararsız ve yetersiz davranırken, partinin kitlelere önderlik etmek ve onlara yol göstermek için varolduğunu anlamaksızın, daima “kitlelerin arzuları”ndan dem vuruyor.
4. Komünist Enternasyonal eski “sosyal-demokrat” partilerin ve İkinci Enternasyonal’in çöküşünün hiçbir şekilde genel olarak proletarya partisi sisteminin çöküşü olarak sunulamayacağı inancına sarsılmaz biçimde bağlı kalacaktır. Proletarya diktatörlüğü için doğrudan mücadele dönemi, yeni bir proletarya partisinin doğuşunu beraberinde getirdi; Komünist Parti.
5. Komünist Enternasyonal, kendisine ait bağımsız bir politik partiye sahip olmaksızın, proletaryanın kendi devrimini başarabileceği görüşünü kararlılıkla reddeder. Her sınıf mücadelesi bir politik mücadeledir. Bu mücadelenin hedefi, ki kaçınılmaz olarak iç savaşa dönüşür, politik iktidarın fethidir. Bir politik parti olmaksızın, politik iktidar ele geçirilemez, örgütlenemez ve işletilemez. Yalnızca eğer proletarya, önder olarak, net bir şekilde tanımlanmış amaçlara ve hem iç hem de dış politika için ivedi önlemlerin pratik programına sahip, örgütlü ve deneyimli bir partiye sahipse, politik iktidarın fethinin tesadüfi bir olay değil, proletarya tarafından inşa edilmiş toplumun süregiden bir komünist yapısının başlangıç noktası olduğu ortaya çıkabilir.
Aynı sınıf savaşımı, benzer şekilde, proleter hareketin çok çeşitli biçimlerinin (sendikalar, kooperatifler, fabrika konseyleri, eğitim çalışmaları, seçimler vs.) birleştirilmiş yönetimini ve merkezileşmesini talep etmektedir. Ancak politik bir parti, böylesi bir koordinasyon ve kılavuzluk merkezi olabilir. Böyle bir partinin yaratılması ve güçlendirilmesinin ve kendini buna tabi kılmanın reddedilmesi, savaşımın çok çeşitli alanlarında faaliyet gösteren proletaryanın farklı savaşçı güçlerinin yönetim birliğinin reddedilmesi anlamına gelir. Proleter sınıf mücadelesi, tek bir hareket noktasından mücadelenin çeşitli aşamalarını aydınlatan ve proletaryanın dikkatini, durum gerektirdiğinde, tüm sınıfı ilgilendiren ortak ve kesin görevlere çevirecek yoğun bir ajitasyona ihtiyaç duymaktadır. Bu, merkezi bir politik aygıt, yani bir politik parti olmaksızın gerçekleştirilemez. Devrimci sendikalistler ve Dünya Sanayi İşçileri (IWW) taraftarları tarafından bağımsız bir işçi partisinin gerekliliğine karşı yürütülen propaganda, bu nedenle nesnel olarak sadece burjuvazinin ve karşı-devrimci “sosyal-demokratlar”ın desteklenmesine yardım etmiştir ve etmektedir. Tek başına sendikalarla veya şekilsiz “genel” işçi birlikleriyle ikame etmek istedikleri komünist parti karşıtı propagandalarında, sendikalistler ve IWW, itirafçı oportünistlere yakınlaşmaktadırlar. 1905 devrimi yenilgisinden sonra Rus Menşevikleri, işçi sınıfının devrimci partisinin yerine geçirilmek üzere bir işçi kongresi fikrini yıllarca savundular. Amerika ve İngiltere’deki her çeşitten “sarı Labourcılar”, işçilere politik bir partinin yerini almak üzere şekilsiz işçi birliklerini veya muğlak, saf parlamenter toplulukları vaaz ettiler ve aynı zamanda katıksız bir burjuva politika sergilediler. Devrimci sendikalistler ve IWW, burjuvazinin diktatörlüğüne karşı savaşmaya can atmaktadırlar, ancak bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bağımsız bir politik parti olmadan işçi sınıfının başsız bir gövde olduğunu kavrayamamaktadırlar.
