Friedrich Engels: Proletaryanın Hizmetinde Bir Yaşam

“Engels’in hiç affetmediği tek bir şey vardı: Kendini beğenmişlik, benlikçilik. Eğer bir kişi kendisine karşı kibirliyse ve hele partisine karşı benlikçiyse, Engels’ten hiç merhamet beklemesin. (…) Bir başka özelliğine daha değinmek isterim. Sanırım yeryüzündeki en kılı kırk yaran, görev duygusu, hele parti disiplini söz konusuysa çok güçlü olan bu insan hiçbir zaman katı olmamıştır. Belirtilmesi gereken bir başka özelliği –belki de en önemlisi– onun alçak gönüllüğüdür.”

ME ya da M-E veyahut Marx-Engels, kimyada iki elementin birleşimiyle ortaya çıkan bir bileşik gibidir. Her biri ayrı özellikler taşıyan iki element bir araya gelip dünya tarihinin en büyük devrimine temel olan teorinin bilimsel ana bileşiğini oluşturmuştur. Zaman içindeki gelişimiyle birlikte bu bileşiğe eklenen elementlerle birlikte M’nin yanındaki E’nin eriyip görünürde kaybolması, E’nin çekip gitmesine değil M’yle bütünleşip tek element haline gelmesine yorulabilir ancak.

Marx ve Engels yoldaşlığı öyle gelişkin bir ikiliydi ki, felsefi ve tarihsel temelleriyle dünya görüşünü kurar ve geliştirirken, çalışmalarının her bir döneminde, kişisel tercihlerinden öte uluslararası proletaryanın ihtiyaçlarını gözeterek günün koşulları, her ikisinin öne çıkan yetenek ve becerileri doğrultusunda belirli bir işbölümüne gitmişler ve bu işbölümünü Marx’ın ölümüne dek sürdürmüşlerdir. Marx’ın ölümünün ardından Engels ilerleyen yaşına karşın bu görevleri yüzüstü bırakmamış, bunların tamamını yerine getirmek üzere hayatının sonuna dek elinden geleni yapmıştır.

Kimi sağlık sorunları baş göstermişse de hâlâ çok dinç ve aktif olduğu 70’inci yaş gününde dünyanın dört bir yanından gelen sayısız kutlama mesajlarına yanıt olarak kaleme aldığı açık teşekkürünü şu sözlerle bitiriyordu: “Bu onurlandırmaların aslan payının bana ve benim katkılarıma düşmediğini benden daha iyi bilen yoktur. Tohumlarını benden daha büyük birinin, Karl Marx’ın ektiği saygınlık ve onuru biçmek benim yazgım oldu. Ve ben sadece, ömrümün geri kalan kısmını bu saygınlığa ve onura layık olabilmek için proletaryanın aktif hizmetinde geçirmeye ant içebilirim.[1] Aslında bu andı yaşamının çok erken dönemlerinde içmiş ve ona hayatı boyunca büyük bir titizlikle bağlı kalmıştır.

SIRADIŞI ÇOCUK

Friedrich Engels, Almanya’nın Ren eyaletindeki Barmen kentinin tekstil imalatçısı tutucu, dindar bir ailenin ilk çocuğu olarak 28 Kasım 1820’de doğdu. Bu dünya, büyük dönüşümler geçiren, eski dünyanın doğurduğu yeni maddi koşullarla birlikte tüm düşünce ve evren anlayışının da eski kalıplara sığamayıp bu kalıpları çatlattığı bir dünyaydı.

Hâlâ büyük oranda el zanaatlarıyla el emeğinin hüküm sürdüğü Almanya’nın o dönemdeki en gelişmiş sanayi bölgesiydi Ren. Büyük sanayi Almanya’daki ilk başarılı adımlarını burada atmıştı. Fransa’daki burjuva devrimi burayı Almanya’nın diğer kısımlarına göre daha fazla etkilemişti. Ren Nehrinin sol yakasında feodal ilişkiler çözülmüş, serflik ortadan kalkmış, sanayi proletaryası ortaya çıkmış, kırsal kesimde köylülük ile el zanaatları, kentlerde de küçük burjuvazi kapitalist sanayinin yıkıcı etkileriyle karşı karşıya kalmıştı.

Neşeli ve hareketli bir doğaya sahip Engels sanata, edebiyata, müziğe, spora ve yabancı dillere büyük bir ilgi geliştirmişti. Karikatürler çiziyor, çeviriler yapıyor, şiirler, dramalar, denemeler yazıyordu. Yaşadığı kentin bağnaz ve boğucu atmosferinden kurtulma, özgür bir meslek seçme umuduyla kurduğu üniversite hayali, ona kavuşmak üzereyken tuzla buz oldu. Babası ticarete alışması için Engels’i okuduğu lise son sınıftan alıp firmanın bürosunda işe başlattı, bir sene sonra da Bremen’deki büyük bir ticaret firmasına çıraklığa yolladı. Engels için büroda çalışmak son derece sıkıcıydı, en ufak bir ilgi duymadığı ticaret onun için bir mahkûmiyet gibiydi. Çalışma saatlerinin dışındaki tüm zamanını okuyup yazmakla, etrafını ve insanları gözlemlemekle geçiriyordu. Önemli bir uluslararası liman kenti olan Bremen’de Engels karşılaşmadığı çeşitlilik ve bollukta her dilden legal ve illegal yayınlara ulaşabiliyordu. Yutarcasına okuduğu kitaplar, birçok dilde takip ettiği gazeteler bilgi hazinesini çoğaltıyor, çevresine eleştirel bir gözle bakma yetisi gelişiyordu. Henüz 19 yaşında dini sorgulamaya başlayan Engels’in dünyaya bakışı değişirken, felsefe ve politikaya olan ilgisi artmaya; araştırmaya, gözlem ve düşüncelerini yazmaya başladı.

Genç Almanlar edebiyat grubunun yayın organı Telegraph für Deutschland’a gönderdiği ve doğduğu vadide tanık olduğu bağnazlığı, sefalet ve yozlaşmayı, fabrika işçilerinin içinde bulunduğu korkunç sömürü koşullarını keskin bir dille anlattığı “Wuppertal’den Mektuplar” Mart-Nisan 1839’da yayınlandı. Friedrich Oswald imzasıyla çıkan bu kıvrak kalemle yazılmış zehir zemberek makaleler yalnızca Wuppertal’de yankı uyandırmakla kalmadı. Sonraki yıllarda yazılarının çıktığı gazetelerin sayısı çoğaldı. Bu gazetelerden biri Marx’ın yönettiği “Rheinische Zeitung” idi. 12 Nisan 1842’de burada yayımlanan ilk makalesi, Kuzey ve Güney Almanya Liberalizmi başlığını taşıyordu. Engels’in yazılarının hedefinde daima –dolaylı ya da dolaysız olarak– Prusya devleti, baskıcı politikaları ve halka düşman ideolojisi bulunuyordu. Bremen’de kaldığı iki yıl içerisinde Engels artık ateşli bir devrimci demokrat olmuştu. Ezilenlerden yana güçlü bir tutum alırken monarşiye karşı nefret duyuyor, feodal toprak mülkiyetini yerden yere vuruyordu.

1842’nin sonbaharında babasının Manchester’deki fabrikasında asistanlık işini üstlendiğinde de yazınsal çalışmalarına ara vermedi. Kıtadaki Almanca dilli gazetelere yazmayı sürdürürken, İngiliz ütopik sosyalistlerin organı olan “The New Moral World”e ve 1843/1844’te Arnold Ruge ile Karl Marx’ın Paris’te çıkardıkları “Deutsch-Französische Jahrbücher”e [Alman-Fransız Yıllıkları] de yazdı.

İNGİLTERE DERSLERİ

Engels, 1842 Kasım’ında sanayi kapitalizminin anayurduna vardığında karşılaştığı manzara muazzamdı. Londra’nın Thames nehrinin iki kıyısına dizili tersaneler, aynı anda yol alan sayısız gemiler, yığınla depolar, fabrikalar ve insan kalabalığında işçilerin hedef olduğu yoğun sömürüyle rekabet halindeki zengin ve kibirli kapitalistlerin çekişmelerine tanıklık etti. Sınai ve toplumsal gelişmenin kalbinde sınıflar arasındaki uzlaşmaz karşıtlık apaçık gözler önünde cereyan ediyordu. Keskin bir gözlemci olan Engels Londra’nın, Leeds’in, ağırlıklı olarak da Manchester’in sokaklarına daldı. İşçi mahallelerini, işçilerin çalışma koşullarını, günlük yaşamlarını, görüşlerini, mücadele biçim ve yöntemlerini dikkatle inceledi.

Ermen & Engels” firmasındaki görevinden arta kalan her anı değerlendirdi. Çağdaş İngiliz iktisatçılarının eserlerini, İngiliz işçi hareketinin düşün dünyasına etki eden ütopik sosyalistleri inceledi. İrlanda bağımsızlık hareketinin temsilcileriyle, ünlü ütopik sosyalist Robert Owen’la, sol Chartist liderlerden Julian Harney ve Ernest Jones’la tanıştı. İşçi hareketinin grevlerini, mitinglerini, toplantılarını takip etti. Chartistlerin yayın organlarına yazılar yazmaya başladı. Londra’daki Alman İşçi Eğitim Derneği’nin yönetiminde bulunan ve tanıdığı “ilk devrimci proleterler[2] olan Heinrich Bauer, Joseph Moll ve Karl Schapper ile ilişki kurdu. Tüm bu izlenimler, deneyimler ve temaslar, edindiği müthiş bilgi birikimi, geçirdiği düşünsel gelişim Engels’i tutarlı bir materyalist yaptı ve yaşamı boyunca gelişmesine katkıda bulunarak ilerleyeceği yola yöneltti. İngiltere’de maddi üretim ve ekonomik ilişkilerin toplumsal yaşamın temeli olduğu görüşüne varması onu burjuva politik ekonomiyi incelemeye sevk etti.

Engels’in düşünsel gelişimine, “Alman-Fransız Yıllıkları”ndaki makaleleri tanıklık eder. Bu dergi için dört makale yazdı: Bir İktisat Eleştirisinin Ana Hatlarıİngiltere’nin Durumu üst başlığıyla yayınlanan ‘Geçmiş ve Bugün’ Thomas CarlyleOn Sekizinci Yüzyıl ve İngiliz Anayasası.

Engels, Bir İktisat Eleştirisinin Ana Hatları’yla, burjuva ekonomi bilimini diyalektik ve materyalist eleştiriye tabi tutan ilk kişidir. Bu makalede meşru dolandırıcılık olarak nitelediği “modern ekonomik düzenin başlıca görüngülerini özel mülkiyet egemenliğinin zorunlu sonuçları olarak ele alıp sosyalist bakış açısıyla inceledi.[3]

Marx ile Engels, birbirlerini “Yıllıklar”da tanıdılar. 1843-44’te bu dergide yan yana yayınlanan ve birbiriyle örtüşen komünist çıkarımlarda bulundukları makaleler dolayısıyla yazışarak sık sık temas halinde oldular.

TOPLUMSAL GELİŞME YASALARININ PEŞİNDE

Ateşli bir devrimci demokrat olarak gittiği İngiltere’den 1844 yazında Almanya’ya kararlı bir komünist olarak dönerken Friedrich Engels, fikirlerinin en çok örtüştüğünü düşündüğü Karl Marx’la tanışmak için Paris’e uğradı. Buluşma, eşsiz bir dostluğun, ömürlerinin sonuna dek sürecek bir yol ve mücadele arkadaşlığının başlangıcı oldu. On gün süren yoğun sohbetlerde “tüm düşünceler, izlenimler, sorular ve bilgiler karşılıklı açıklandı, tartışıldı, görüşüldü, kuşkuya düşüldü, savunuldu, yeniden vazgeçildi ya da onaylandı.[4]

Engels yıllar sonra bu buluşmayı şöyle hatırlayacaktı: “Manchester’dayken açıkça yüzüme çarptı ki, tarih yazımında şimdiye dek hiç ya da çok önemsiz bir rol oynayan iktisadi olgular, hiç değilse modern dünyada belirleyici bir tarihsel güçtür. Bu olgular günümüz sınıf karşıtlıklarının ortaya çıkışına temel oluşturur. Bu sınıf karşıtlıkları, büyük sanayi sayesinde tam olarak gelişmiş bulundukları ülkelerde, yani özellikle İngiltere’de, siyasal partilerin oluşumuna, parti mücadelelerine dolayısıyla da bütün siyasal tarihe temel oluştururlar. Marx yalnızca aynı görüşe varmakla kalmamış, ‘Alman-Fransız Yıllıkları’nda bu görüşü, burjuva toplumunu koşullayan ve düzenleyenin hiç de devlet olmadığını, aksine burjuva toplumunun devleti koşulladığını ve düzenlediğini, politikanın ve onun tarihinin ekonomik koşullardan ve bu koşulların gelişiminden hareketle açıklanması gerektiğini, tersinin olamayacağını ortaya koyacak biçimde genelleştirmiştir. 1844 yazında Marx’ı ziyaret ettiğim zaman, bütün teorik alanlarda tam bir fikir birliği içinde olduğumuz ortaya çıktı ve ortak çalışmalarımız bu tarihten itibaren başladı.[5]

İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesine bilimsel bir temel kazandırmak için birlikte çalışıp mücadele etme kararının ilk ürünü Kutsal Aile oldu. Bu eserde, kapitalist toplumdaki durumu gereği, sosyalist dönüşümü gerçekleştirecek güç olarak proletaryanın tarihsel rolüne işaret edildi.

Engels Barmen’e döndüğünde önündeki ayları hayatının bundan sonraki bölümünü büyük bir disiplin ve özveriyle adayacağı davası için mümkün olduğunca verimli geçirecekti. Marx’la sıkı bir mektup trafiği sürdürürken Kutsal Aile için üstlendiği bölümü bitirdi, ünlü kitabı İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’nu tamamladı ve çeşitli makaleler yazdı. İşçilerle bağlantılar kurdu, ajitasyon ve propaganda yürütmenin olanaklarını yaratıp genişletmeye çalıştı. Köln, Eberfeld ve yöredeki bir dizi kentte demokratlarla birlikte düzenlediği toplantılarda komünizm propagandası yürüttü.

BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİNİZ

Bu faaliyetler polisin dikkatini çekip hakkında kovuşturma başlatılınca, Engels 1845 ilkbaharında Marx’ın bulunduğu Brüksel’e yerleşti. “Brüksel’de tekrar bir araya geldiğimizde Marx, (…) tarihin materyalist teorisini ana hatlarıyla geliştirmiş bulunuyordu ve artık kendimizi bu yeni kazanılmış görüş biçimini çok çeşitli yönlerde ayrıntılı bir biçimde geliştirmeye verdik.[6] Fikirlerini tam bir açıklığa kavuşturmak amacıyla başlattıkları verimli, yaratıcı ve karşılıklı çalışmanın diğer bir ürünü, hayattayken basımını sağlayamadıkları Alman İdeolojisi (1845-46) oldu. Daha Alman İdeolojisi’nde sermayeye karşı uluslararası bir güç olarak proleter kurtuluş hareketinin enternasyonal köklerine dair derinlikli düşünceler ifade etmişlerdi.

1845’te Engels, Londra’da Ulusların Şenliği[7] başlıklı makalesinde “proleterlerin tüm ülkelerde bir ve aynı çıkara, bir ve aynı düşmana sahip” olduklarını saptıyordu. Proleter kitlelerin gerçek uluslararası birliğini sağlamak için, tüm ülkelerdeki işçi sınıfının temel çıkarlarını ifade eden ve işçi sınıfının güçlerinin birleşmesinin ideolojik zeminini yaratan devrimci bir teoriye ihtiyaç vardı.

Bir yandan görüşlerini bilimsel olarak temellendirirken, diğer yandan da onu işçi sınıfı hareketine taşıyarak işçi sınıfının kendi bağımsız politik partisinin oluşumu için yoğun çaba harcadılar. Brüksel’de Alman, Fransız ve İngiliz sosyalistleri arasında haberleşmeyi sağlayacak bir “Komünist İrtibat Komitesi” kurdular. Engels’in 1843’te liderleriyle tanıştığı Londra’daki Alman İşçi Derneği’yle bağları güçlendirip Paris’te, İsviçre’de ve Almanya’da şubeleri olan ve birçok Avrupa ülkesinde üyeleri olan Adiller Birliği’ne girdiler. 1847’de Londra’da bu birliği “Komünistler Birliği” olarak yeni baştan örgütleyen kongreye Engels katıldı.

Komünistler Birliği’nin yeni tüzüğünün ilk maddesi şöyle diyordu: “Birliğin amacı burjuvaziyi devirmek, proletarya egemenliğini sağlamak, eski, sınıf karşıtlığına dayalı burjuva toplumunu kaldırmak ve sınıfsız, özel mülkiyetsiz yeni bir toplum kurmaktır.[8]

Takip eden aylarda Marx Brüksel’de, Engels Paris’te ‘Birlik’in teorik temellerini netleştirip sağlamlaştırmak için faaliyet yürüttü. Engels bu süreçte Avrupa’nın üç büyük demokrat gazetesine işçi sınıfı hareketi üzerine yazılar yazıyordu: Fransa’da “Réforme”, İngiltere’de “Northern Star”, Almanya’da “Deutsche Brüsseler Zeitung”.

1847’nin sonlarında düzenlenen ikinci kongrede “Komünistler Birliği”nin  programını yazma görevi Marx ve Engels’e verildi. Bu görevin ürünü Komünist Parti Manifestosu oldu. 1848 devriminin öngününde yayınlanan Manifesto, proleter hareketin yolunu ve hedeflerini aydınlatan bilimsel komünizmin ilk programatik belgesiydi.

Geniş işçi yığınlarında en açık şekilde karşılık bulan, “Bütün ülkelerin proleterleri birleşiniz!” sloganında dile gelen uluslararası proleter dayanışma fikriydi. İşçi kitlelerinin en derin özlemlerine karşılık gelen ve proletarya enternasyonalizminin özünü ifade eden slogan hızla benimsenip yaygınlaştı.

Marx ve Engels formüle ettikleri proleter enternasyonalizmin ilkelerinin uygulanmasına da öncülük ettiler. Komünistler Birliği tarafından yaratılan eğilimler (örgüt yapısındaki demokratik ilke, yönetici organların seçimle göreve gelmesi, belli ölçüde bir merkezileşmeyle birlikte kolektif yönetim ilkeleri, tüzüğün ve kolektif şekilde alınan kararların bağlayıcılığı) sağlamlaştırıldı.

Dünyanın ilk proleter partisi olan ve 1847-1852 arasında çalışmalarını sürdüren Komünistler Birliği, sonraki tüm ulusal işçi partilerine ve işçi sınıfının uluslararası birliklerine çıkış noktası oluşturdu.

1848 DEVRİMİ

Fransa’da patlak vererek diğer Batı Avrupa ülkelerine yayılan 1848 devrimi, Marx ve Engels’in tekrar ülkelerine dönebilmelerini sağladı. Vakit geçirmeden pratik faaliyete atıldılar. Almanya’ya dönmeden önce hazırladıkları Almanya’da Komünist Partisinin Talepleri broşüründe devrimde proletaryanın politik platformunu formüle ettiler. Taleplerin başında, komünistlerin Alman burjuva devriminde öne sürdüğü ana slogan yer alıyordu: “Tek bir Alman Cumhuriyeti”.

Almanya’da işçi derneklerinin ve Komünistler Birliği’nin şubelerinin kurulmasına önayak oldular ve Köln’de günlük bir gazete yayınlamak üzere harekete geçtiler. 1 Haziran 1848’de ilk sayısı yayınlanan “Neue Rheinische Zeitung” [NRZ / Yeni Ren Gazetesi] devrimci demokratik taleplerin organı olarak son derece mücadeleci bir gazeteydi. Hemen her makalesi, yazılarından her biri, feodal karşıdevrimle ve yüreksizce yalpalamakta olan burjuvaziyle, ama aynı zamanda da kararsız küçük burjuva demokratlarla ateşli polemiklerle doluydu. Politik başmakalelerin çoğunu hızlı ve kıvrak kaleme sahip olan Engels yazıyordu. Gazete, demokratik hareketin proleter kanadının örgütlenmesinde güçlü bir eğitim ve propaganda silahı gibi çalıştı.