Devrimci sendikalizm ve endüstriyalizm[1], ancak II. Enternasyonal’in eskimiş, köhne, karşı-devrimci ideolojisi ile karşılaştırıldığında ileri bir adımı ifade eder. Fakat devrimci Marksizm ile, yani komünizm ile karşılaştırıldığında, sendikalizm ve endüstriyalizm geri bir adımdır. “Sol” KAPD’nin Nisan ayındaki kuruluş kongresinde, bu kongrenin bir parti kurmakta olduğunu ama bunun “geleneksel anlamda bir parti olmadığını” ifade eden deklarasyonu, sendikalizm ve endüstriyalizmin bu gerici tavrına ideolojik bir teslimiyettir.
İşçi sınıfı, burjuvaziye karşı zaferi, tek başına genel grev ile, kolunu kavuşturup bekleme taktikleri ile kazanamaz. Proletarya, silahlı ayaklanmaya başvurmak zorundadır. Bunu kavrayan herkes şunu da anlamalıdır ki, örgütlü bir politik parti zorunludur, şekilsiz işçi birlikleri yeterli değildir.
Devrimci sendikalistler, sık sık kararlı bir devrimci azınlığın oynayabileceği büyük rolden bahsediyorlar. İşçi sınıfının gerçekten kararlı bir azınlığı, komünist olan, faaliyet göstermek isteyen, bir programa sahip olan, kitlelerin mücadelesini örgütlemek için yola çıkan bir azınlık; işte komünist parti de tastamam budur.
6. Gerçek bir komünist partinin en önemli görevi, proletaryanın en geniş kitlesi ile her zaman en yakın temas halinde bulunmaktır.
Bunu gerçekleştirebilmek için komünistler, çeşitli ülkelerdeki harp malulü dernekleri, İngiltere’deki “Rusya’dan Elini Çek” komiteleri, proleter mahalle cemiyetleri vs. gibi, politik parti karakterini taşımamalarına rağmen üyelerinin arasında büyük proleter gruplarını barındıran toplulukların içinde aktif olabilirler ve olmalıdırlar. “Parti-dışı” işçi ve köylü konferansları olarak anılan Rus örneği özellikle önemlidir. Bu konferanslar her kasabada, her işçi sınıfı bölgesinde ve hatta kırsal bölgelerde pratik olarak örgütlendi. Bu konferansların delege seçimlerinde geri işçilerin bile en geniş kitleleri yer aldı. En ivedi sorunlar gündeme alındı; yiyecek temini, barınma, askeri durum, eğitim, günün politik görevleri vs.. Komünistler, bu “parti-dışı” konferanslar üzerinde en aktif çabayı sarf ettiler ve parti için muazzam başarılar kaydettiler.
Komünistler, bu tip daha geniş işçi örgütleri içinde örgütlenme ve eğitim çalışmasını sistematik bir tarzda gerçekleştirmeyi en önemli görev olarak kabul ederler. Ve bunu başarıyla yapmak için, devrimci proletaryanın düşmanlarının bu geniş işçi örgütlerini ele geçirmelerini engellemek için ileri komünist işçiler, her zaman örgütlü bir biçimde davranan ve her olayda ve hareket hangi biçimi alırsa alsın komünizmin genel çıkarlarını gözetebilecek kendi bağımsız sımsıkı kenetlenmiş komünist partilerini oluşturmalıdırlar.
7. Komünistler hiçbir şekilde, apolitik karakterde, hatta tastamam gerici bir karakterde olduklarında dahi, kitlesel işçi örgütlerinden (sarı veya Hıristiyan birlikleri, vs.) uzak durmazlar; onların içinde yer almaktan, onları kullanmaktan kaçınmazlar. Komünist parti bu örgütler içinde propagandasını aralıksız olarak sürdürür ve bir ilke olarak partisizlik fikrinin, işçileri sosyalizm için örgütlü mücadeleden saptırmak amacıyla bizzat burjuvazi ve onun kalemşorları tarafından bilinçli olarak teşvik edildiğine işçileri yorulmaksızın ikna etmeye çalışır.