Karşıdevrimin önce Fransa’da sonra diğer ülkelerde harekete geçmesi gecikmedi. Gazete kapatıldı ve Marx sınır dışı edildi. Engels halkın ülkenin güneyinde devam eden silahlı ayaklanmasına katıldı, üç çatışmada özgürlük için dövüştü. İsyancıların yenilgisi üzerine İsviçre üzerinden Londra’ya geçti. Marx da Paris’ten sürülünce burada buluştular.[9]

İzleyen yıllarda Marx Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850 ve Louis Bonaparte’ın On Sekizinci Brumaire’i, Engels Alman Reich Anayasası Kampanyası ve Almanya’da Devrim ve Karşıdevrim adlı eserlerde 1848-49 devrimci mücadelelerinin sonuçlarını ele alıp deneyimlerini özetledi. Marx ve Engels bu yapıtlarda devrim, devlet ve proletarya diktatörlüğü öğretilerinin temel fikirlerini geliştirdiler.

Engels’in Almanya’da Devrim ve Karşıdevrim’inde1848-49 Alman devrimi tarihi ilk kez Marksist açıdan sistemli bir şekilde incelendi, materyalist tarih anlayışının en önemli savları somutlaştırılıp daha da geliştirildi. Alman Köylü Savaşı da Alman devrimlerinin özetlenmesi göreviyle yakından ilintili bir diğer eseriydi. Kitabın önsözünde Engels şöyle yazdı: “1525 ve 1848/49 Alman devrimleri arasındaki koşutluk, o sıralar göz ardı edilemeyecek kadar yakındı.” Bu koşutluk, 1848-49 devriminin yenilgisinin nedenlerini açıklamasına yardımcı oldu.

GERİCİLİK YILLARINDA

Marx ve Engels, Komünistler Birliği’nin 1852’de dağılmasını izleyen yıllarda devrimci teorinin geliştirilmesine yoğunlaştılar. Kapitalist toplumun hareket yasalarıyla ilgili ekonomik araştırmaların sistemli olarak sürdürülmesi gerekiyordu. Marx’ın çalışmalarını politik ekonomi üzerine yoğunlaştırmasına izin verecek çözüm tekti: 1850’nin sonunda Marx Londra’da kalırken Engels Manchester’e yazıhane işine döndü.

Fakat Marx ve Engels birçok ülkenin işçi hareketinin temsilcileriyle, eski Komünistler Birliği üyeleriyle, İngiltere’deki devrimci Chartistlerle ve ABD’de bulunan Alman göçmenlerle irtibat halinde kaldılar. Devrimci işçilere, bilimsel komünizm fikirlerinin propagandasını örgütlemek ve işçi hareketinin uluslararası işbirliğini sağlamak için çeşitli biçimlerde yardımcı oldular. Yazdıkları makaleler ve Chartist yayın organlarına bulundukları katkılar bu bakımdan önemli bir yer tuttu. Devrimin yenilgisinden sonra Avrupa’da egemen olan gericilik yıllarında bu tür çalışmalar, uluslararası politikada güncel sorunlar üzerine düşüncelerini ve büyük kapitalist ülkelerin iç durumunu kamuoyuna duyurmak ve bu sorunları proletaryanın bakış açısından değerlendirmek için ellerindeki tek olanaktı. 50’li yıllarda Engels’in ilerici burjuva gazetelerdeki çalışmaları önemliydi.

Doğu sorunu, sömürgecilik ve ulusal bağımsızlık hareketleri

Bilimsel komünizmin kurucuları bu dönemde uluslararası politika alanında dikkatlerini burjuva demokratik içerikli ulusal kurtuluş hareketlerine yöneltti. Engels’in Asya ile Kuzey Afrika halklarının ulusal kurtuluş mücadelelerine ilişkin yazıları, Marx’ın bu sorunlarla ilgili makaleleriyle birlikte, sömürge sorununa Marksist bakış açısının geliştirilmesine temel oluşturdu.

Engels, 1853’te Yakındoğu’da keskinleşen çelişkiler karşısında Doğu sorunu ve Balkanlar’da gelişen ulusal kurtuluş hareketleriyle ilgili yazılara yoğunlaştı. Kırım Savaşı (1853-1856) öncesinde ve savaşın en sertleştiği dönemde Engels çözümlemelerinde Osmanlı imparatorluğu içindeki ulusal hareketlere, özellikle de Güney Slavlarının ulusal bağımsızlık hareketlerine özel bir önem verdi.

Engels, savaş sanatı tarihi ve askerlik sistemine, gelecekte gericilik güçlerine karşı verilecek mücadeleler için proletarya partisinin hazırlanması açısından da büyük önem veriyordu. Sadece Kırım Savaşı sırasında “New York Daily Tribune”de 70’in üzerinde makalesi yayınlandı. Bu makalelerin başarısı ve askeri alanda ilgili edindiği ayrıntılı bilgi, 1857-1861 yıllarında “New American Cyclopaedia”ya askerlik sisteminin çeşitli yönleri üzerine 50’yi aşkın makale yazmasını sağladı.

Bilimsel incelemeler

Doğu sorunu ve Kırım savaşı ile ilgili makaleler üzerine çalışırken Engels’in Slav halklarının tarih ve kültürüne karşı ilgisi arttı. Doğu ülkelerinin ve halklarının tarihi, Hindistan halklarının ulusal bağımsızlık hareketleri, Çin’deki sömürge savaşları, din tarihi, filoloji, yabancı dil öğrenimi önemli uğraşı alanlarıydı. Çalışmalarında kullandığı yabancı dilleri geliştirmekle kalmıyor, çağın politik ve askeri olaylarını orijinal kaynaklardan yakından izlemek için yanlarına düzenli olarak yenilerini ekliyordu. Bunların arasında Rusça, Slav dilleri (Sırpça, Çekçe, Slovakça), Farsça, Arapça, başta Gotik dili olmak üzere Cermen dilleri, eski kuzey ve Anglo-Sakson dilleri vardı.

Engels sıkıcı ama yoğun iş temposuna rağmen, olağanüstü bir çalışma disiplini gerektirdiğine kuşku bırakmayan birçok alanda araştırmalarını ve bilgisini sistematik olarak geliştirmeye devam etti. Doğa bilimlerini yakından takip etti. Doğa bilimleri alanında organik kimya başta olmak üzere, fizik, fizyoloji, karşılaştırmalı anatomiyle ilgilenirken, her şeyden önce materyalist diyalektiğin doğa bilimlerine uygulanmasına yoğunlaştı.

Doğanın Diyalektiği, Engels’in bu yıllarda çalışmaya başladığı, yıllar içinde hep yeniden dönüp üzerinde çalıştığı ama hayattayken tamamlayıp yayımlayamadığı doğa bilimsel araştırmalarının el yazmalarından oluşur. Bu eser, ilk kez 1925’te SBKP MK Marx-Engels-Lenin Enstitüsü tarafından basıldı. Engels bu çalışmasında materyalist diyalektiğin ve temel yasalarının, doğa bilimlerinin de teorik zemini ve bilgi metodu olduğunu kanıtladı, dünyanın bilinmesinde materyalist diyalektiğin belirleyici rolünü ortaya koydu.[10] “Gerçekten de diyalektiği küçümsemek cezasız kalmıyor. Her tür teorik düşünce ne kadar küçümsenirse küçümsensin, teorik düşünce olmaksızın iki doğa olayı arasında bağıntı kurmak ya da mevcut bağıntılarını anlamak olanaksızdır. Burada söz konusu olan sadece doğru düşünülüp düşünülmediğidir ve teorinin küçümsenmesi elbette […] yanlış düşünmenin en güvenli yoludur.[11]

1870’e kadar süren mekânsal ayrılık iki yoldaşın yaratıcı birlikteliklerini sürdürmelerine engel olmadı. Hemen her gün mektuplaşıp görüş ve bilgi alışverişinde bulundular, bilimsel sosyalizmi geliştirmede işbirliklerini sürdürdüler. Marx’ın 1864’te kurduğu Uluslararası İşçi Birliği’yle ilgili meseleler ve sınıf mücadelesinin güncel somut sorunları başta olmak üzere, mektuplarında, bilim ve politikanın her alanına ilişkin ufuk açıcı tartışma ve irdelemeler yer alıyordu. Felsefe ve doğa bilimleri, matematik ve teknik, savaş tarihi, dilbilim ve edebiyat, uluslararası siyaset ve politik ekonominin sorunları tartıştıkları konulardı. Lenin, bu mektuplaşmanın odak noktasını tek bir kelimeyle ifade etmek gerekirse, bu sözcüğün “diyalektik” olacağını söylemiştir.[12]

Bu sırada Marx üzerinde on yedi yıl çalıştıktan sonra nihayet anıtsal yapıtı Kapital’in ilk cildini bitirmiş, Ağustos 1867’de matbaaya göndermişti.

ULUSLARARASI İŞÇİ BİRLİĞİ

Marx ve Engels’in işçi sınıfının sadece yerel değil uluslararası mücadele deneyimlerini genelleyen teorisi, tüm uluslardan işçilere ortak bir eylem programı öneriyor, burjuva ideolojisinin etkilerine karşı mücadele etmek için, o zamana dek işçi hareketine egemen olan küçük burjuva sosyalizmini, ideolojik bölünmüşlüğü, sekter içe kapalılığı ve ulusal yalıtılmışlığı aşmak için sağlam bir temel sağlıyordu.

60’lı yılların başında dünyanın ekonomik ve politik iklimindeki değişim ve işçi hareketlerindeki yeni yükseliş ve dayanışma eğilimi Marx’ı, Engels’le birlikte uzun yıllar mücadelesini verdiği uluslararası birlik düşüncesinin artık yaşama geçirilebileceği sonucuna vardırdı. 28 Eylül 1864’de Londra’da yapılan uluslararası bir toplantıda Uluslararası İşçi Birliği kuruldu.

Engels hâlâ Manchester’de “kahrolası” ticaret işiyle uğraşmak zorunda olduğundan Enternasyonal’in kuruluşuna ve Genel Kurul’un çalışmalarına fiilen katılamadı. Ama Genel Kurul’un platformunun hazırlanmasına dışarıdan katıldığı gibi çizgisini basında temsil etti, kendisine verilen görevleri yerine getirdi ve Enternasyonal ile ilgili olarak birçok kişiyle mektuplaşarak irtibat sağladı. Yazdığı pek çok makalede işçi sınıfı hareketindeki burjuva ve küçük burjuva eğilimlerle mücadele etti. Marx da Engels’i Enternasyonal’in işleri ve Genel Kurul’da verilen mücadele hakkında düzenli bilgilendirdi, birçok konuda ona akıl danıştı ve çoğu kez ondan Kurul toplantıları için çeşitli konularda dokümanlar hazırlamasını istedi.

Engels, yirmi yıllık “yazıhane esaret”inden sonra nihayet, 20 Eylül 1870’te, Manchester’den Londra’ya taşındı. 4 Ekim’de oy birliğiyle seçildiği Genel Kurul’un üyesi olarak Engels, o güne kadar Marx’ın üstlendiği yükümlülüklerin büyük bir bölümünü üzerine aldı.

Uluslararası İşçi Birliği bu dönemde gelişiminin belirleyici aşamasına girmiş, tarihsel görevinin –ileri sanayi ülkelerinde devrimci işçi partilerinin oluşumuna katkıda bulunmak– gerçekleşmesine yaklaştı. Almanya’da ulusal çapta örgütlenmiş ilk işçi partisi 1869’da kuruldu. Fakat Enternasyonal, başka ülkelerde de ulusal zeminde federasyonlarda birleşmiş çok sayıda seksiyona sahipti.

Derin bilimsel birikimi, devrimci mücadeledeki muazzam deneyimleri, teorisyen ve örgütçü, devrimci stratejist olarak olağanüstü yeteneği, insanlarla iletişimindeki becerisiyle Engels uluslararası proleter hareketin benimsenen bir önderi oldu. Engels’in olağanüstü dil yeteneğinin de bunda etkisi büyüktü, bu durum onun çeşitli uluslardan ileri işçilerle yakın bir diyalog kurmasını sağlıyor ve çeşitli dillerde kapsamlı bir yazışma faaliyeti sürdürmesine olanak tanıyordu.

PARİS KOMÜNÜ

Bilimsel komünizmin kurucuları devrimci haklı savaşlar ve gerici haksız savaşlar ayrımını yapıyor, her savaşı kendi somut tarihsel ilişkisi içerisinde ele alıyorlardı. Her savaşın sınıfsal karakterini, tarihsel ekonomik nedenlerini, öngörülebilir sonuçlarını ve çoğu kez çelişki dolu doğasını inceliyorlardı.

19 Temmuz 1870’te III. Napoleon, Bismarck tarafından çeşitli diplomatik hamlelerle kışkırtıldıktan sonra Prusya’ya savaş ilan ettiğinde de böyle davrandılar. 4 Eylül 1870’e dek olan ilk aşamada bu savaş Almanya açısından bir savunma savaşı niteliği taşıyordu. Bonapartçı hükümetin yıkılmasıyla birlikte Almanya açısından savaşın saldırgan bir fetih savaşına dönüştürülmesi, Fransa Cumhuriyeti açısından da ulusal bir özgürlük mücadelesine, bir savunma savaşına dönüşmesi anlamına geldi.

Genel Kurul, bütün ülkelerin işçilerine yönelik yayımladığı çağrılarla savaşın her aşamasının niteliğiyle ilgili Alman ve Fransız işçi sınıfını bilgilendirdi ve proletarya enternasyonalizminin tutumunu göstererek savaş deneyiminden başarıyla çıktı. Genel Kurul’un Alman-Fransız savaşına ilişkin iki genelgesinin yarattığı yankı Enternasyonal’in artık bir güç haline geldiğini kanıtlıyordu.

Engels, Londra’da çıkan “Pall Mall Gazette”den önerilen savaş muhabirliğini üstlendi. 29 Temmuz’da düzenli olarak Savaş Üzerine makaleler yazmaya başladı. Savaşın sonuna kadar imzasını kullanmadan yazdığı 58 makalede devrimci işçi hareketinin askeri teorisini zenginleştiren Engels’in isabetli değerlendirmeleri ve öngörüleri büyük ilgi uyandırdı. “General” lakabı ona bu sırada takıldı.

4 Eylül darbesinden sonra Marx ve Engels, Prusya birlikleri Paris kapılarına dayanmışken işçileri zamansız bir ayaklanmaya kalkışmamaları yönünde uyardılar. Olayların seyri yine de 18 Mart Devrimine yol açtığında Paris işçilerinin yardımına koştular. Engels, Genel Kurul toplantılarında Fransa’daki gelişmeler hakkında raporlar sundu. Marx ve Engels, yanılgılarını eleştirdiği Paris işçilerinin gösterdiği kahramanlık ve inisiyatiften övgüyle söz ettiler. Komün’ün yenilgisini öngörmüş olmakla birlikte onun oynadığı büyük tarihsel rolü vurguladılar.

Marx ve Engels’in 1848 devrimi döneminin sınıf mücadeleleri seyri içinde ulaştıkları, proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirdikten sonra eski burjuva devlet aygıtını devralmakla yetinemeyeceği, bunun yerine kendi devlet aygıtını koyması gerektiği düşüncesini Komün pratikte doğruladı. Komün, devlet ve proletarya diktatörlüğü teorisi için büyük önem taşıyan bir dizi sonuçlar çıkarmalarını sağladı. Gelecekteki proleter devletin karakteristik özelliğini Komün gösterdi: Seçilme hakkı, bütün halk temsilcilerinin hesap verme yükümlülüğü ve geri alınabilirliği, parlamentonun halkın gerçek temsilciliğine dönüşümü ve yasama erkiyle yürütme erkinin birliğinde cisimleşen halkın doğrudan iktidarı.

Komün deneyimine, proletarya diktatörlüğüne karşı tutum, bundan böyle her işçi partisinin ve proleter hareketin her üyesinin değerlendirilmesinde temel öneme sahip bir ölçüt haline geldi.

Marx’ın Uluslararası İşçi Birliği’nin Komün deneylerini değerlendirme yazısı olarak kaleme aldığı Fransa’da İç Savaş büyük ses getirdi. Engels, bu eseri vakit geçirmeden Almancaya çevirdikten hemen sonra Genel Kurul’a bir konferans toplamayı önerdi. Enternasyonal’e karşı yürütülen karşıdevrimci sürek avına rağmen, işçi hareketinin daha da gelişmesi için Paris Komünü’nün en önemli deneylerinin tartışılması daha fazla ertelenmemeliydi. Zira Genel Kurul’a arkadan saldırarak burjuvazinin saflarına geçen sadece trade unioncı oportünist liderler değildi, aynı dönemde Bakuninciler de Genel Kurul’a saldırılarını yoğunlaştırmıştı.

Anarşizme karşı mücadele

Kapitalizmin gelişiminin 1870’li yıllarda başlayan yeni aşaması, proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni koşulları ve Paris Komünü’nün deneyimleri, işçi sınıfının ve onun örgütlerinin taktiğini yenilemesini gerektiriyordu.

Bu konuda İspanya ve İtalya sekreteri olarak Engels’e özellikle büyük görev düşüyordu. İsviçre’nin İtalyanca konuşan kantonlarının yanı sıra Belçika, özellikle İtalya ve İspanya Bakunincilerin etkisi altına girmişti. Anarşizm, henüz yeni örgütlenmekte oldukları için henüz yeterli sınıf mücadelesi deneyimine sahip olmayan bu ülkelerin işçi hareketine büyük zararlar vermişti.

Marx ile birlikte kaleme aldıkları Uluslararası İşçi Birliği’ne Karşı Bir Komplo başlıklı yazı ve Engels’in 1873 yazında, İspanya’daki olayların hemen akabinde yazdığı Bakuninciler İş Başında başlıklı çalışması anarşist görüşlere ve anarşistlerin faaliyetlerine ağır bir darbeydi. Anarşistlerin faaliyetleri diyordu Engels, İspanyol işçilerinin yenilgisine yol açmış, “böylece de İspanyol proletaryasının yeniden örgütlenmesini belki de yılları alan bir süre için imkansız hale getirmiştir…[13]

Enternasyonal’den ihraç edilen anarşistler her türden anti-Marksist unsuru etrafında toplamış ve ayrı bir “uluslararası birlik”, daha doğrusu her renkten çeşitli görüş ve akımın temsilcilerinden oluşan bir yığın oluşturmuşlardı. Bir araya gelen İspanyol, İtalyan ve İsviçreli anarşistlerin, Belçikalı ve Hollandalı Proudhoncuların, İngiliz trade unuoncuların ve bir kısım Alman Lasallecısının yegane ortak noktası Marksizm düşmanlığıydı. Sözde anarşist enternasyonal uzun ömürlü olmadı ve işçi sınıfı üzerinde hemen hemen etkisiz kaldı.

MUAZZAM ENERJİYLE YENİ GÖREVLERE

Enternasyonal’in dağılmasının ardından Marx ve Engels’in uluslararası işçi sınıfı hareketine rehberlik etme ve birliği sağlama rolleri bitmedi ama artarak karmaşıklaştı. Bu durum, iki dostun aralarında yeni bir işbölümü yapmalarını gerektirdi. Buna göre, Engels daha çok bilimsel komünizmin bakış açısını ağırlıkla karşıt bakış açılarıyla polemik içinde savunup yaygınlaştıracak, böylece Marx da politik ekonomiye dair temel yapıtının çalışmalarına daha fazla zaman ayırabilecekti.

Karl Marx ve Friedrich Engels, sosyalistleri diğer ülkelerin durumu hakkında ayrıntılarıyla bilgilendirmek, aralarındaki deneyim alışverişini ve proleter dayanışmayı güçlendirmek ve burjuva ideolojisinin proletarya üzerindeki etkisini kırmak için mücadele verdiler. İngiliz trade unioncularının liderlerinin görüşleriyle Lassallecıların sekterlik ve dogmacılık olarak beliren düşüncelerinin ve anarşizmin sözde devrimciliğinin burjuva özünü, Fransız sosyalistlerin bir kısmındaki oportünist eğilimleri, yanı başlarında akıp giden teorik bakımdan donanımsız ama canlı, kitlesel ve kudretli işçi hareketine dahil olmayı beceremeyen İngiliz ve Amerikan sosyalistlerinin sekterliğini ve doktrinciliğini eleştirip açığa çıkardılar. Burjuvazinin şoven propagandasının karşısına proleter enternasyonalizmini koydular.

İşçilerin devrimci birliği için

Engels’in bu yıllarda teorik sorunlara ilişkin makalelerinin her şeyden önce Alman sosyal demokrasisiyle bağlantılı olması bir tesadüf değildi. Almanya hâlâ sosyalist mücadele bayrağıyla politik bir işçi partisine sahip tek ülkeydi. Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, Uluslararası İşçi Birliği’nin saflarında bilimsel komünizmin savunulması ve yaşanan ideolojik çatışmalar sırasında Marx ve Engels’in müttefiki olmuş, devrimin merkezi Fransa’dan Almanya’ya kaymıştı. Engels Alman işçilerin, öncü rollerinin hakkını vermek için çok çaba sarf etmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun gereğinin, mücadelenin her alanında parti ve sendikal örgütlerin güçlendirilmesiyle ajitasyonun ve sosyalist fikirlerin işçi kitleleri arasında yayılması çabasının artırılması, teorinin derinlemesine öğrenimi ve teori ile pratiğin birliği için kesintisiz çalışma, ulusal şovenizme karşı mücadele olduğunu vurguluyordu.