8. İşçi hareketinin eski “klasik” üç parçaya bölünmesinin –parti, işçi sendikası, kooperatif– açıkça modası geçmiştir. Rusya’daki proleter devrim, proletarya diktatörlüğünün temel biçimini yaratmıştır: Sovyetler. Her yerde ulaştığımız yeni bölümlenme şudur: 1) Parti, 2) İşçi konseyleri (Sovyetler), 3) Üretici toplulukları (sendikalar). Ancak hem konseyler hem de sendikalara sürekli ve sistematik biçimde proletaryanın partisi tarafından, yani komünist parti tarafından kılavuzluk edilmelidir. Ekonomik ve politik alanlarda olduğu kadar, eğitim alanında da tüm işçi sınıfının mücadelesini yönetmesi gereken işçi sınıfının örgütlü öncüsü, komünist parti; sendikalar ve işçi konseyleri içinde olduğu kadar, her çeşit proleter örgütte de canlılık ruhu olmalıdır.
Proletarya diktatörlüğünün temel tarihsel biçimi olarak sovyetlerin doğuşu hiçbir şekilde proleter devrimde komünist partinin önderlik rolünü azaltmaz. Alman “sol” komünistleri (bkz. 14 Nisan 1920 Alman proletaryasına “Alman Komünist İşçi Partisi” imzalı çağrı), “parti de kendisini gitgide sovyet fikrine uyarlıyor ve proleter bir karakter kazanıyor”(K[ommunistische] A[rbeiter] Z[eitung], no 54) dediklerinde bu, sanki Sovyetler komünist partinin yerini alabilirmiş gibi, komünist partinin sovyetler içinde yutulması gerektiği fikrinin utangaç bir ifadesidir.
Bu fikir temelden yanlıştır ve gericidir. Rus devrim tarihinde, sovyetlerin proletarya partisi ile karşı karşıya kaldığı ve burjuvazinin ajanlarının politikalarını desteklediği bir dönem vardır. Aynısı Almanya için de doğruydu. Aynısı diğer ülkeler için de mümkündür. Eğer sovyetler tarihsel misyonunun hakkını verecekse, kendisini basitçe sovyetlere “uyarlamayıp” sovyetlerin kendilerini burjuvaziye ve beyaz-muhafız sosyal-demokrasiye “uyarlamamasını” garanti altına alabilen, sovyetler içindeki fraksiyonu aracılığıyla onu yedeğine alabilecek bir parti, güçlü bir komünist parti zorunludur.
Her kim komünist partinin kendisini sovyetlere “uyarlaması” gerektiğini savunuyorsa, her kim böylesi bir uyarlanışta partinin “proleter karakterinin” güçlenişini görüyorsa, hem partiye hem de sovyetlere fazlasıyla şüpheli bir yardımda bulunuyordur ve hem partinin hem de sovyetlerin anlamını kavramaktan acizdir. Bir ülkede yarattığımız parti ne kadar güçlü olursa, “Sovyet fikri” o kadar çabuk zafer kazanacaktır. Çok sayıda “Bağımsız” ve hatta sağ kanat sosyalist “Sovyet fikrine” şimdi nezaketen hoşgörü ile bakıyorlar. Yalnızca eğer sovyetlerin politikaları üzerinde belirleyici bir etki uygulayabilen güçlü bir komünist partiye sahipsek, bu unsurların Sovyet fikrini çarpıtmasının önüne geçebiliriz.
9. İşçi sınıfı komünist partiye yalnızca iktidarın ele geçirilmesine kadar değil, yalnızca iktidarın ele geçirilmesi sırasında değil, aynı zamanda iktidarın işçi sınıfına geçişinden sonra da ihtiyaç duyar. Hemen hemen üç yıldır iktidarda olan Rus Komünist Partisi tarihi, komünist partinin öneminin işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinden sonra azalmadığını, aksine muazzam biçimde arttığını göstermiştir.
10. Proletarya iktidarı ele geçirdiğinde, onun partisi, daha önce olduğu gibi, yalnızca işçi sınıfının bir kesimi –tam olarak zaferi örgütleyen kesimi– olarak kalmaya devam edecektir. Rusya’da yirmi yıl ve Almanya’da birkaç yıl boyunca, komünist parti sadece burjuvaziyle değil, aynı zamanda burjuva etkileri proletaryaya taşıyan “sosyalist”lerle de savaştı; saflarına işçi sınıfının en güvenilir, en ileri görüşlü ve en gelişmiş savaşçılarını aldı.Yalnızca işçi sınıfı elitinin böyle bir disiplinli örgütü varsa, zaferin ertesinde işçi diktatörlüğünün karşı karşıya kaldığı tüm zorlukların üstesinden gelebilmek olanaklı olur. Yeni bir proleter kızıl ordunun örgütlenmesi, burjuvazinin devlet aygıtının tam olarak yıkılması ve yerine yeni bir proleter devlet aygıtının ilk adımlarının geçirilmesi, işçi grupları arasındaki dar görüşlü kurnazlık eğilimlerine karşı savaş, yerel ve bölgesel “yurtseverliğe” karşı mücadele, yeni bir iş disiplinini yaratmanın yollarının açılması; bu alanların tümünde komünist parti son söze sahiptir. Onun üyeleri kendi öz deneyimleriyle işçi sınıfının çoğunluğunu uyandırmalı ve ona önderlik etmelidir.