Almanya’da işçi sınıfının politik partisi kurulmuştu, ama işçi hareketi bölünmüş durumdaydı. Lassalle tarafından işçi sınıfı içine taşınan, işçi hareketinin hedeflerini hayata geçirirken Bismarck devletinden destek umma hayali hâlâ çok yaygındı. Bu, askeri Prusya-Alman devletine karşı mücadelede işçi sınıfının bölünmüşlüğünü aşmanın önünde önemli bir engeldi. Engels, bilimsel komünizmin parti saflarında yaygınlaşması için belirleyici katkılar sundu. “Volksstaat”ta yayınlanan yazıları, gazeteyi sadece Almanya’nın değil, tüm uluslararası işçi hareketinin en iyi yayın organlarından biri yaptı.

Engels gazeteyi, işçi sınıfına düşman görüşlere karşı kısmen mizahi bir dil kısmen keskin bir ironiyle yürütülen polemiğin öne çıktığı bir dizi mükemmel yazıyla besledi. Bu katkıları, gerici Prusyacılık ideolojisine, Lassallecılığa ve bütün diğer burjuva ve küçük burjuva ideolojilerinin varyasyonlarına karşı mücadelede parti için büyük değer taşıyordu.

Konut Sorunu ve Program Eleştirileri

Engels’in, sınıf mücadelesinin güncel sorunlarının aydınlatılmasıyla bilimsel komünizmin ilkelerinin açıklanmasını birleştirmedeki yeteneğinin bir örneği, 1872 yazından 1873 ilkbaharına kadar “Volksstaat”ta yayımlanan Konut Sorunu Üzerine dizi yazısı oldu. Konut Sorunu, Alman ve Avusturyalı işçilerin Proudhonculuğun etkisinden kurtulması ve Marksizmin yayılması için önemli bir katkıydı.

Engels Konut Sorunu’nda, çeşitli sosyal önlemlerin tek yanlı öne çıkarılması ve mutlaklaştırılmasının sadece sömürüyü gizlemeye yol açtığını gösterdi. İncelemesini, proletaryanın devrimci sınıf politikasının yerine bir reform politikası konamayacağının kanıtlanmasıyla bitiriyor, Paris Komünü deneyimlerinden hareketle “proletaryanın siyasi eyleminin ve diktatörlüğünün zorunluluğunu[14] açıklıyordu.

Marx ve Engels 1874 sonbaharında Lassallecı liderlerden gelen birleşme tekliflerine sıcak bakarken, hazırlanan program taslağında partinin Lassallecılıkla uzlaşmacı tutumunu sert şekilde eleştirdiler.

Engels 18-28 Mart 1875’te Bebel’e yazdığı mektupta, Marx Gotha Program Taslağının Eleştirisi’nde eleştirilerinin ana noktaları ayrıntılarıyla ortaya koydular. Paris Komünü derslerini 1871 sonrası koşullara uygularken, bilimsel komünizmi, özellikle devlet, devrim, sosyalist ve komünist toplumun inşası yönleriyle zenginleştirdiler. Marksizmin önemli bir eseri olan Gotha Program Taslağının Eleştirisi, ne yazık ki zamanında tüm uluslararası işçi hareketine, hatta Alman sosyal demokratlar kitlesine bile mal edilemedi. Marx’ın notları, ancak 16 yıl sonra bu kez Erfurt Program çalışması dolayısıyla 1891’de, Engels’in ısrarıyla yayımlandı.

Erfurt Programı, Marx’ın ardından, Engels’in, programdan Lasalcılığın son kalıntılarını temizlemek ve platformdan farklı olarak işçi sınıfının parti programının nasıl olması gerektiğini göstermek üzere tek başına uğraş verdiği bir belge oldu. Programda ne gereksiz tekrarlar ne de yorum olmalıydı; talepler ise net ve anlaşılır biçimde formüle edilmeli ve başlıca siyasal talep olarak iktidar sorunu, neyin hedef alınıp yerine neyin konacağı hiçbir yoruma yer bırakmayacak açıklıkta ifade edilmeliydi. Engels, bunun olmaması durumunda, partinin karar anlarına hazırlıksız yakalanacağı ve hızla hareket edilmesi gereken koşullarda –net olarak konmadığı ve tartışılıp fikir birliğine ulaşılmamış olduğu için– parti içinde tartışmalar baş göstereceği konusunda uyarıda bulundu.

Anti Dühring

W. Liebknecht’in “Dühring salgını” olarak adlandırdığı Dühringciliğin bitirilmesi uluslararası işçi hareketi için önemliydi ve Marksizm karşıtı anlayışlarla mücadelede Engels’in kısaca Anti-Dühring diye anılan Bay Eugen Dühring Bilimi Altüst Ediyor adlı eseri muazzam bir rol oynadı.

Anti-Dühring, Marksizm teorisini ağırlıklı olarak küçük burjuva düşünce ve görüşlerin yığışması durumuna getirme yönündeki girişimlere karşı uzlaşmaz bir mücadele ruhuyla dolu bir çalışmadır.[15] Dühring’in bilimsel komünizme karşılık “yeni, kapsamlı bir felsefe, politik ekonomi, doğa bilimleri ve sosyalizm sistemi oluşturduğu” yolundaki iddiası, Engels’e, “ona muhalefet ederken aynı zamanda Marx ile birlikte bunca çeşitli konu hakkında savunduğumuz görüşlerimizi, geçmişte olduğundan daha bağıntılı biçimde geliştirme[16] olanağı tanımıştı. Engels, bu eserde, Marksizmin üç unsurunun –diyalektik ve tarihsel materyalizm, politik ekonomi ve bilimsel sosyalizm– birbirlerini nasıl tamamlayıp etkileyen bir teorik sistem bütünlüğü oluşturduğunu gösterdi. Diyalektik ve tarihsel materyalizmden politik ekonomi ve devlet sorununa kadar hemen her sorunda bilimsel komünizmin teorisinin sistematik biçimde ortaya konarak geliştirildiği bu eser; okurlarına, Marksizmi çok yönlü tanıma ve bir sistem olarak inceleyip benimseme olanağı sağladı.

Engels, Paul Lafargue’ın Marksist dünya görüşünün geniş kitlelere ulaştırılması amacıyla bu kitabın bilimsel sosyalimin teorisini ve tarihini işleyen üç bölümünün Fransızca okur için ayrı bir kitapçık olarak hazırlama ricasını seve seve kabul etti. 1880’de broşür, Marx’ın bu baskıya yazdığı girişle birlikte Socialisme utopique et socialisme sicientifique (Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm) başlığıyla yayımlandı. Önsözünü yazdığı bu çalışmayı Marx, “bilimsel sosyalizme adeta bir giriş” olarak niteledi.[17] 80’li ve 90’larda broşür Ütopyadan Bilime Sosyalizmin Gelişimi başlığıyla Almanca, Rusça, İngilizce, Bulgarca, Danca, İspanyolca, İtalyanca, Lehçe ve Rumence yayımlandı ve neredeyse 20 baskı yaptı. Engels’in bu çalışması Komünist Parti Manifestosu’dan sonra Marksizmin en fazla yayılıp okunan eserlerinden biri oldu. Avrupa ülkelerinin ileri işçilerinin bilimsel sosyalizm anlayışıyla eğitilmesinde önemli rol oynadı.

Devrimci işçi partileri için mücadele

70’li ve 80’li yıllarda birçok ülkede bilimsel sosyalizm temelinde ulusal işçi partileri kuruldu. İngiltere ve ABD’deyse sosyalist fikirleri yayma çabaları trade unionların direnişiyle karşılaşıyordu. Roman ülkelerinde ise Marksizm öncesi küçük burjuva sosyalizminin teorilerine ve anarşist görüşlere karşı mücadele sürdürülüyordu. Bu koşullar altında Marksizmin kurucularının tavsiye ve yardımları sosyalist ve işçi hareketinin önder kadroları için büyük önem taşıyordu.

Bu sırada Alman sosyal demokrasisi ağır bir sınavdan geçmekteydi. Almanya’da 19 Ekim 1878’de ‘Sosyalistler Yasası’ adıyla bilinen yasayla sosyalist parti ve örgütlenmeler, toplantılar yasaklandı. Ardından yüzlerce sosyalist yurtlarından sürüldü, çok sayıda parti üyesi işlerinden atıldı, her türden sosyalist yayın yasaklandı.

Ancak Bebel, Liebknecht, Bracke gibi devrimci parti önderlerince yönetilen sınıf bilinçli işçi kitlesi bu yasaya karşı tereddütsüz bir mücadele verdi. Zorlu dönüm noktalarında parti politikasında yalpalamalar yaşanmasının bir sürpriz olmadığını deneyimlerinden bilen iki yoldaş, Alman sosyal demokratlarını tekrar tekrar sağ oportünizme karşı uyarırken reformist uzlaşmacı eğilimlere karşı amansız bir mücadele yürüttüler.

1879 Ağustos sonlarında parti üyeleri K. Höchberg, K. A. Schramm ve E. Bernstein’ın imzasıyla yayınlanan Almanya’da Sosyalist Harekete Bakış başlıklı yazı, sağ oportünizmin program ilanı niteliğindeydi. Üstelik illegal parti yönetiminin parti gazetesini yönetmekle görevlendirmeyi düşündüğü kişilerdi bunlar.

Yazarlar, Alman sosyal demokrasisini, geniş kitleleri kazanmaya fazla yönelmekle, mülk sahibi ve eğitimli kesimlerle yeterince ilgilenmemekle, Paris Komünü yanında yer alarak Sosyalistler Yasası’nın çıkmasına katkıda bulunmakla suçluyorlardı. Partinin, artık “şiddetli, kanlı devrim yolunda yürümek istemediğini, tersine geçmişteki bazı münasebetsizliklere ve aşırılıklara rağmen […] yasal yolda, yani reformlar yolunda ilerlemeye kararlı olduğunu” göstermek zorunda olduğunu söylüyorlardı.[18] Bu, Prusya-Alman askeri devleti karşısında bir ideolojik ve politik teslimiyet ilanıydı.