11. Proletaryanın politik partisine olan ihtiyaç, ancak sınıfların yok oluşlarının tamamlanmasıyla ortadan kalkar. Komünizmin bu nihai zaferine giden yolda, proleter örgütlenmelerinin bugünkü üç temel biçiminin (parti, sovyet, üretici birlikleri) tarihsel öneminin değişmesi ve yavaş yavaş tek bir tipte işçi örgütünün kristalize olması olasıdır. Fakat Komünist parti, yalnızca, komünizm, uğruna savaşılan bir şey ve bir amaç olmaktan çıktığı ve tüm işçi sınıfı komünist olduğu zaman işçi sınıfı içerisinde bütünüyle eriyebilir.
12. Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi yalnızca genel olarak komünist partinin tarihsel misyonunu yeniden onaylamakla kalmaz, ana hatlarıyla da olsa ne tipte bir komünist partiye ihtiyaç duyduğumuzu da uluslararası proletaryaya gösterir.
13. Komünist Enternasyonal, komünist partinin bilhassa proletarya diktatörlüğü döneminde demirden bir proleter merkeziyetçilik temelleri üzerinde inşa edilmesi gerektiği görüşündedir. Uzun ve çetin bir iç savaş sırasında işçi sınıfına başarıyla önderlik edebilmek için, komünist parti kendi safları içinde demirden bir askeri disiplini gerçekleştirmelidir. Rus iç savaşında üç yıldır işçi sınıfına önderlik eden komünist partinin deneyimleri göstermiştir ki, en sıkı disiplin olmaksızın, tam merkezileşme olmaksızın ve tüm parti örgütlerinin parti merkezine en tam yoldaşça güveni olmaksızın, işçilerin zaferi imkânsızdır.
14. Komünist parti demokratik merkeziyetçilik temelinde inşa edilmelidir. Demokratik merkeziyetçiliğin temel ilkeleri şunlardır; üst parti organları daha alttakiler tarafından seçilecektir, üst organların talimatları daha alttakileri koşulsuz ve kaçınılmaz olarak bağlar, ve kongreler arasındaki dönemde tüm önde gelen partili yoldaşlarca otoritesi evrensel olarak ve tartışmasız tanınan güçlü bir parti merkezi varolmalıdır.
15. Avrupa ve Amerika’daki bir dizi komünist parti, burjuvazi tarafından komünistlere dayatılan “kuşatma durumu”nun bir sonucu olarak illegal bir yaşam sürmek zorunda bırakılmıştır. Böyle bir durumda seçim ilkesinin harfiyen gözetilemeyeceği ve partinin önder organlarına, bir zamanlar Rusya’da yapıldığı gibi, üye atama hakkı verilmesi gerektiği akılda tutulmalıdır. Bir “kuşatma durumu” altında komünist parti her ciddi sorun hakkında demokratik bir referandumdan yararlanabilecek durumda veya yetide değildir; bilâkis acil durumlarda tüm parti üyeleri için önemli kararlar alma hakkını merkezi organa vermek zorunda bırakılmıştır.
16. İçinden geçtiğimiz dönemde yerel parti örgütleri için geniş “otonomi” savunuculuğu, sadece, komünist parti saflarını zayıflatır, eylem kapasitesinin altını oyar, ve gevşek bir yapıya kapıyı aralayan eğilimlere, küçük-burjuva ve anarşist eğilimlere hizmet eder.