Engels bu “ödlek ahmaklık” ve “pespaye dalkavukluk[19] karşısında büyük bir öfke duydu. Oportünistlerin bu saldırısına Marx ile birlikte ortak bir tepki göstermek üzere, derhal ikisi adına Alman parti önderlerine, özellikle A. Bebel, W. Liebknecht ve W. Bracke’ye ayrıntılı bir mektup yazdı. Bu mektup Genelge adıyla tarihe geçti ve Marx ile Engels’in, işçi sınıfının tarihsel misyonu, partinin rolü ve oportünizme karşı kesintisiz mücadele anlayışlarını dile getirdikleri en önemli belgelerdendir. Genelge, Marx ve Engels’in beklediği etkiyi yarattı.

1879-1880’da Fransız işçi hareketi de Marksizmin kurucularının yardımına ihtiyaç duydu. Fransız işçi hareketinin önderlerinden Jules Guesde ve Paul Lafargue, 1879’da Fransa’da kurdukları işçi partisinin programının hazırlanmasında Marx ve Engels’ten yardım istediler. Programın teorik bölümünün taslağını birlikte hazırladılar. Program, işçiler için anlaşılır özlü bir dille bilimsel komünizmin fikirlerini ortaya koyuyordu.

Engels, 1880’de “L’Égalite”ye yazdığı makalelerle Fransız sosyalistlerine küçük burjuva, ütopik sosyalist görüşlere karşı mücadelelerinde ve bilimsel bir dünya görüşü geliştirmelerinde yardımcı oldu.

Marx ile Engels, Rusya’daki durumu da dikkatle izliyorlardı. Rus devrimcileri arasında bilimsel sosyalizmin taraftarları ve propagandacılarının ortaya çıkışına seviniyor ve bunu gelmekte olan devrimin başarısı için bir güvence olarak görüyorlardı. Rusya’da bir devrimin olağanüstü bir uluslararası öneme sahip olacağını, batıda proleter devrimi tetikleyebileceğini defalarca vurgulamışlardı.

Almanya dışındaki hiçbir ülkede Marx ve Engels’in eserleri Rusya’daki kadar yaygınlık kazanmamıştır. Sadece Kapital’in birinci cildi değil, Marx’ın Felsefenin Sefaleti ile Ücretli Emek ve Sermaye’si; Engels’in Ludwig Feuerbach’ı da diğer tüm dillerden önce Rusçaya çevrildi. Rusya’daki işçi hareketi o dönemde Batı Avrupa’daki kadar gelişmiş olmamasına karşın Marksizm geniş çevrelerce benimsenmişti.

MARX’IN ÖLÜMÜNDEN SONRA ENGELS

Marx’ın 14 Mart 1883’te ölmesiyle kırk yıllık dostu ve mücadele arkadaşını kaybeden Engels çifte görev yüklendi. Uluslararası işçi hareketine karşı öncelikli yükümlülüğünü, Marx’ın tamamlayamadığı teorik çalışmalarını tamamlamak ve Marksist teoriyi daha da geliştirmek olarak belirledi. Bu olağanüstü karmaşık uğraş yaşamının son on yılını neredeyse tamamen doldurdu.

Kapital’in henüz yapısı belirlenmemiş ve bazı bölümleri tamamlanmamış ikinci ve üçüncü cildi için ortaya koyduğu çalışma Engels’in sosyalist harekete sağladığı en büyük kazanımlardandır. Bu çalışmayı tamamlayabilmek için Engels, “Doğanın Diyalektiği”ni bir daha ele almamak üzere bir kenara bıraktı, planladığı başka bazı çalışmalardan da vazgeçti. Ancak bu sayede Marx’ın büyük eseri mücadele halindeki proletaryanın kolektif mülkiyeti haline geldi. Bebel’e yazdığı bir mektupta Engels şöyle diyordu: “Üçüncü kitap hazırlanıyor. Olağanüstü parlak bir eser. Eski iktisadın alt üst oluşu gerçekten görülmemiş bir şey. Ancak bu kitapla birlikte teorimiz sarsılmaz bir temel kazanıyor ve her bakımdan muzaffer bir şekilde cephe açmamıza olanak sağlıyor.[20]

Marx’ın geride bıraktığı tamamlanmamış eserlerin ve kendi çalışmalarının yayımıyla, önceden yayımlanmış eserlerin tekrar ya da diğer dillerde basımlarıyla –bunlara genellikle güncel görevleri belirleyen yeni bir önsöz yazardı– ve “Sozialdemokrat” ile “Neue Zeit” için yazdıklarıyla F. Engels, proleter dünya görüşünün burjuva saldırılara karşı savunulmasına, Alman işçi sınıfının sosyalist bilincinin sağlamlaştırılmasına ve parti politikasının önemli teorik ve ideolojik sorunlarının netleştirilmesine önemli katkılarda bulundu.

Marx’ın ölümünden sonra Engels’in bilimsel çalışmalarında ilgilendiği ve –kısmen ilk kez– materyalist diyalektik yöntemi yaratıcı biçimde uyguladığı alan ve problemlerin çok çeşitliliği dikkat çekicidir. Felsefi, ekonomik ve tarihsel incelemelerin yanı sıra, devlet teorisiyle, dinin eleştirisiyle, ordu tarihiyle ilgili incelemeler ve sık sık gündeme gelen güncel siyasal araştırmaları bir arada yürüttü ve bilimsel komünizmin bütünleyici unsurları Engels tarafından yeni bilgilerle zenginleştirildi.

Yanı sıra Engels, daha ilk belirtileri ortaya çıktığında, kapitalizmin son aşamasının temel ögesi olan tekeli saptayıp analiz ederek, “tröstlerde serbest rekabet[in] tekel durumuna dönüş”tüğünü belirtmiş ve kapitalizm tahlilini bu yönüyle geliştirmiş, bu konuda hem Kapital’in 3. Cildine not düşmüş hem de sorunu Anti-Dühring’te işlemiştir. “Tröstlerde, serbest rekabet tekel durumuna dönüşür, kapitalist toplumun plansız üretimi, yaklaşan sosyalist top­lumun planlı üretimi karşısında, teslim bayrağını çeker. İlk anda, kuşkusuz, kapitalistler yararına… Ama ne hisse senetli şirketler durumuna dönüşüm, ne de devlet mülkiyeti durumuna dönüşüm, üretici güçle­rin sermaye niteliğini ortadan kaldırır… Üretici güçler üzerinde­ki devlet mülkiyeti, çatışmanın çözümü değildir, ama biçimsel çareyi, çözümü yakalama biçimini içinde saklar. Bu çözüm, ancak, modern üretici güçlerin toplumsal özlüğünün gerçekten kabul edilmesine, bunun sonucu üre­tim, temellük ve değişim biçiminin, üretim araçlarının toplumsal niteliği ile uyum durumuna getirilmesine da­yanabilir. Ve bu da, ancak, toplum kendi yönetiminden başka her yönetim için çok büyük bir duruma gelmiş bu­lunan üretici güçlere açıkça ve içtenlikle elkoyduğu zaman olabilir.”[21]

Engels’in temel önemdeki bir katkısı, ekonomik temel ile politik, hukuksal vb. üst yapıyı oluşturan bilinçli olgu ve süreçler arasındaki ilişkinin mekanik materyalist tarzda ele alınışına karşı yaptığı uyarılar ve tarihsel materyalizmin geliştirilmesiyle ilişkilidir. Bozuşturucu karşıtlar yok değildir ve Engels, sanki bu konuda başvurulacak çarpıtmalarla Marksizme yöneltilecek suçlamaları önceden görerek yanıtlamış gibidir. Temmuz 1893’te F. Mehring’e mektubunda, hatta özeleştiriyi de içererek, “…yalnız bir nokta, ama Marx’la benim yazılarımızda her zaman yeterince vurgulamayı başara­madığımız ve bu bakımdan eşit ölçüde suçlu olduğu­muz bir nokta eksik. Yani, ilk adımda, politik, hukuksal ve öbür kavramları, ve bu kavramlar yoluyla doğan eylemleri, temel ekonomik olgulardan çıkarmaya asıl öne­mi verdik ve vermek zorundaydık. Ama aynı zamanda içerik uğruna biçimsel yanı –bu kavramların vb. orta­ya çıkma tarzını, savsadık. Bu, çarpıcı bir örneği Paul Barth olan karşıtlarımıza yanlış anlamalar ve çarpıtma­lar için hoş bir fırsat verdi.”[22] diye yazmıştı. Eylül 1890’da J. Bloch’a mektubunda açtı: “… Materyalist tarih anlayışına göre tarihte belirleyici etken, son kertede gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Marx da ben de bundan daha çoğunu hiçbir zaman ileri sürmedik. Bundan ötürü, herhangi bir kimse ekonomik etken biricik belirleyicidir dedirtmek üzere bu önermenin anlamını zorlarsa, onu boş, soyut, anlamsız bir söz haline getirmiş olur. Ekonomik durum temeldir, ama çeşitli üstyapı ögeleri –sınıf savaşımının politik biçimleri ve sonuçları– savaş bir kez kazanıldıktan sonra kazanan sınıf tarafından hazırlanan anayasalar vb. –hukuksal biçimler, hatta bütün bu gerçek savaşımların onlara katılanların beyinlerindeki yansımaları, siyasal, hukuksal, felsefi teoriler, dinsel görüşler ve daha sonra bunların dogmatik sisteme gelişmeleri– hepsi  de tarihsel savaşımların gidişi üzerinde etki yapar ve birçok durumda özellikle onların biçimini belirlerler. Bütün bu ögeler arasında bir etkileşim vardır; bu etkileşimde bütün sonsuz ilinekler (accidents) (yani aralarındaki iç bağlantı o kadar uzak ya da ortaya konulması o kadar olanaksız olduğundan var-değil sayıp göz ardı edebileceğimiz şeyler ve olaylar) çokluğu ortasında, ekonomik devimin, sonunda kendini olurlamak zorundadır. Yoksa teorinin herhangi bir tarihsel döneme uygulanması, birinci dereceden basit bir denklemin çözümünden daha kolay olurdu.”[23]

Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni

Lenin’in “modern sosyalizmin temel eserlerinden biri” olarak tanımladığı Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ni 1884’te yazdı. Bu kitapta Engels sadece insanlığın gelişiminin erken dönemindeki tarihini, karşıt sınıfların oluşumunun nedenlerini ve sınıf egemenliğinin bir aracı olarak devletin ortaya çıkışını materyalist açıdan açıklamakla kalmadı, aynı zamanda burjuva demokratik cumhuriyetin kapitalistlerin sınıf egemenliğinin bir biçimi olduğunu da gösterdi ve burjuva parlamentarizmin özünü açığa çıkardı. Bu, sosyal demokrasinin parlamentarist ve reformist yanılsamalar yaymakta olan oportünist unsurlara karşı mücadelesine somut bir katkıydı. Kitabın burjuva parlamentarizmini teşhir eden pasajları, yayını öncesinde sosyal demokrasinin merkez organı “Sozialdemokrat”ta basıldı.

Marksizm tarihinde, ilk kez Engels, bu kitabında ailenin, evliliğin ve bağıntılı olarak ayrı toplum düzenlerinde kadının farklı konumunu inceledi. Engels, kadının önceki tamamen eşit konumunu, üretim araçlarında özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte yitirdiğini, sömürü ilişkileri üzerine kurulu toplumda kadının eşitsizliğinin ekonomik nedenleri olduğunu kanıtladı. Üretim araçlarında özel mülkiyet koşulları altında kadın, yani “ilk hizmetçi, toplumsal üretime katılımdan dışlandı. Ancak günümüzün büyük sanayisi ona –aslında sadece kadın proleterlere– toplumsal üretimin yolunu yeniden açmıştır.[24]

Engels, ailenin de, her toplumsal yapı gibi, mülkiyet ilişkilerinin belirlediği hareket yasaları altında değişip dönüştüğünü, biçimlerinin sürekli bir oluşum ve çözülme halinde olduğunu ortaya koydu. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde Engels, kadın cinsiyetinin eşitsizliğinin kökleriyle birlikte kadınların tam ve kesin kurtuluşunun koşullarını açıklayarak, bunun proletaryanın kurtuluş mücadelesiyle olan bağını programatik düzeyde netleştirip formüle ederek sosyalist kadın hareketinin ideolojik gelişimine temel öneme sahip bir katkı yaptı.

Engels, Anti-Dühring ve Doğanın Diyalektiği’nde doğa bilimsel buluşları Marksist felsefeyi geliştirmek için değerlendirdiği gibi, Köken’de de tarih ve toplum bilimi alanlarında elde edilen yeni bilgilerden işçi sınıfının dünya görüşünü daha da geliştirmek için yararlandı.

Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu

1886’ta Engels’in, günümüze dek Marksist felsefe ve diyalektik ve tarihsel materyalizmin temellerinin doğuşunun klasik anlatımı sayılan ve Alman işçi hareketi için özel bir öneme sahip olan Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu adlı eseri yayımlandı. Almanya’da idealist felsefe yeniden dirilmeye başlamakta ve sosyal demokrat aydınların belli bir kesimini etkileyerek oportünizmin gelişmesine ideolojik bir zemin yaratmaktaydı. Engels bu çalışmasıyla idealist görüşlere karşı mücadelede Alman sosyal demokrasisinin eline etkili bir araç verdi ve devrimcilerin materyalist felsefe ruhuyla eğitilmesinde rol oynadı.

80’lerde Marx ve Engels’in eserleri çeşitli ülkelerde yayınlanır ve görüşleri işçi sınıfı içinde o zamana kadar görülmedik ölçüde yayılırken, işçi hareketi içinde Marksizm teorik zaferini ilan etmiş ve işçi sınıfı kitlesel partileri içinde örgütlenmekteydi.

Sağlam uluslararası bağlar için

Avrupa’nın çoğu ülkesinde ve yeryüzünün diğer katılarında bağımsız sosyalist partilerin oluşumuyla birlikte Engels’in uluslararası bağları da genişledi. Engels zamanının ve enerjisinin büyük bölümünü teorik çalışmaya ayırdı, ama sosyalistler arasındaki enternasyonal bağları güçlendirmeye devam etti. Engels, yaşamının sonuna dek önerileri, eleştirileri, uyarıları, destek ve yol göstericiliğiyle elini uluslararası işçi hareketinden çekmedi.

Tüm bu yıllarda Engels farklı ülkelerin sosyalist basını için katkılarını sürdürdü. Makaleleri, notları, kongrelere çağrıları, devrimci mücadelenin önemli yıldönümleri için kaleme aldığı selamlama mesajları birçok ülkenin sosyalist gazetelerinde yayınlanıyordu.

Engels, aralarında İkinci Enternasyonal’in birinci kongresi de olmak üzere uluslararası sosyalist kongrelerin hazırlıklarına canlı bir ilgiyle katıldı. Bunlara genellikle doğrudan katılmazken dikkatle çalışmalarını izledi, tavsiye ve yönlendirmeleriyle uluslararası işçi hareketinin önderlerine yardımlarda bulundu.

1893 yazında çıktığı Avrupa gezisi, Marksizmin ideolojik zaferinin bir teyidi ve Engels’in uluslararası işçi hareketinde gördüğü muazzam saygınlığın bir göstergesi oldu. Almanya, İsviçre ve Avusturya-Macaristan’ı ziyaret etti, Enternasyonal’in Zürih Kongresi’nin kapanış oturumunda, Viyana ve Berlin’de düzenlenen büyük işçi toplantılarında konuşmalar yaptı. Gittiği her yerde sosyalist hareketin kaydettiği büyük ilerlemelerine tanık oldu. Her yerde kendisini selamlayan sosyalist işçilerin zafere olan derin inançları Engels’i derinden etkiledi. Sorge’a yazdığı mektupta, “bu yüzden sağlam, kendine güvenli bir tutum buluyorsun… ama asıl kitleler muhteşem ve çoğunlukla önderlerden daha iyi… Bu insanlarla her şey yapılabilir, sadece mücadele içinde gerçekten mutlu hissediyorlar…[25] dedi.

SON YILLARDAKİ TEORİK ÇALIŞMALAR

Engels, bilimsel komünizm teorisinin, dönemin uluslararası işçi hareketinin ve genç sosyalist partilerin karşı karşıya bulunduğu görevlerle yakından ilişkili olan başka yönlerini de geliştirmeye devam etti.

Anglosakson ülkelerin işçi hareketlerindeki anarşizmin ideolojik etkilerinin, dogmatizm ve sekterlik kalıntılarının aşılmasına yardımcı olmak, sosyalist kitle hareketinin gelişkin bir seviyeye ulaştığı ülkelerde ise en büyük tehlikeyi oluşturan reformist ve oportünist görüşlerle mücadele etmek önem taşıyordu. Engels bu görevleri dikkate alarak, her şeyden önce devlet öğretisini, proleter devrimin teorisi ve taktiğini, proletarya diktatörlüğü ve proletaryanın devrimdeki müttefikleri sorununun geliştirilmesine ağırlık verdi.

Bu sorunlar, Engels’in kaleme aldığı Marx’ın ‘Fransa’da İç Savaş’ına Giriş (1891), Sosyal Demokrat Program Taslağının Eleştirisi Üzerine (1894), Fransa ve Almanya’da Köylü Sorunu (1894), Karl Marx’ın ‘Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850’sine Giriş (1895) gibi eserlerinde, makalelerinde ve çeşitli ülkelerin işçi hareketlerinin önderlerine yazdığı mektuplarda geliştirildi.

Devlet, sınıflar üstü ve kapitalist toplumun sosyalist dönüşümünde yararlanılacak bir güç değildi; dönemin ABD türünden demokratik burjuva cumhuriyetlerinin de, sadece burjuva diktatörlüğünün, “bir sınıfın başka bir sınıf tarafından ezilmesinin” bir biçimi olduğunu yeniden ortaya koydu.[26] Siyasi iktidarın işçi sınıfı tarafından alınması ve proletarya diktatörlüğünün kurulmasının sosyalizmin zaferinin önkoşulu olduğunu vurgulamayı sürdürdü. Yozlaşmış burjuva devletinin karşısına Paris işçilerinin yarattığı Komün’ü koyuyordu: “Paris Komünü’ne bakın. O proletarya diktatörlüğü idi.” diye yazdı 1891’de. [27]

Bunu belirtirken, burjuva egemenliği koşullarında proletarya için en avantajlı devlet biçiminin demokratik cumhuriyet olduğuna da dikkat çekti; demokratik cumhuriyeti, “burjuvazi ile proletaryanın belirleyici çarpışmasının yaşanacağı savaş alanı” sayıyordu. [28]

Sosyalistleri ve işçi sınıfını, devrimin, komplocu eylemlerle, kitle hareketinden kopuk bir yoldan gerçekleşebileceğine dair maceracı eğilim ve tutumlara karşı sürekli uyardı: “Bilinçsiz kitlelerin başını çeken küçük bilinçli azınlıkların gerçekleştirdiği devrimlerin zamanı geçti. Toplumsal örgütlenmenin kökten değişiminin söz konusu olduğu yerde, kitlelerin kendisinin de… meselenin ne olduğunu, kanıyla canıyla neyi savunduğunu kavramış olması şarttır.” [29]

Köylü Sorunu

Engels, emekçi kitlelerin proleter olmayan kesimlerini, özellikle de emekçi köylülüğün proletaryanın davasına kazanılmasını zaferin zorunlu koşulu sayıyordu. “Sosyalistler için” diye yazarken kalabalık bir köylü nüfusuna sahip Fransa’yı kastederek, “öncesinde halkın büyük kitlesini, yani buradaki durumda köylüleri kazanmadıkça kalıcı bir zafer elde etmek mümkün değildir.[30] Bu nedenle Engels, sosyalistlerin köylülük içerisinde çalışma yürütmelerine olağanüstü bir önem biçiyordu.

Sosyalist hareket içerisinde çok sayıdaki kadronun bu çalışmayı küçümsemesi ve bazı partilerin toprak ve köylü sorununda yaptıkları oportünist hatalar Engels’i kaygılandırıyordu. Son önemli çalışmalarından birini –1894 sonlarında yazdığı Fransa ve Almanya’da Köylü Sorunu–, özel olarak bu konuya ayırdı. “Politik iktidarı ele geçirmek için, bu partinin önce kentten kıra giderek kırda bir güç haline gelmesi gerekmektedir.[31] Öte yandan Engels, ücretli emeği sömüren büyük köylüler dahil köylüğün tamamıyla ittifak kurma yönündeki oportünist çabayı da kararlı bir şekilde mahkum etmekteydi.