17. Burjuvazinin ve karşı-devrimci sosyal-demokrasinin hâlâ iktidarda olduğu ülkelerde komünist partiler, legal ve illegal çalışmayı örgütlü bir tarzda birleştirmeyi öğrenmek zorundadırlar. Legal çalışma her zaman illegal partinin pratik gözetimi altında olmalıdır. Gerek merkezi, gerek yerel hükümetlerdeki komünist parlamenter fraksiyonlar, partinin o anda legal veya illegal olup olmadığına bakılmaksızın bütünüyle partinin denetimi altında olmalıdırlar. Ne şekilde olursa olsun, kendilerini partiye tabi kılmayı reddeden delegeler partiden atılmalıdırlar.
Legal basın (gazeteler ve basım evleri), tamamen ve kayıtsız şartsız tüm partiye ve onun merkez komitesine tabi olmalıdır. Bu noktada hiçbir ayrıcalık kabul edilemez.
18. Komünist partinin tüm örgütsel faaliyetinin temeli, her durumda, proleter ve yarı-proleterlerin sayısı ne kadar az olursa olsun, komünist hücreler yaratılmasıdır. Her sovyette, her sendikada, her kooperatifte, her fabrikada, her mahalle konseyinde, komünizme sempati duyan üç kişi bile olsa her yerde derhal bir komünist hücre oluşturulmalıdır. İşçi sınıfının öncüsünün tüm işçi sınıfını kendisi ile sürüklemesini mümkün kılan sadece komünistlerin sıkı örgütlülüğüdür. Parti-dışı örgütlerde çalışan tüm komünist parti hücreleri, o anda partinin legal veya illegal olarak çalıştığına bakmaksızın, kayıtsız şartsız bir bütün olarak parti örgütüne tabidir. Her türden komünist hücreler mümkün olan en kesin şekilde, safların sıkı bir hiyerarşik düzeni içinde bir diğer hücreye tabi olmalıdır.
19. Hemen her yerde, komünist parti bir şehir partisi olarak, esas olarak kentlerde yaşayan sanayi işçilerinin partisi olarak ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfının zaferini kolaylaştırmak ve hızlandırmak için, komünist parti sadece şehirlerin değil köylerin de partisi haline gelmelidir. Komünist parti propagandasını ve örgütlenmesini tarım işçilerine ve küçük ve orta köylülere taşımalıdır. Komünist parti kırsal kesimde komünist hücreler örgütlemeye özel dikkat göstermelidir.
Proletaryanın uluslararası örgütü, komünistlerin yaşadığı ve savaştığı tüm ülkelerde, ancak burada formüle edilen komünist partinin rolü hakkındaki fikirlere sımsıkı sarınıldığı takdirde güçlü olabilir. Komünist Enternasyonal, ilkelerini kabul eden ve sarı Enternasyonal ile bağlarını koparmaya hazır her sendikayı kongresine davet eder. Komünist Enternasyonal, komünist ilkeleri onaylayan bir uluslararası kızıl sendikalar seksiyonu örgütleyecektir. Komünist Enternasyonal, burjuvaziye karşı ciddi bir devrimci mücadele yürütmek isteyen hiçbir parti-dışı işçi örgütü ile işbirliğini reddetmeyecektir. Ne var ki, Komünist Enternasyonal böyle yapmakla tüm dünya proletaryasına şunu duyurur:
1. Komünist parti, işçi sınıfının kurtuluşunun en başta gelen ve birincil silahıdır. Artık her ülkede sadece grup veya eğilimlere değil, bir komünist partiye sahip olmalıyız.
2. Her ülkede sadece tek bir birleşik komünist parti olmalıdır.
3. Komünist parti en sıkı merkeziyetçilik ilkesi üzerinde inşa edilmelidir ve iç savaş döneminde, saflarında askeri disiplini hakim kılmalıdır.
4. Bir düzine proleterin veya yarı-proleterin olduğu her yerde komünist parti örgütlü bir hücreye sahip olmalıdır.
5. Parti-dışı her dernekte, partiye sıkıca bağlı bir komünist hücre varolmalıdır.
6. Komünizmin devrimci taktiklerine ve programına sımsıkı ve inatla bağlı kalırken, komünist parti, ilkesiz oportünizmin olduğu kadar, sekterliğin de önüne geçerek, geniş işçi örgütleri ile mümkün olan en yakın ilişki içinde olmalıdır.
______________________
[1] Kastedilen IWW’nin düşünceleridir. (çn.)