Militarizme ve şovenizme karşı mücadele

Uluslararası sosyalist hareket açısından ve işçi sınıfının uluslararası dayanışmasının daha da güçlendirilmesi için özel bir önem taşıyan bir diğer konu Engels’in bir Avrupa savaşı tehlikesine karşı verdiği mücadele ve işçi sınıfının savaş ve barış sorununda izleyeceği politikanın saptanması olmuştur. Engels bu konuya üç büyük çalışma ayırdı: Rus Çarlığının Dış Politikası (1890) Almanya’da Sosyalizm (1891) ve Avrupa silahsızlanabilir mi? (1893)

Daha o dönemde Engels, büyük bir ileri görüşlülükle, mevcut askeri blokların Avrupa’da herhangi bir lokal savaşı kaçınılmaz olarak Avrupa çapında, daha önce görülmedik boyutta bir savaşa dönüştüreceğini vurguladı. Böyle bir savaşın halkları sadece korkunç bir sefalete düşürmekle kalmayacağını, kaçınılmaz olarak şovenizm, milliyetçilik ve gericiliğin yükselmesine de sebep olacağını vurguladı. Bu nedenle, militarizm ve şovenizme karşı ve barışın korunması için mücadeleyi uluslararası işçi sınıfının temel bir görevi saydı. Ama savaşın engellenmesi başarılamazsa, savaşın yıkıntılarından doğacak olanın proleter devrim olacağını vurguladı:

Otuz Yıl Savaşlarının yıkımı 3-4 yıla sığacak ve bütün kıtaya yayı­lacak; açlık, veba, ordularda ve halk yığınlarında son sı­nıra ulaşmış acı ve tehlikenin yarattığı genel bir çöküntü; ti­caret, sanayii, bankacılıkta kurduğumuz suni mekanizma­nın genel iflasla sonuçlanmasının doğurduğu umutsuz ka­rışıklık; eski devletler ile bunların geleneksel devlet felse­fesinin çöküşü öylesine bir durum alacak ki, düzinelerle taç kaldırımlarda yuvarlanacak ve kimse kafasını çevirip bakmayacak; nasıl sona ereceği ve savaşımdan kimin galip çı­kacağını kestirmek olanaksızlığı; yalnız tek bir sonuç kesin­likle belli: genel bir bitkinlik ve işçi sınıfının kesin zaferi için koşulların hazırlanması.

Son aşamaya ulaşmış karşılıklı silahlanma yarışı sistemi nihayet meyvelerini vermeye başladığı zaman durum budur. İşte efendilerim, prenslerim ve devlet adamlarım sizin aklı­nız Avrupa’yı bu noktaya getirdi.”[32]

Bütün ülkelerin sosyalistleri, egemen burjuvazinin bir savaş hazırlığına yönelik eylemlerini teşhir etmeli ve proletaryanın enternasyonal dayanışmasını pekiştirmeli, sosyalist partiler, ilhak savaşlarını engellemek hedefiyle birleşik enternasyonal bir politika geliştirmelidir diyordu.

Rus Çarlığının Dış Politikası başlıklı çalışmasında Engels, otokrasinin dış politikasının sınıfsal özünü açığa çıkarıyor ve savaş önleyici bir faktör olarak Rusya’daki devrimci hareketin muazzam rolüne işaret etti. Rusya’da devrimin zaferinin tüm tarihsel gelişmeye devasa bir etki yapacağını öngörüyor, “O gün tüm Avrupa’da bambaşka bir rüzgâr esecektir[33] diye yazıyordu.

***

1895 başında Engels’in sağlık durumu kötüleşti. İlkbaharda doktoru gırtlak kanseri teşhisi koydu. Artan fiziksel sıkıntılarına rağmen Engels yaşamının son gününe kadar işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini dikkatle izledi. Ölümünden dört ay önce Kapital’in üçüncü cildine eklemeler için başladığı çalışmaları ilerletmeye girişti. Kapitalist ekonominin, saptamış olduğu bankaların rolü ve anonim şirketlerinin hızla yayılması gibi bazı yeni görünümlerini ele almıştı, incelemesini derinleştirmeye niyetlendi. İlerleyen hastalığı nedeniyle bu çalışmalarını sürdüremedi. O zamanlar Marx’ın tüm eserlerinin ve kendi çalışmalarının toplu basımı için hazırlıklara da başlamıştı. Temmuz 1895’e kadar çeşitli ülkelerin sosyalist hareketinin önderleriyle yazışmayı da sürdürdü.

5 Ağustos 1895’te hayata veda etti.

Eleanor Marx, hayata veda eden Engels’i tanıdığı en genç insan olarak tarif etti. Ona göre, neşesi ve enerjisi hiç tükenmeyen “Engels’in hiç affetmediği tek bir şey vardı: Kendini beğenmişlik, benlikçilik. Eğer bir kişi kendisine karşı kibirliyse ve hele partisine karşı benlikçiyse, Engels’ten hiç merhamet beklemesin. (…) Bir başka özelliğine daha değinmek isterim. Sanırım yeryüzündeki en kılı kırk yaran, görev duygusu, hele parti disiplini söz konusuysa çok güçlü olan bu insan hiçbir zaman katı olmamıştır. Belirtilmesi gereken bir başka özelliği –belki de en önemlisi– onun alçak gönüllüğüdür.[34]

Yazan: Olcay Geridönmez

Yukarıdaki yazı daha önce Teori ve Eylem’de yayınlanmıştır.


[1] Marx-Engels Werke, Dietz Verlag Berlin 1977, cilt 22, sf. 86.

[2] Friedrich Engels, Zur Geschichte des Bundes der Kommunisten [Komünistler Birliği Tarihi Üzerine], MEW, cilt 21, sf. 208.

[3] V.İ. Lenin, Friedrich Engels, Werke [Eserler], Dietz Verlag Berlin 1961, cilt 2, sf. 10.

[4] Friedrich Engels, Büro ile Barikat Arasında, Önsöz, Sol Yayınları 1996, sf. 12.

[5] Friedrich Engels, Zur Geschichte des Bundes der Kommunisten [Komünistler Birliği Tarihi Üzerine], MEW, cilt 21, sf. 211, 212.

[6] Age., sf. 212.

[7] Friedrich Engels, Das Fest der Nationen in London, MEW, cilt 2, sf. 611-624.

[8] Friedrich Engels-Biyografi, Haz: SBKP-MK Bilimler Akademisi Kolektifi, Sorun Yayınları 1997, sf. 103.

[9] 1852’deki Köln Komünistler Davası’na dek olan pratik ve teorik süreç için bkz.: Engels, Zur Geschichte des Bundes der Kommunisten (1885) [Komünistler Birliği Tarihi Üzerine] MEW, cilt 21, sf. 206-224.

[10] Friedrich Engels-Biyografi, Haz: SBKP-MK Bilimler Akademisi Kolektifi, Sorun Yayınları 1997, sf. 234.

[11] Friedrich Engels; Die Dialektik der Natur [Doğanın Diyalektiği]. MEW, cilt 20, sf. 346.

[12] Yelena Stepanova; Friedrich Engels – Biyografi, Yurt Kitap-Yayın 1994, sf. 116

[13] Friedrich Engels; Die Bakunisten an der Arbeit [Bakuninciler İş Başında], MEW, cilt 18, sf. 493.

[14] Friedrich Engels; Zur Wohnungsfrage [Konut Sorunu Üzerine], MEW, cilt 18, sf. 266.

[15] Friedrich Engels-Biyografi, Haz: SBKP-MK Bilimler Akademisi Kolektifi, Sorun Yayınları 1997, sf. 223.

[16] Friedrich Engels; Die Entwicklung des Sozialismus von der Utopie zur Wissenschaft [Ütopyadan Bilime Sosyalizmin Gelişimi’nin (1892) İngilizce baskısına Giriş]. MEW, cilt 19, sf. 525.

[17] Karl Marx; Vorbemerkung zur französischen Ausgabe Die Entwicklung des Sozialismus von der Utopie zur Wissenschaft (1880) [‘Ütopyadan Bilime Sosyalizmin Gelişimi’nin Fransızca baskısına (1880) Önsöz]. MEW, cilt 19, sf. 185.

[18] Marx-Engels; Zirkularbrief an Bebel, Liebknecht, Bracke u.a. [Marx-Engels’ten Bebel, Liebknecht, Bracke ve diğerlerine]. MEW, cilt 19, sf. 161.

[19] Engelsten Johann Philipp Beckere, 8 Eylül 1879. MEW, cilt 34, sf. 390 ve 391.

[20] Engels’ten Bebel’e, 4 Nisan 1885. MEW, cilt 36, sf. 293/94.

Engels, üçüncü cildi basıma hazır hale getirmekle birlikte ayrıca Kapital’in birinci cildinin dördüncü Almanca basımını (1890) ve ikinci cildin ikinci Almanca basımını (1893) da yayına hazırladı.

[21] Engels Anti Duhring Sol Yayınları.pdf, sf. 439 ve 441

[22] Engels Tarihsel Materyalizm Üzerine Mektuplar 1890-94 Bilim ve Sosyalizm Yayınları.pdf, sf. 29

[23] Age, sf. 15

[24] Friedrich Engels; Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staats [Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni]. MEW, cilt 21, sf. 75.

[25] Engelsten Friedrich Adolph Sorgeya. 7 Ekim 1893. MEW, cilt 39, sf. 132.

[26] Friedrich Engels; Einleitung zu Marx’ “rgerkrieg in Frankreich [Marx’ın “Fransa’da İç Savaş”ına Giriş]. MEW, cilt 22, sf. 199.

[27] Agy.

[28] Engelsten Bebele. 18 Ağustos 1886. MEW, cilt 36, sf. 509.

[29] Friedrich Engels; Einleitung zu Marx’ “Klassenkämpfe in Frankreich [Marx’ın “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850”ine Giriş]. MEW, cilt 22, sf. 523.

[30] Friedrich Engels; Einleitung zu Marx’ “Klassenkämpfe in Frankreich [Marx’ın “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850”ine Giriş]. MEW, cilt 22, sf. 523.

[31] Friedrich Engels; Die Bauernfrage in Frankreich und Deutschland [Fransa’da ve Almanya’da Köylü Sorunu]. MEW, cilt 22, sf. 486.

[32] Lenin Sosyalizm ve Savaş Sol Yayınları.pdf, sf. 167

[33] Friedrich Engels; Die auswärtige Politik des russischen Zarentums [Rus Çarlığının Dış Politikası]. MEW, cilt 22, sf. 47.

[34] Ateşi Geleceğe Taşıyanlar – Anılarla Marx-Engels (Hazırlayan: Moskova Marksizm Leninizm Enstitüsü), Kor Kitap 2018, sf. 209.

Exit mobile version